Hepinize merhaba, uzatmadan bölüme geçiyorum çünkü bende heyecanlıyım. Siz düşünün yani.
Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar.
🗝️
Hazırladığım kahvaltıya övüne övüne bakarken ne ara bu kadar çok hazırladığımı fark edememiştim. Kuş sütü eksikti sadece ve bu benim eserimdi... Dün eve geldiğimiz gibi ben direkt uyumuştum. Diğerleri biraz daha oturacaklarını söyleseler de benim uykum ağır bastığı için devrilmiştim. Bu sabah da hepsinden erken kalkmamın sebebi buydu sanırım. Emir'in de okulu olduğu için biraz erken kalkmamın zararının olmayacağına kanaat getirerek her şeyi halletmiştim. Pazartesi sendromuna tutulmaması için dua ederken elimdeki malzemeleri daha sıkı tutarak merdivenlere yöneldim.
Birazdan yapacağım şey benim açımdan tehlike arz ediyordu ama bir yandan da eğlenceli olacağına emindim. Üst koridora çıkmamla elimdeki hoparlörü duvarın kenarına koyarak telefonuma bağladım. Her gün bir olayla kalkıyorduk, bugün de olay benim yüzümden çıksın istedim. Bir kere de ben küfür yiyeyim sabahları, bakalım nasıl oluyormuş.
Müziği ayarlayarak sesi fullediğimde sağ elimde tuttuğum kırmızı mendili köşesinden işaret ve orta parmağımla tutarak eğlenceyi başlattım. Tüm evde yankılanan 'çekirge' şarkısıyla yavaş yavaş oynayarak ilk kurbanımın odasına daldım.
Fatih pikesinin altında tişörtsüz haliyle huzurlu huzurlu uyurken kapıyı açıp müziğin içeriye girmesine izin vermemle kaşları biraz çatıldı. Baya hafif bir uykusu vardı. Mendili sallayarak yavaş yavaş yanına gidip ''hoplayıver çekirge'' diye eşlik ettiğimde yavaşça araladı gözlerini. Kısık gözleriyle ne olduğunu anlamadan bana bakarken, ben gülerek oynuyordum. Kafasını biraz kaldırıp sırt üstü attı kendini. İki eliyle de yüzünü ovuştururken mendili yüzüne götürüp birazcık vurarak devam ettim. Ellerini çekmesiyle bana bakıp kafasını tekrar yastığa koyup gülerek beni izledi.
''Hadi uyan çekirge!''
Yanına gidip yatakta dizlerimin üzerinde durdum. Sol elimle göz kapağını açmamla komik bir görüntü oluşurken yanaklarını sıkıp kafasını salladım. Sabah sabah benimle uğraşmak pek iç açıcı değildi, bunu kabul ediyorum. Tekrar bağıracağım sırada hızla kalkıp tek kolunu belime sarıp yanına düşürmesiyle dengemi kaybedip küçük bir çığlık attım. Sırt üstü yatarken yanındaki yastığı aldığı gibi kafama atmasıyla nevrim döndü. Yüzümdeki yastığı çekmemle kendi kafasının altındakini alıp ard arda gıcık etmeye çalışır gibi vurmaya başlamasıyla da mendili inatla bırakmadan kendimi kurtarmaya çalıştım. Zar zor yataktan düşerek indiğimde o arkamdan gülerken ''elini yüzü yıka'' diye bağırarak ikinci kurbanıma gittim.
Abimin odasına dalmamla Fatih gibi üstsüz uyuduğunu fark ederek biraz hak verdim. Bu evdeki klima yerine buzdolabını açık bıraksak daha etki ederdi herhalde. Yanına gidip omzundan dürttüm. Kaşlarını çatıp gözlerini aralarken yine bir olay olduğunun bilinciyle yastığı kafasının altından çekip yüzüne bastırdı. Yastığı yüzünden çekmemle de sürünür gibi yan dönüp kendini yüz üstü diğer tarafa bıraktı. Yüzünü yatağa bastırıp bu kabustan uyanmaya çalışıyordu sanırım. Gülerek dizlerimin üzerinde yanına gidip sırtından biraz sarkıp yüzüne baktım. Ters duruyordum ama olsun.
''Abi'' Gözlerini açmadan ''hm?'' demesiyle omzunu biraz sarstım. ''Var ya, bir kahvaltı hazırladım... Akıllara zarar, hadi kalk.'' Kafasını gelişigüzel sallamasıyla nefes bırakıp doğrulup yanındaki yastığı yavaşça ona attım.
''ÖFFF'' diyerek yastığı tekrar çekip sırt üstü döndü. Amacıma ulaşmanın verdiği sevinçle gülümserken şişik gözleriyle bana bakıp ''noluyo ya sabah sabah'' dedi. Omuzlarımı silkip boş ver manasında elimi savurup geri geri yataktan indim. Elimdeki mendili savurup ''uyuma sakın'' dememle yine kafasını salladı. Tam odadan çıkacakken geri dönüp başında dikildim. Bana tuhaf tuhaf bakıp amacımı merak ederken gülerek devam ettim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
General FictionZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...