29 Bölüm

4.1K 351 43
                                    

İyi Okumalar...

Belini sardığı kadını daha çok çekti kendine, uzak kalamıyordu kokusundan ve verdiği o tuhaf hissin ışığından. Oysa biliyordu avuçlarını açtığı an kaçacak küçük bir kelebekti kadını, kanatlarından prangalı. "Damla bir şey söyle?" Diliyordu adam beklediği olumlu cevabın o ölümüne tutulmaya başladığı dudaklardan çıkmasını.

Ne demeliydi ki? Ne demesini bekliyordu? Aklına gelenleri dile dökemeyeceğine göre "Oturabilir miyiz? Ben yoruldum" dedi, Damla usulca. Adamın bırakmayacağını biliyordu ama ne onu daha fazla dinlemeye, ne kokusuna bu kadar yakın olmaya tahammülü kalmamıştı genç kadının. Tatilmiş! Onunla ancak cehenneme giderdi, o da sırf onu yanarken görmek için. Ve biran da kendini pistte yalnız bulmayı beklemediği için sendeleyen kadın düşecek gibi oldu ama derhal toparlandı, kimseye bakmadan masaya adımladı.

Reddedilmek gururuna dokunmuştu zaar o pisliğin ama bile bile ladesti onun sorusu küçük kadına göre. Kulağına çalınan alaycı sesleri duysa bile umuru değildi, çünkü alışmıştı öyle insanlara geçirdiği aylar içinde. Zira onlar dert nedir bilmeyen, yaşları büyük olsa da yalnızca çocuk taifesiydi Damla'ya göre. İçlerinden rastgele sorsan birine, 'en büyük derdin ne?' diye, lakin sormaya bile lüzum görmüyordu genç kadın. Yanındaki adamın bakışları ise tam zıttı yöne doğrulmuştu yine de mutluydu Damla. Çünkü onun bakışlarını bile teninde hissetmek istemediğini çok iyi biliyordu.

Sonunda pistte oyun oynayanlar çıktığında onların da arasına karışmak istedi genç kadın. Ayaklandığında durdurulacağını düşünerek kendisinden başka her yöne bakan Afran'a döndü izni var mı diye. Bu akşam sandığı gibi kötü geçmeyecekti galiba ve bebeğinin haberini şimdi kendi içinde kutluyordu genç kadın. Durdurulmayınca gülümseyerek kalabalığın arasına daldı ama herkes çiftli oynuyor, bir nevi görmezden geliniyordu Damla diğerleri tarafından.

Arkasından biri çarptığında döndü ve bunun kendi yaşlarında yakışıklı bir genç olduğunu gördü. "Benimde eşim yok" diyen adama aldırmadan pistten çıkmaya karar verdi. Zira Afran'ı daha fazla kızdırmak istemiyordu. Gidiyordu ki daha az önce kendisini pistin ortasında yalnız bırakan adamı, gülen bir yüzle tam karşısında buldu. Keyfi daha da çok kaçan kadın gitmek için hamle yapmıştı ki kolunda ki sıkı parmaklar ve kulağına çalınan tehditle dondu. "Gülümse sevgilim ve oyna benimle, yoksa sana dokunan o piçi gebertirim, birlikte rezil oluruz."

Narin kollarını kaldırırken, yüzüne sahte bir tebessüm kondurdu. Dolan gözlerini gizlemek istese de başarılı olamıyordu bir türlü. Az önce eğleneceği düşüncesine küfür etmek istiyordu hem de kısıtlı küfür dağarcığında bildiği en çirkinleriyle. Dönerek arkasına geçen adamın sert göğsünü sırtında hissettiğinde uzaklaşmak istese de pist kalabalıktı. Diğer yandan az önceki gencin gözleri sürekli üstünden geziniyordu ve Damla bir hır-gür çıkmasından delicesine korkuyordu.

Afran ise az önceki keyifsizliğin aksine yakınında hissettiği küçük bedenle mutluydu bir kez daha. Göğsüne çarpan uzun saçları ellerine dolamak, onu kendine daha çok çekmek istiyordu ama kızın yüzündeki huzursuzluk yüzünden kırılıyordu cesareti ilk defa. "Çok terledim, oturabilir miyim?" Afran kulağına değen nefesin nağmesinden mi yoksa sesin yumuşaklığından mı daha çok etkilendi bilemedi. Kolunu yanındaki kızın beline dolayarak kendine çekti ve kimselere aldırış etmeden terli alnına bir öpücük kondurdu, masaya doğru yönelirken.

Aslında oyuna kalkmasına izin vermek istememişti ama Fatma kadının bakışlarındaki yakarış ve Damla'nın hevesini hissedince otur diyememişti. Sonrasında ise bir başına kalışı dokunmuştu yüreğine ve o piçin, küçük kadınına yaklaşması. Neredeyse düğünü yakıp yıkacak kadar kızdırmıştı genç adamı. Bu salondaki herkes biliyordu Damla'nın kim olduğunu, peki ya o lavuk?

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin