Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar
🗝️
Mert abi derin bir 'sabır' nefesi çekerek bir kez daha Bünyamin'i mutfaktan çıkartmayı denedi. Bünyamin dört koldan mutfağa yapışınca değişiklik olsun diye konuşmayı denedi. Denemekle kaldı çünkü en son pes edip kendisi ayrıldı ve bu görevi bize kilitledi. Son yarım saattir çeşitli yollarla Bünyamin'i mutfaktan ayırmaya çalışıyoruz ama nafile. Vejetaryen olmadan son son et stoğu yapıyor kendileri.
"Oha ayı oha." Koray kafasını mutfağın kapısına çevirip bağırdı. "ABİ BUZLUKTAN YENİ SUCUK ÇIKARTTI BU."
Bünyamin yakalanma korkusuyla bir kapıya, bir bize bakarken ne yapacağını kestiremeyip çıkarttığı bir kangal sucuğu Koray'a fırlattı. Yüzüne aldığı bir kangal sucuk darbesiyle sersemleyen Koray, tezgaha tutunurken Bünyamin gelip tekrar aldı sucuğunu.
Doymadı. Doymuyor.
Sabah saat sekiz gibi kalkmıştık. Bünyamin ve Mert abi ne ara olduğunu anlamadığım bir zaman diliminde kendilerini kanepeden ayırmış, üçümüzü bırakmıştı. Sabah kalktığımızda benim kafam Fatih'in omuzundaydı ve o da kafasını benim kafamın üstüne yaslamıştı.
Hadi biz yattığımız gibi uyandık da Alper gece nasıl uyuyorsa artık, sabah kafasını koltuğun kenarına yaslamış, bacaklarını da bize doğru uzatmıştı. Sol ayağı ben ve Fatih'in kucağındayken sağ eli ve ayağı aşağı düşmüş, sol kolunu da dirsekten kırarak gözlerini örtmüştü. Uykusuna baya düşkün olduğunu belli etmişti.
Önce ben uyanmıştım, benim kıpırdanmamla da Fatih kalkmıştı. İkimizin de kısılmış ve şişmiş gözlerle birbirimize önce "noluyo oğlum, burası neresi" bakışları atsak da dün burada uyuyakaldığımızı nihayet hatırlayıp gülümsedik. Yani aslında önce bana bakarken o gülmüştü, neye güldüğünü anlamasam da ben de onun gülümsemesime gülmüştüm.
Biz öyle birbirimize bakarken kucağımızda ki hareketlenmeye çatılı kaşlarımız ile bakışlarımızı aşağı çevirdik, sonra da toynağı takip ederek Alper'e baktık. Ağzı biraz açılmış, üstündeki beyaz atleti ve uyuyuş şekliyle her an kalkıp siyaset yapıcakmış gibi duruyordu.
Fatih yeni kendine geliyormuş gibi kucağımızda duran ayağa sertçe vurup yere düşürdü. Alper'in uykusu sandığımdan hafif çıktı ve bacağının düşmesiyle gözünü kapattığı kolunu hızla kaldırıp ne olduğunu anlayamadan uyku mağrurluğuyla bize bakmaya başladı. Az önce bizim de yaşadığımız "noluyo lan" bakışıydı bu. Şuan adını bile hatırlamadığına emindim. Gözlerini kırpıştırıp elinin tersiyle gözünü ovaladı ve anca kendine gelip kaldırdığı başını tekrar serbest bırakıp koltukta yatmaya devam etti.
Fatih ağzının içinden bir şeyler homurdandı ve koltuktan kalkıp biraz esneyip boynunu hareket ettirdi. Ben hâlâ sersemliğimi atamamışken ona avel avel bakıyordum. Sanki beni de o kaldıracakmış gibi duruyordum ve gerçekten de beni kaldırsa sesim çıkacağını sanmıyordum. Alper kendine gelmiş olacak ki yere düşen ayaklarını kaldırdı ve tekini kalçama koyup diğerini de omzuma koyup ben daha ne oluyo diyemeden iteledi beni. Ben yaptığı harekete şaşırırken koltukta sola doğru devrilmiştim ama kendimi bile toparlayamıyordum. Fatih anlayamadığım birkaç küfür sıralayıp bana yardımcı oldu. Tam ayaklanırken Alper'den gelen başka bir darbeyle sendeleyerek Fatih'e tutundum.
Bana dalga geçer gibi gülüp koltukta yayıldı ve sağ ayağını solun üstüne atıp uykusuna devam etti. Fatih'in bana özür diler bakışlarına sorun yok dercesine baktım. Alper'e suikast için fikir ararken sinsi bir gülümsemeyle Fatih'e baktım. Aklıma gelen plan için kendime övgüler yağdırırken onun ellerinden kurtuldum ve duvarda asılı duran el süpürgesinin alıp sessizce Alper'e yaklaştım. Fatih bana merakla, öğrenmek isteyen öğrenci gibi bakarken bu taktiği kullanacağını anladım. Ona havalı olduğunu düşündüğüm şekilde göz kırptım ve iki saniye içinde süpürgenin ucunu Alper'in dudaklarına yaslayıp en üst seviyede çalıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
Ficción GeneralZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...