Hepinize iyi okumalar. Umarım beğenirsiniz.
Yıldıza dokunmayı unutmayın lütfenn
🗝️
"Ya bir insan domates kesemez mi ya? Domates lan." Alper elindeki bölük pörçük olmuş domatesle mutfakta dehşet saçan Emir'e döndü. Garibim güzel kestiğini sanıyordu, yüzü düştü. Domatesi keserken bir yandan da mıncıkladığı için kesme tahtası ve tezgah domates suyuna batmıştı. Kestiği iki üç tuhaf parçayı da Bünyamin bayılmamak için ağzına attığından dolayı herkes gergindi şuan.
Emir biraz kırılmış bir tavırla kendini haklı çıkartma çabalarına girdi. "Abi tam konsantre oluyorum." Diyip elindeki bıçağın ucuyla ağzına ekmek tıkıştıran Bünyamin'i gösterdi. "Bu geliyor fırtına gibi alabildiğini alıp gidiyo. Yemin ederim kapkaça uğramış gibi hissediyorum."
Bünyamin, Emir'i hiç takmayıp bayık gözleriyle tezgaha yaslandı. Hepimiz açtık ama Bünyamin dayanamaz gibiydi, ya çok güzel rol yapıyordu ya da gerçekten de birazdan yığılıp kalacaktı.
Yaklaşık bir saat önce balkonda uyanmıştık. Saat öğlen olmuş, hepimizi Mert abi kaldırmıştı. Yattığımız gibi Emir benim omuzumda, ben Fatih'in omuzunda uyanmış, şişik gözlerimizle günaydın evresine geçmiştik. Yattığımız gibi kalkarken tek farkımız gece Fatih'in giydiği hırkanın uyandığımda benim omuzlarımda olmasıydı. Birde koluyla beni sarmıştı ama bunu fark ettiğinde utanır gibi aceleyle elini çektiğinden dolayı bilerek yapmadığını anladım. Ya da yakalanmak planları arasında yoktu.
Bugün hep beraber eşyalarımı taşımaya gidecektik. Artık bunu ertelemenin bir anlamının olmadığını düşünerek Mert abiye söylemiştim. O da kabul ettiğinde gerginliğimi anlamış gibi güven verici bir tebessümle kafasını hafifçe salladı. Dün gece başka rüya görmemiş olmanın verdiği sevinçle sabah dinç kalkmıştım. Herkes çaktırmamaya çalışarak kâbus görüp görmediğimi anlamaya çalışıyordu. İlk başta çaktırmama işini becermiş olsalar da birbirlerinden habersiz olarak hepsi aynı şeyi yapınca kendilerini ele verdiler.
Mutfağa girdiğimizde Mert abi ezbere dolaptan yumurta çıkartıp kıracakken ona evde sürekli yaptığım ve aşırı beğendiğim patatesli omletten yapacağımı söyledim. Biraz kararsız kalmış olsa da beni kırmamak için kabul etti. İş bölümü yaptık, Fatih patatesleri soydu, Mert abi ve ikizler sofrayı kurarken Alper ve Emir'e de salata görevini vermiştik. Yaptığımız hatalardan birisi buydu.
Selçuk mutfakta ki masada gülerek telefonuyla ilgileniyordu. Ceyhun ise onun yanında hâlâ uyanmaya, kendine gelmeye çalışırken Bünyamin ortalıkta gezip hızlı olmamız gerektiğini söyleyip teker teker hepimizi sinir krizine sokup köşeye çekiliyordu. Hiçbir şeye yardım etmeyip sürekli açlığından bahsedip kahvaltıya ihtiyacı olduğunu geveleyip durmuştu. Tek görevi bizi strese sokup sanki zamanla yarıştığımız bir programdaymışız gibi bir his uyandırıyordu. İşte napsın, açlıktan bayılmamaya çalışıyordu garibim. Bu kadar yemesine rağmen hâlâ böyle bir vücudunun olması tuhafıma ve gıcığıma gitmeye başlamıştı. Öyle abartı kasları falan yoktu ama şişmanda değildi.
Fatih'in kolumu dürtmesiyle ona döndüm. Elinde ki soyduğu patatesleri gösteriyordu ve sanki övgü bekler gibi sırıtıyordu. Kendime gelip yumurta çırpmayı bıraktım ve dikkatimi ona verip kafamı salladım. "Tamam. Şimdi küp küp kes onları."
Kaşlarını anlamadığını belirtmek istercesine büzdü. "Küp küp?"
Neresini anlamadığına anlam veremezken tane tane konuşarak izah ettim. "İşte ilk önce dikine kes, sonrada kare kare." Diyip elimle de işaretler yaparak tarif ettim. Bana hâlâ boş gözlerle bakarken gözlerimi devirip elinden patatesi ve bıçağı aldım. "Bak böyle işte." Diyip patatesin bir kısmını kare kare doğradım. Anladı mı diye kafamı ona çevirdiğimde ışık hızında patateslere baktı ama son anda bana baktığını yakalamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
General FictionZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...