3. Bölüm: Gümüş oğlanları

270 20 16
                                    

Keyifli okumalar

🗝️

Son nefesinde itiraf sıralayanı, borç bırakanı gördüm de öldükten sonra hayatına bomba atıp kaçanı ilk defa görüyorum.

Az önce izlediğim ve öğrendiğim gerçekleri düşündükçe başıma ağrı girip, beynimi sızlattı. Onların zaten bildiği, benim ise yeni öğrenip kafama oturtmaya çalıştığım bilgiler salonda güçlü bir etki bırakmıştı. Kimse bir şey konuşmazken Mert abi Bünyamin'den benim odamı göstermesini istemiş, yarında gidip hep beraber eşyalarımı toparlayabileceğimizi söylemişti. Yani aradaki anahtar kelimelerden böyle bir şeyler söylediğini tahmin ettim. Tüm algılarım kendini kapatıp kabuğuna çekildi. Hala ağlayasım, hiç susmayasım varsa bile ona bile halim yok gibi hissetmek daha da yordu beni.

Dış kapıdan girince görülen iki tane, aynı koridora çıkan parantez şekildeki merdivenlerden sağda olanından çıktık. Ben sanki uçuyormuşum gibi sessizce onu takip ederken tek yaptığım şey düşmemeye çalışmaktı. Bünyamin bana kaçamak bakışlar atıp durmasından her an bayılacak gibi durduğumu tahmin ettim. Onların kaçıncı izleyişleri bilmiyordum ama benim yeni öğrendiklerimle beynimin iflasını vermiştim resmen. Nasıl olduğumu sorunca da sadece gülümseyebilmiştim. Ağzımı açsam isyan kelimeleri, saçma sapan itiraz cümleleri dökülecekti. Belki de az önce başlayan ağlama evresi level atlayıp çığlıklara dönüşürdü.

Tek suçlunun tarikat olmasına rağmen onlar hariç herkesin kendini suçlu hissetmesi kalbimizin ağır ağır çürümesine sebep veriyor. Kimse bu konuda bir şey dememiş olsa bile yüzlerinden belli oluyordu ellerinden bir şey gelmemesinin vicdanlarında oluşturduğu yara. Belki de benim yaram taze olduğu için bu kadar acıyor. Onların ki kabuk bağlamış mıdır peki? 

Merdivenleri bitirince Bünyamin merdivenin karşısındaki duvarda, biraz sağda kalan bir odanın önünde durdu. Onunla beraber ben de durunca bakışlarımı yerden çekip ona baktım. Esmer teni, uzun boyu, yapılı bir vücudu ve görünüşe tamamen ters düşen şirin bakışları. Konuşurken çekinir gibi bir hali vardı. Hissettiklerimi anladığından şüphem olmamasının yanında zamanında aynılarını yaşadıklarını da görebiliyorum. Hem de babamın dediğine göre küçüklüğümde benimle fazlasıyla ilgilenen, yeri geldiğinde ikinci babam olan oğlanlardan birisiydi. Mert abiden sonra en büyükleri olduğunu tahmin ettim.

Eliyle aşağıyı işaret edip açıklamalarına başladı. Konuşacağını anladığım gibi gözümün önünde cirit atan görüntülere bir son verip dikkatimi toplamaya çalıştım. "Aşağıda salon, mutfak, kiler var. Bu katta da bizim odalarımızla beraber birde lavabo var." Başka şeyler de eklemek istediği belli oluyordu ama zorlamayarak ona minnettar olmamı sağladı. Tek istediğim şey uykuydu. Ya da uyuma bahanesiyle yatağa girip kafayı yiyene kadar düşünmek, bilmiyorum.

Sanki tek derdim buymuş gibi bitkin halimle biraz şaşırarak kaşlarımı kaldırdım. Sesim kısık ve pürüzlü çıkarken neden böyle bir şey sorduğumu da anlamadım. "Bir tane mi lavabo var?"

İfadesini değiştirip sanki bu derdini anlatmayı bekliyor gibi bıkmış ifadeyle kafasını salladı. "Sorma Vallaha ne çekiyoruz bir bilsen... Diyeceğim de çok geçmeden anlarsın zaten." Gülümseyerek göz kırptı. Ben de gülümsemek istesem de başaramayınca o da yüzünü özür diler gibi bir hareketle düzeltti.

Kafamı çevirip lavaboya baktım ve tekrar önüme dönüp onun gibi alaya vurmaya çalıştım. En azından denediğimi göstermek istedim. Kaşlarımı büzüp isyan yüzümle ona bakarken ben ne yapayım der gibi omuzlarını salladı. Gerçekten mükemmel bir konu değişimi yapmıştık. İkimizin de 'tek derdim bu mu?' olayını iyi becerdiği belli oluyordu.

Gümüşler Ve AltınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin