49.BÖLÜM: ORMANDA BİR GECE

1K 40 3
                                    

Bir an olur herşey üst üste gelir ya şuan ben onun cinnetliğini geçiriyordum. Önce bu gerizekalının fotoğraflarımızı göstermesi, ardından anneme göndermesi, birde üstüne üstlük yetmezmiş gibi kaybolmamız ve şuan da bileğini burkan bir adet Eylülü taşıma gibi hal vardı ortada.

"Bastırmasana ya acıyor!!"

"Bağırma bana!!" Dedim sinirle.

Allahım nolur yardım et! Yalvarırım şu gerizekalıyı taşıyacak biri çıksın şu ormanda. Benim etim ne budum ne? "Rüya." Az öncekinin aksine sesi bu kez biraz daha ürkek çıkmıştı. Kolumu dürtmesiyle sinirle nefes verip, "Ne var?" Dedim. Acıyan bileğini umursamadan kalkmaya çalışıp, "Bizi burda yerler biliyorsun değilmi?" Bu haline karşılık, şuan saçından tutup yere vura vura ağlatmak istedim ama bu kadar da vicdansız değiliz herhalde. Sonuçta kız yaralı.

Ha yaralı olmasa yapacaksın yani?

Evet.

"Senin aptallığın yüzünden bu haldeyiz!" Diyerek ayağa kalktım ve onun kendini hazırlamasını beklemeden kolundan çektiğim gibi kaldırdım. Gerisini bilmeniz gerek. Bir adet acıyla çığlık atan Eylülle baş başayım. Uzun ağaçların tepelerinde bulunan kuşları bile korkutup uçurmuştu. İçimdeki ağırlık, ve canımın sıkıntısı geçmiyordu. Aklım annemdeydi. Belki de babama da söylemişti.

Durumu nasıl açıklıyacağıma dair tek birşey düşünmemişken, şuan başıma bunlara sebep olan kişiyle uğraşıyordum. "Yavaş ya!" Titrek bir nefes verip dediklerini umursamadan bir kolunu omzumdan sarkıtıp kendime biraz daha yaslayarak yürümeye başladık. Gerçekten artık ağlayacaktım. Ciddi ciddi şuraya oturup ağlayacaktım. Kampta da son gecemizi ormanda geçiriyor olamazdık öyle değil mi? Hayat bana götüyle bakıyor olamazdı. Yaşadıklarımızın hepsi bir rüya olupta uyanamazdık değilmi?

Çünkü niye? Hayat bize götüyle gülüyor! Tek bir açıklaması var oda bu! Güneş yavaş yavaş batmak üzereydi. Telefonumu yanıma alamadığım için onu arayamıyordum, tek bir yardım isteyemiyorduk. Elimizde olan tek şansı da ben kırmıştım zaten. "Kampta son gecemi Senin yüzünden burda hayatımda en nefret ettiğim kızla geçiriyorum." Dedim kendime engel olamayarak.

"Zaten ne diye takılıyorum ki arkana bırak gitsin, geberiyormu kalıyormu, kayboluyormu sanane kızım! Zaten attı işte fotoğrafları yaptı bir götlük, ne diye geliyorsun onun peşinden!!" Sinirlerime hakim olamadan konuşmaya devam ederken burkulan ayağını arkasından sürüklüye sürükleye yürüyen bir adet Eylül duraksayıp bana ciddi bir bakış atarak, "Yalnız ben buradayım? Ayıp olmuyormu?"

Gülebilirmiyim?

"Kimin umrunda?"diyerek tersleyip yürümeye devam ettim. Tabi benimle oda geliyordu. Nasılsa hanımefendi tek başına yürüyemiyor. Şuan bu kızın yerinde Buğra olsaydı burda belki daha harika bir kayboluş macerası olurdu.

Sende iyice delirdin ha?

Hakım artık içses gerçekten delirdim!

"Hava gittikçe kararıyor." Titrek bir ses tonuyla konuşan Eylüle bir an olsun dönmeden, yolumuza devam ettim. Ne yapabilirdim? Uzaya çıkıp dünyaya güneşin etrafında dönmemi diyecektim? Gerçi güneşmi dönüyor dünyamı, orasını bile bilmiyorken, hiç girmeyelim oralara. "Birşey desene Rüya!" Diyerek bağıran Eylülle sinirle yüzümü ona çevirip aniden durduğum için canı yanarak inlemişti.

"Bana bağırma diye sana kaç kere diyeceğim kızım! Bana bağırma!! Zaten senin bok hoşlantın yüzünden burdayız! Şu bok ormandan çıkınca siktir olup istediğine herşeyi anlat ama o sesini kes! Sana daha fazla katlanmak istemiyorum." Dedim ve son noktayı koyup yürümeye devam ettim. Sanki dediklerimi hiç takmamış gibi yine bana inat konuştu. "Hoşlantılarıma bok diyeceğine önce şu aptal kalbine bir bak! Hocana aşık olmak nedir ya? İğrençsin." Dedikleri adeta sinirlerimi üsttün üstü seviyeye çıkartmıştı. Sinirle omzumdan sarkan kolunu bırakıp bir adım ileri giderek onu kendimden ayırdım.  "Aptal dediğin kalbe söz geçiyormu gerizekalı! Söz geçirsene hadi? Ama tabi sen hiç aşık olmadığın için, gerçek sevgi nedir bilmediğin için bunu da bilmezsin." Dedim ve sinirle yürümeye başladım.

YASAK AŞK |öğretmenim| TAMAMLANDI✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin