54.Bölüm

2.6K 391 46
                                    


Genç adamın gülümsemesi Soner'in kollarında gördüğü kadınla silinken, öfkesi bir tufana dönüştü. Hayır, onun Damla'sına kardeşi bile olsa bu kadar yakın olamazdı. "Bir saniye Soner, sadece bir saniyen var Damla'nın yanından kalkman için." Kısık sesinde ki o tehdit öyle yoğundu ki Damla ürperdi sıcak olan odaya rağmen.

Soner, ağabeyinin şaka yaptığını sansa da başta, adamın elini belinde ki silahına götürmesi ile sıçradı yerinden. Ağabeyi delirmiş miydi yoksa şaka mı yapıyordu? Eğer bu şakaysa sevmediğine kanaat etti genç adam. "Ağabey, Damla benim için Münevver'den farksız!"

"Kardeşim, ben onun saçının telini yastığından bile kıskanıyorken bu yakınlığa bir daha kalkışma sakın. Şimdi çık dışarı!" Soner, ağabeyinin öfkesini gördükten sonra Damla'yı onunla yalnız bırakmak istemediği için "Hadi ağabeyim, sen de gel benimle biraz hava alırsın" dedi.

"Çık dışarı Soner, tek başına!" Soner'in ters bakışlarına aldırmayan adam alazlanan öfkesini dindirebilmek adına derin bir soluk çekti içine. Kendisi dışında herkese gülücükler saçan bu kadına deli oluyordu Afran. Bu delilik çoğu aşktan olsa da bir miktarda kıskançlık serpiliydi. Yalnız kaldıklarında "Öğle yemeği vakti geldi neredeyse, sen hâlâ neden odandasın?"dedi.

"Hacer'i bekliyordum, sonra Soner ağabey geldi, bana çikolata almış." Damla adım adım kendisine yaklaşan adamın gözlerinde ki o tutkuyu gördüğünde istemsizce ayaklandı.

Afran, kadının kar beyazı gömleğinin açık yakasından görünen gerdanına hasretle bakarken ona yaklaştığının farkında bile değildi. "Canın çikolata mı çekti güzelim?"

"Ha... Hayır ama o a-aalmış."

"Çok mu seviyorsun çikolatayı." Damla üstüne doğru küçük adımlarla gelen Afran'la geriye doğru adımlamaya başladığında kaçabileceği bir yol arıyordu. Sırtı duvara yaslandığında köşeye sıkıştığının bilincine vararak eğdi öne doğru başını. Utançtan değildi kaçamak bakışları. Daha çok onu durduracak bir sebep arayışındaydı genç kadın. Ne var ki yüzüne dokunan sıcak parmaklarla titremesini durduramadığının da farkına vardı. Bu dokunuş ilk defa korkutmuyordu onu ama aklının da karıştığını hissediyordu Damla.

Şehvete dair bir emare yoktu ruhunda, belki de bilmiyordu şehevi duyguların getirisi ne hissedeceğini. Lakin korku da yoktu dudaklarına yaklaşan adamın dudaklarıyla. Yine de bir şey yerli yerinde tahtını koruyordu işte. Nefret ve iğrelti hissi!

Bu yüzden başını diğer tarafa çevirerek kaçındı Afran'ın dudaklarından. Boynuna doğru sokulan adamın derince içine çektiği soluklarda, kokusuna doymaya çalıştığını anladığı vakit, onu bu ödülünden de mahrum etmek isteyerek çıkmak istedi iki yanından sarılan kollardan. "Sakın akşam gözlüm, şimdi hareket bile etme yalvarırım, kendimi tutamayabilirim." Damla yumruklarını sımsıkı kenetleyerek sakince adamın geri çekileceği zamanı beklemeye karar verdi. Biran sonra Afran'ın kollarında yatağa taşınan Damla, çırpınmaya başladı lakin adamın uzun kolları her hareketini ekarte edecek kadar güçlüydü.

"Bırak beni, dokunma." Sonunda yatağa yatırdığı kadının hareketlerini kısıtlamak amacıyla uzun bacaklarını, Damla'nın debelenen bacaklarına sardı. Bir eliyle kadının ellerini başının üstünde sabitlerken diğer eliyle Damla'nın karnını okşuyor, zarar vermeyeceğini anlatmaya çalışıyordu sözsüz kelimelerle. Sonunda onun bu şekilde daha çok korktuğunu görünce ellerini serbest bıraktı.

O an sakinleşen kadının kapkara saçlarına sokuldu ve ardı ardına öpücükler kondurdu. Hırçın güzelin kendini korumak için verdiği mücadele sırasında nemlenen anlına dudaklarını değdirdiğinde adam, o enfes kokuyu ve tuzu tattı dudakları. Onun tenini daha fazla hissetmek istiyordu doğrusu ama cesareti yoktu. Bunun yerine kendi gömleğini sıyırdı başından ve Damla'nın elini tutup delice bir türkü tutturan kalbinin üzerine koydu.

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin