41.Bölüm

3.3K 335 108
                                    

Betül, bir haftadır kilitli kaldığı odanın kapısı açıldığında beklediği anın geldiğini anladı. Yanında çalışanlardan biri ile indiğinde aşağı, gözleri Emrah'ı aradı merakla. Ne tepki verecek veya kendisi ne hissedecek ölümüne korkuyordu genç kadın. Ya o bebek...?

Ve gözleri Hacer'in kucağında çevresine bakınan küçük bebeğe dokunduğunda gözleri dolu dolu oldu. Bu muydu yani aylarca saklamaya çalıştığı küçük sırrı. Son basamağın önünde dururken sadece bakıyordu ona. İçinde anneliğe dair bir kıpırtı bekledi ama daha fazlası hücum etti kalbine.

Acı, pişmanlık ve suçluluk duygusu bunların en belirginiydi belki de. O küçük bebeğin gözlerinde ki bir şeyler Betül'e koşması, onu sımsıkı sarılmasını salık veriyordu. Bunun yerine annesinin sözleri bir kez daha çınladı kulaklarında. 'O bebek yaşasa da ölse de unutacaksın geçmişi Betül. Hayatını yeniden pes etmeden kuracaksın.'

Ardını dönmek üzereydi ki âşık olduğu adamla yüz yüze geldi. Yeşil gözlerinde ki merakın katre katre artarak, görülen gerçekle koyulaştığını fark ettiğinde büyük bir damla sızdı gözpınarlarından. Evet kendisi çok zor zamanlar yaşamış, yine de kendisine bu kötülüğü yapan adama olan sevdasını dindirememişti. Kafeste tutsak sevdası her erkekte Emrah'tan bir iz aramasına sebep olmuştu belki ama şimdi görüyordu onun pişmanlığını. Peki o pişmanlık, Hacer'in kucağında çevresine bakan bebekle neye dönüşecekti?

"Oğlum derhal bu kadınları kov evimden!" diyen yaşlı kadına çevirdi nefret dolu gözlerini. Betül biliyordu olanların tek suçlusunun bu kadından başkası olmadığını. Sadece zamanını bekliyordu sinsice, onun yüzüne çarpılacak olan gerçeklerin, o kadının canını nasıl yakacağını görebilmek için.

Afran ortamın gerginliğinden dolayı her an ağlamaya başlayacak olan bebeğe döndü. Ardından gerilerde hazırda bekleyen Elif'e çevirdi uyaran bakışlarını. Kadın tembihlenmişti hiçbir şekilde müdahale etmemesi adına ama yine de bir uyarıyı gerekli görüyordu genç adam.

Annesine yeniden döndüğünde kadının bir emir daha vereceğini anlayınca konuşmasına müsaade etmedi. "Anne sus. Emrah gel kardeşim." Afran herkesin meraklı bakışlarını bebeğin üzerinde hissedebiliyordu. Betül'ün ise kaçamak bakışlarında ki korkuyu. Emrah her ne kadar deli de olsa bir şeyi asla yapmazdı. Çocuğunu terk etmek! Bunu hiçbir Soykamer yapmazdı asla.

Emrah, küçük bebekte ki benzerlikleri gördüğünde şaşkınlıktan konuşacak halde değildi doğrusu. Bebeğin iki yanından bağlanmış gür siyah saçları, merakla çevresini araştıran gözleri, güzelliği aynı Münevverleri gibiydi. "A- ağabey bu bebek kim?"

Emrah gördüğü benzerliğe fantastik de olsa tek bir anlam yükleyebiliyordu. Küçük kız kardeşleri bir bebek olarak yıllar sonra ailesine geri dönmüştü. Titreyen parmakları yukarı doğru kalktı ve bebeğin pembe yanağına dokundu gerçekliğine kâni olmak istercesine. Birbiri ardında dökülen yaşlarla tek bir isim firar etti dudaklarından fısıltı şeklinde. "Münevver!"

"Değil kardeşim." Peki o halde kimdi bu bebek? Ağabeyi küçük bebeği kucağına bıraktığında rahat durmayan ufaklık kıpır kıpırdı. Gitmek istediğini anladığında bebeğin, baba olduğunu bilmeyen adam farkına bile varmadan sımsıkı sarıldı kızına.

"Emrah, o senin kızın." Kollarında bir can olmasa damarlarındaki kan akışı bile durabilirdi belki de. Ne demekti 'O senin kızın'?

"Hayır!" Anlamadığını bağıran gözleri ağabeyinin gözleriyle temas kurmak istediğinde Betül'ün haykıran sesi çarptı duvarlara ve genç adamın kulaklarına. Neler oluyor anlamıyordu Emrah ve çıkış yolunu kaybetmiş bir gezgindi, önce ağabeyine, sonra kucağındaki bebeğe ve en son Betül'ü durak noktası belleyen ruhu.

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin