Kalbim kırık. Arkadaşlar ben goygoycu birisiyim. Ben ciddi olamıyorum. Bu bölümleri nasıl yazacağım hakkında en ufak fikrim yok.
Ben bölümü yazarken hep Ahmet Kaya ve Sezen Aksu dinledim.
Birisi çıkıp ''çok hızlı geçiyor olaylar, betimleme yok'' derse diye yaptım açıklamayı. Yine de elimden geleni yapacağım, umarım beğenirsiniz.
Bir de şey olayı efsane ya. Bölümde beş oy var, 30 yorum var asjbsjcjscçdkjkçd. Sanki arkadaş grubunda muhabbet dönüyor gibi yorumlar görüyorum, hepsi çok güzel. Çekirdek family olarak devam şu anlık. Yeni gelenler olursa da buradan selamlarrrr.
Keyifli okumalar dilerim.
🗝️
Yazardan...
Boşlukta sallanan ayaklarındaydı gözleri. Kambur sırtıyla öylece oturmuş, başı göğsüne düşmüş. Hareketsizdi ama ara sıra esen güçlü rüzgar topuklarının duvara çarpmasını sağlıyordu. Görmüyordu. Baktığı yeri görmüyordu ama açıktı gözleri. Elleri kucağında kalmış, zihni bomboştu. Ne bir fısıltı, ne bir işaret. Nefes alan bir ölüden farksızdı.
Çatıya çıkmıştı yine. Ne zaman kurtulmak istediği bir olayın içinde olsa yaptığı gibi. Kenarda oturuyor, ayaklarının salınmasına bakıyordu. Eskiden sık sık çıktığı çatıya son zamanlarda uğramaz olmuştu. Nedeni bariz. Eskiden içini yiyip bitiren sıkıntısı yok olmuş, her şeyin ilacı yanına gelmişti. En büyük isteği gerçekleşmişti.
Onunla da çıkmıştı çatıya. Bir kez. Hayatı boyunca kalbinin sıkıntısıyla baş başa kaldığı çatıda, kalp sıkıntısının sebebiyle oturmuştu. Her zaman kendi kendine onu düşünerek gülümsediği çatıda, bizzat onun gözlerine bakarak gülümsemişti.
O günden sonra çıkmamış, çıkmaya gerek duymamıştı. Artık kötü hissettiğinde gidebileceği daha iyi bir yer vardı çünkü. Ayaklarını sarkıtamıyor, rüzgarlı yerde saatlerce tek başına durmuyordu. Sadece tek bir bedenin yanında duruyordu. Evde, arabada, sokakta... Nerede olursa olsun yanında durmaya çalışıyordu. Böyle oldukça da çıkmamıştı çatıya.
Şimdi ise yine çatıdaydı.
Kürkçü dükkanı olmuştu bu çatı onun için. Her seferinde 'son kez' diyerek tırmanıyordu merdivenleri. Son kezler sonsuz olmuştu. Yine güçlü bir rüzgar esti. Ne kadardır açık tuttuğunu bilmediği gözlerini kırpmasıyla ellerinin üzerinde iki damla düştü. Nefesleri hala sessizdi. Hıçkırmıyor, derin nefesler çekmiyor, normal ağlayan insanlar gibi herhangi bir mimik yapmıyordu. Gözyaşları vardı sadece. Uykusuzluktan kan çanağına dönen gözlerini ıslatan yaşlar.
Kendisini bildi bileli bir günü bile geçmemişti onu görmeden. Fotoğraflarına ya da videolarına bakar, ara sıra yetmezse bizzat evine gidip gizlice izlerdi. Şu son aylarda fotoğraflara ihtiyaç duymaması en büyük mutluluğuydu onun. Yanında gülüyordu. Yanında ağlıyor, o zaman da buruşturduğu peçetesiyle temizliyordu yüzünü. Çok sinirlendiğinde kendini kontrol edemezken o sakinleştiriyordu. Yemek yiyişi, su içişi bile kalbini pır pır ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
Ficción GeneralZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...