33. Bölüm

4.2K 381 196
                                    

Medya çok güzel canolar bir dinlemenizi öneririm..

İYİ OKUMALAR...

"Bana verdiğin sözü tutacak mısın Afran Soykamer?"

"Kardeşimle düşman olacak olsam da tutacağım sözümü Damla, iste." Genç kadın Emrah'ın kollarındaki, umutla kendisine bakan kıza döndü bir kez daha. Bu sıra da Emrah'ın yosun yeşili gözlerinde delice bir korku peyda oldu ve "Ağabey! Ağabey vermem onu kimselere! O artık benim kadınım" diye haykırdı.

"Ömer, eğer ki kız kardeşin gebe kalırsa bebeğe zarar vermeden bana göndereceksin. Benim kanımdır, size bulaşsın istemem. Söyle sevda Damla'm, o kızın kaderini sana bırakıyorum." Damla elini karnına götürdü ve "Özür dilerim" dedi, kapalı gözlerinden yaşlar akarken...

Damla söylemesi gerekenleri söyleyecek cesareti kendinde bularak açtı gözlerini ve adamın en derinlerine saklı ruhunu görmek ister gibi baktı yosun yeşili gözlerine. Göremediği o ruhla anladı onun gerçekte bir ruhu olmadığını. Dudaklarının kuruduğunu hissettiğinde dili ile ıslatırken içinden dua ediyordu sabah ki konuşmanın, geleceğin seyrini değiştirmemesi için. Adamı reddetmişti sabahın ilk saatlerinde ama şimdi korkuyordu işte.

"Hamileyim ve bebeğimin yaşamasını istiyorum." Acele ile söylenen sözleri kimseler anlamamış gibiydi. Sessizlik can alıcı bir hale gelinceye kadar çıt çıkmadı hiç bir badeden. Fatma kadın ve Hacer, Damla'nın söylediklerine rağmen adamın sevinmesini bekliyorlardı hâlâ bir ümit. Yine de bir yanları tetikteydi, tedirgindi yürekleri herhangi bir reddediş olursa bebeği ve küçük anneyi korumak için.

Afran duyduklarını anladığı vakit sıktı dişlerini, öfkeden delirmek üzereydi adeta. Bu kadın ne diyordu böyle. Sakinliğini koruyarak "Damla hayır" dedi, kızın gözlerinde gördüğü direnişi görmezden gelerek.

"Bana bir söz verdin, bebeğime dokunmayacaksın! Onu istiyorum ve sen bana söz verdin. Asla kızımı öldürmene izin vermeyeceğim!" Genç adam, kadının telaşlı haliyle daha da şaşkına döndü, anlam veremiyordu buna ama şimdi zamanı değildi ne yazık ki hesap sormanın.

"Oğlum delirdin mi sen? Ne demek hayır? Sen kendi kanından diye kardeşinin olmayan çocuğunu bile istiyorken, kendi çocuğunu öldürecek misin gerçekten?"

"Damla nasıl eminsin hamile olduğuna? Yani kendi tahminin mi?"

"Hayır, onu gördüm. Yemin ederim çok güzeldi; minicik, ne olur alma onu benden." Bin bir düşünce geçiyor, hepsini kendi zihninde eliyordu Afran. Sonunda "Damla bunun hesabını sonra vereceksin. Sana söylediklerimi unutmanın bedelini ağır ödeyeceksin, şimdi içeri geç! Emrah sizde!" dedi.

"Hayır! Afran ne ol..."

"Sana içeri geç dedim kadın!" kolundan tuttuğu küçük kadını yanında ki adama doğru itekledi. Ardından diğerlerine döndü öfkeli nazarları. "Ömer adamlarını topla, geldiğiniz gibi sağlam şekilde gidin evimden yoksa sana da acımam."

"Olmaz, Betül'ü almadan hiçbir yere gitmem!" derken Oğuz, kararlıydı sesi ama ya içindeki hisleri? Bir hayalinin daha yok oluşuna hıçkırıklara boğularak ağlamak istese bile, Afran'ı mutlu etmemek adına sessizce yaşıyordu acısını. Damla'nın karnında büyüyen o bebek belki de kendisine ait olabilirdi ama aptallıklarıyla kaçırmıştı elinden bu mutluluğu. En azından kardeşini kurtarmalıydı bu çirkin, tehlikeli cendereden.

"Sen bilirsin ama seni kapıma it diye bağlamam Oğuz Köksal, onun için burada ne yapacağına karar ver. Ya da sen dur ben biliyorum ne yapacağıma." Belinde silahını çıkaran adam zaten şaşkındı, bu şaşkınlık öfkeyle çıkıyordu duygularının arasında. Herkes birbirine doğrulttu öfkeli silahları, pompalı tüfekleri. Lakin görünen tek gerçek Afran'ın adamlarının arasında kalan Oğuz'un azınlıktaki adamlarıydı.

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin