28. Bölüm: Tuhaflıklar silsilesi

89 12 9
                                    

Yeni bölümden merhabalar 

Keşke şurası şöyle olsaydı dediğiniz bir kısım var mı?

Hadi doğru söyleyin, önceki bölümdeki kavgada ani öpüşmeyi beklediniz dimi?

Ben bile bekledim çünkü sjdbsajdjsnj

Neyse, seveceğiniz bir bölüm olması dileğiyle, keyifli okumalar.

🗝️

Yine mi o rüyalardan birindeydim yoksa? Hava gayet açık, gökyüzünde kalemle çizilmiş gibi pürüzsüz bulutlar, hafiften esen rüzgarda serinleyen tenim. Ne terleten, ne üşüten bir hava. İçimde anlamsız bir mutluluk, üzerimdeki nar çiçeği rengindeki dizimin altına gelen elbisem. Ayaklarımda da giymek için fırsat kolladığım sandaletlerim. Ayaklarım sabırsızlanıyormuşum gibi sallanıp titrerken ellerim de masanın üzerinde tırnaklarımla oyalanıyor. Yüzümden düşmeyen gülümsememle gözlerimi her yerde gezdiriyorum. 

İlk kez geldiğim bu kafeyi fazlasıyla beğendiğimi düşünürken en çok da bana eşlik eden babama bakıyorum gülümseyerek. Karşımda bacak bacak üstüne atmış halde ciddiyetle telefonuna bakarken gözlerimizin kesişmesiyle dudağının kenarıyla gülüyor.

Aslında babamdan zorla aldığım bu izinde klasik olarak tek başıma çıkacaktım dışarıya. Tek başıma dememe rağmen etrafımda dolanan bir koruma ordusunu da kendimce görmezden geliyordum. Tam hazırlanmışken dikilmişti karşıma babam. Tam fikrini değiştirip çıkmama izin vermeyeceğini düşünerek yüzümü asarken hiç beklemediğim bir teklif yapmıştı. Onun da canı temiz hava almak istemiş. Ben bu dediğine sevinirken, o anlayamadığım bir şekilde bakıyordu bana. Sanki gergin, sanki biraz meraklı ve korkar halde.

Her zaman gittiğim kocaman alışveriş merkezi yerine şehirden biraz uzaklaşmıştık. Yaklaşık bir saat sonra ise burada, küçük ve şirin bir çay bahçesindeydik. Denizi görebiliyor, kokusunu alabiliyor ve esintisini hissedebiliyordum. Herkesin baktıkça huzur bulduğu bir manzara resmi edasındaki bu büyülü yere korumalarımız hiç yakışmamıştı. Yemyeşil bir bahçenin kenarında ahşap bir eve benzeyen mekan vardı. Ortalıkta bizden başka kimsenin olmamasını bile düşünemiyordum. Hava çok güzeldi.

Geleli sadece iki dakika olsa dahi babam birden oflayarak telefonunu kapatıp cebine koydu. Bu ani çıkışıyla yüzüm biraz bozulup ona döndüm. Yanaklarını şişirmiş halde sağa sola bakınıp birilerini arıyordu sanki. Bu halini tanımıştım. Babam sıfatından çıkarak herkesin uyuz olduğu o iş adamı olmuştu. Anlayamadığım şey ise işte olmamasına rağmen bu uyuzluğunun sebebiydi. 

Kaşlarını biraz çatarak bakınmaya devam ederken bende arkama yaslanıp biraz uzaktaki ağaca baktım. Ne ağacı olduğunu bilmiyordum ama çok gür, güçlü ve bahçede fazlasıyla güzel duran bir ağaçtı. Bugün bende mi bir gereksiz neşe vardı, yoksa tüm dünya ekstra bir güzelleşmiş miydi?

Sonunda babam sabrının sınırına gelerek elinin ucuyla masaya art arda vurdu. ''İlgilenecek birisi yok mu?'' Susacağını sanırken daha da yükseltti sesini. ''Bir de övdüler burayı bana!'' Çenesini sıkarak bahçedeki kafeye doğru baktı. Tuhaf, sanki imalı bir bakış oluştu gözlerinde.

''Burayı önerenlere uyanlarda kabahat!'' Bugün tek tuhaf olan kişinin ben olmadığımı öğrenerek ona şaşkın şaşkın bakarken hızla bana döndü. Bacaklarını düzeltip kalkacak gibi yaptı. ''Kalk kızım, belli kimse gelmeyecek.'' 

Yüzüm tamamıyla düşerek ağzım biraz açılırken babama yalvarırcasına baktım. Daha geleli dakikalar olmuşken bu gereksiz sinirine bir anlam veremiyordum. Kendi kendine deliliği tuttu diye düşünsem de bu sefer de kafeye çevirdim bakışlarımı. İçimden bağırarak birilerinin gelmesi dualarını ederek babamın fikrini değiştirmesini istedim. Burası çok güzeldi. 

Gümüşler Ve AltınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin