58.Bölüm

2.2K 360 109
                                    

Afran ertesi sabah çıktı sığındığı mescitten. Damla'sının kaldığı odaya koşturdu hızla. Fatma kadının acı haberini aldığı günden beri güzel kadının yanına gidemiyordu. Zira utanıyordu onun yüzüne bakmaya. Annen öldü demeye dili varmıyordu lakin kadını öyle özlemişti ki adımlarına bile yalvarıyordu ruhu daha çabuk gitmeleri için. İçeriden çıkan hemşirenin yüzünde ki o sıkıntılı ifade biran da korkuttu genç adamı, ellerini titretti, göğsünü sıkıştırdı. Hızla giden kadının koluna yapıştı. "Ne oldu, Damla'ya bir şey mi oldu yoksa?"

"Hayır Afran bey, durumu hala stabil." Giden kadının ardından oyalanmadan Damla'nın uyuduğu odaya girdi usulca. Yatakta yatan küçük beden her geçen gün sanki biraz daha küçülüyordu. Üzerinde, hastane geceliğinden olan, sadece göğsünün bir kısmından, dizlerinin üzerine kadar uzanan bir parça dışında örtü yoktu meleğinin çünkü iki gündür ateşleniyordu. Ağzının içine doğru giden hortumu gördüğünde biran için tereddüt etti genç adam. Dün Seda doktor Damla'nın kendi kendine nefes almaya başladığını söylememiş miydi?

Solgun ama güzel yüzü süzdü özlemle tekrar. Göğsüne yapıştırılmış adını bile söylemediği birçok kabloya yakıldı gözü. Koluna takılı serumun içindeki damla bir kez daha süzülüp damar yolunda kayboldu. Gözlerinin altı, simsiyahtı kadının, dudakları ise solgun. İlk zamanlar düşmenin etkisi ile moraran yerler ise sarımtırak bir renk.

Sonra siyah, göğsünün hemen altında başlayan ve iki ay boyunca kızın üzerinden çıkmayacak olan o çirkin korse. Doktorun söylediğinde göre biraz ilkel bir yöntemdi ama oldukça etkiliymiş. Hem omurların düzgün kaynaması için, hem de kırık kaburgaların. Sol köprücük kemiğinin üzerinde ve sol tarafına hâkim olan o çirkin dikişlerle gözleri doldu Afran'ın. Kim bilir ne çok korkmuş, ne çok yanmıştı canı?

Hem niye uyanmıyordu bu kadın?

Yaklaşık bir haftadır bu soruyu önce kendine, sonra Damla'ya soruyordu belki bir ihtimal tepki verir diye. Kapı açılıp kapandı ve pembe önlüklü bir hemşire yaklaştı seri adımlarla. Sürekli ötüp duran makinede yine birkaç düğmeye bastı ustaca. Cebinden çıkardığı şırınga içinde ki ilacı enjekte etti serumun içine.

"O ne?"

"Antibiyotik Afran bey, ateşlenme sebebi enfeksiyon gibi görünüyor."

Kadın makineden çıkan kağıtlara göz gezdirdiğinde Afran umutlu bir haber bekliyordu yine. "Bir değişiklik?"

"Çok üzgünüm Afran bey. Bir de iyi yönünden bakmak gerek, kötüye gitmiyor en azından." Evet Afran'da bir parça buna güveniyordu zaten. Kötü değildi ya, nefes alıyordu ya umudunu asla kaybetmeyecekti genç adam. Öğle saatine kadar Afran uyuyan kadına küçük meleklerini anlattı. Bir parça da pembe yalanlar sundu akşam gözlüsüne.

"Düzeliyor güzelim, tıpkı annesi gibi güçlü ve yakında sana gelecek, görürsün bak. O yüzden acele etmen gerek yavrum, yoksa kızımız annesini böyle görürse çok üzülür. Fatma kadını görmelisin Damla, nasıl bir aşkla bakıyor kızımıza, sanki dünyanın en güzel bebeğiymiş gibi. Aslında bana da öyle geliyor biliyor musun? Çok çok güzel bir kız verdin bana sevgilim, teşekkür ederim.

Hacer, kızımızı ilk gördüğü zaman konuşmayı bırakmıştı biliyor musun? Şimdi camın diğer yanından ninniler söylüyor, senin fotoğraflarını götürüp gösteriyor kızımıza. Neymiş, annesini tanısınmış, oysa benim kızım annesine âşık olacak ilk görüşte.

Uyan artık öfkeli nazarına bile kurban olduğum, sensiz nefes alamayacak gibi oluyorum. Sol yanım yangın yeri be Damla'm, ettiğim günahların âhını alıyorsan böyle yaparak, tamam yetsin artık. Tövbe güzelim, tövbe bir daha üzmem seni. Sen ne dersen yaparım ben, öl de ölürüm Damla ama yetsin bu ceza artık."

Afran Damlası (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin