39.Bölüm

3.3K 323 33
                                    


**************

Afran büyük evin önünde durduğunda yanında uyuyan kadına döndü. Olabildiğince sessiz hareket ederek çıktı araçtan ve diğer kapıya yöneldi. O ara kapıdan çıkan adamın gür sesi yıktı ortalığı. "Ooo... Gözümün nuru, emanetim gelmiş!"

Afran koşarak yaklaştı heybetli adama ve elini öptü. "Halo emmi insan az utanır be. Altmışını aştın ama hala delikanlı gibisin."

"De get it oğlu it, babanla geç sen dalganı" diyen yaşlı adam gür bir kahkaha savurdu. Yaşına rağmen hâlâ gücünü kuvvetini gösteren bedeni, yeri titreten sert adımları ile yaklaştı oğlu yerine koyduğu Afran'a ve sımsıkı sarıldı. Bir kol boyu uzaklaştırıp yüzünün her karesini süzdü hasretle. "Hani benim gelinim nerede? Gelsin de bir göreyim kirpiği sözlü kızımı." Afran kendini yuvada gibi hissediyordu ne zaman bu adamın kokusunu duyumsasa."O ne demek be Halo emmi?"

"Oğlum her boku öğrendin, gönül nağmesinden bir dem vuramıyorsun hâlâ. Kirpiği sözlü; bakışı ile konuşan, bir kirpiğini kırpması ile sana hem cenneti, hem cehennemi yaşatan demektir. Hade şimdi çağır gelinimi." Afran adamın bu sözüne öyle hak veriyordu ki şaşırdı kendine. "Uyuyor emmi, yola çıkmadan fenalaştı. Onu bir yerleştireyim, senle az konuşacaklarım var."

"Ne oldu? Eyi midir gelin, bebe?"

"İyi iyi de zor geçiyor hamileliği."

"Neyse anlaşıldı hanım köylü. Lakin kızgınım sana düğün ediyon habarım yok. Sabah alırım ifadeni, şimdi sen de yol yorgunusun, dinlenin." Yaşlı adam eli ile birini çağırdı yanına. Gelen genç kadına "Dediğim odayı hazırladınız mı Nazzik?" dedi.

"Hazır ağam."

"Eyi, oğluma göster odayı."

Afran acele ile hastaneye gelişlerini hatırladığında yüzü soldu birden bire. Sanki bir kez daha onu kaybetme korkusu sarılmıştı boğazına nefesini kesmek isteyerek. "Emmi üst baş almadık yanımıza"

"Nazzik hemen kızlara haber ver. Benim rahmetlinin dolabından bir şeyler getirsinler gelinime."

Afran emirlerini bitirdiği halde yerinde bekleyen adamın merakına gülümsedi ve yeniden araca döndü. Damla'nın hâlâ uyuduğunu gördüğünde rahatlayarak derin bir nefes çekti içine. Emniyet kemerini açtı dikkatle ve kucağına aldı küçük bedeni. Arabadan çıkar çıkmaz Hacer elindeki şalı uyuyan kadınını üzerine attı, üşümesinden endişe ederek. Bu kızı hakikaten iyi bir dövmek gerektiğine olan inancı ne zaman onu kucağına alsa daha bir yerine oturuyordu aklında adamın. Sanki hiç ağırlığı yokmuş gibiydi.

Halo'nın yanından geçerken durdurulan Afran kendini kasıyordu artık kahkaha atmamak için. Zira yaşlı kurt, kızın yüzünü örten şalı aşağı çekti ve yüzüne baktı su Damla'sının. "Hay maşallah karanlık bile saklayamamış güzelliğini." Afran adamın bu haklı tespiti ile içinde bir yerlerin öfkelendiğini hissetti. Galiba küçük kadınını; emmisi, babası yerine koyduğu bu adamdan bile kıskanmıştı.

Büyük evin kapısından içeri girdiğinde evin değişmeyen o kokusu doldu burnuna. Kapıdan çok uzaklaşmadan başlayan geniş, sarmal sarı mermer merdivenlere yöneldi tok adımları. Çıkan sesten kadının rahatsız olduğunu kucağında kıpırdanmasından anlayarak yavaşladı. Saçlarını koklayarak bir buse konurdu. Üşümüş müydü acaba kirpiği sözlü kadın. Önündeki, neredeyse tavana kadar uzayan kapı açıldığında içeri girdi ve dikkatle yatırdı gönlüne âşık olduğu kadını yatağa. Getirilen geceliği giydirmeye kalksa uyanırdı kesin, giydirmese de rahat edemezdi.

"Beyim şimdi top atsan uyanmaz. Bu aralar bebeden herhalde uykusu çok derin."

"Tamam o zaman Hacer gel yardım et." Kızın üzerini soydukları vakit Afran hayranlıkla baka kaldı gittikçe olgunlaşan bu nazenin bedene. Niye o doktoru dinleyecekti ki? Şimdi uyandırsa, sevse, öpse olmaz mıydı yani? İçindeki ses 'Olmaz, onu zorlama, üzme daha fazla' diye azarladığında adamı, Hacer ve Damla'ya ardını döndü.

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin