2. Bölüm: Geçmiş

265 20 3
                                    

Keyifli okumalar

Yorum yapmayı unutmayın, düşüncelerinizi merak ediyorum.

🗝️

Aristoteles, alemde tesadüf ve gelişi güzel bir şey olmayıp, her şeyin bir amaca yönelik sebebinin bulunması gerektiğini söylemiş. Gerçekten tesadüf diye bir şey olmayıp her şeyin plana uygun olarak gittiğini düşünebilir miyiz? Yoksa yaptığımız her tercih, girdiğimiz her yol bizim belirlediğimiz bir yol mu?

Başıma gelenleri ve gelecekleri düşünürken camdan dışarı bakıp dalmıştım. Ne zaman daldığımı, şuan nerede olduğumuzu, nereye gittiğimizi bilmiyor, tek ihtiyacım düşüncelere dalmakmış gibi hayattan soyutlanıyordum. Kendimi toparlamaya çalışıp en azından gittiğimiz yolu takip etmeye çalışsam da bu kararımı en fazla altı saniye sürdürüp tekrar gerçeklikten uzaklaşıyordum. Sanki başka yerdelermiş gibi uğultu gibi seslerini duyabiliyorum. Herkes konuşuyor, her kafadan bir ses çıkıyor, arada kahkaha ve sinirli bağırmalar yükseliyordu. 

Kendi kendime düzenlediğim psikiyatri seanslarında kendime düşünmeyi yasaklamıştım. Hasta da bendim, doktor da ve kendimi kendime anlatıp çözüm üretirken bir süre sonra delirdiğimi düşünmüş, onu da kendime açıklamıştım. Sonuç olarak derin düşünceler bana zarar verdiği için zor da olsa dikkatimi toparlamak için derin bir nefes alıp gözlerimi kırpıştırdım. Bir süre daha boşlukta kalsam da gözlerimi dışarıdan çekip oğlanlara diktim. Ne hakkında konuştuklarını anlamıyor, sadece yüzlerini izliyordum. Belki de anlamak istemiyordum çünkü dinleme gayreti göstermiyordum.

Düşünmekten kaçan, kimsesi kalmayan, tek sığınağı olan geçmişinden kaçmak ve ona sığınmak arasında kalan bir fazlalık gibi hissediyorum kendimi. Tek gayesi nefes almak ve hareket etmek olan bir ölü gibi. Bedeni olan, bedeni dolduran ruhu olmayan bir ölü.

Bayık gözlerimi etrafta gezdirirken dizlerime yaslı duran sopanın kenarlarını soymaya çalışıyordum. Arabayı kullanan Mert abi ve yanındaki hafif esmer tenli olan hararetli bir şeyler tartışıyorlardı. Fazla sesleri çıkmıyordu ama hareketlerinden ve ara sıra gözlerini açıp kapatmalarından tartışmalarının heyecanlı olduğu görülebilir bir şeydi. Önümüzde ki üç koltukta oturan ikizler ve liseli çocuk gülerek bir şeyler hakkında konuşuyorlardı. Dikkatimi tam veremesem de sanırım birisi hakkında konuşuyor, komik yerlerde de sessizce gülmeye çalışıp başaramıyorlardı. Kimse onları pek umursamıyor gibiydi ama yine de sanki tüm dikkatler onlardaymış gibi davranmaları hem tuhafıma, hem komiğime gidiyordu. 

Liseli ara sıra arkasını dönüp bizim arkamızda oturan iki kişiye de bir şeyler söyleyip onları da güldürüyordu. Ailenin neşe kaynağı olduğu hemen anlaşılırken konuşma tarzından ve insanın gülesi geldiği ciddiyetine baktığımda dediklerine kulak versem beni de güldürecekmiş gibi duruyordu. İkizler ara sıra onun laflarına atlayıp neşeyi ikiye katlarken ben incelememe devam edip sağıma doğru döndüm. Yanımdaki kumral da onların laflarına gülüp bana bakıyordu, sanırım benim de gülmemi istiyordu ama ben ne konuştuklarını bile duymuyor, düz bir ifadeyle hâlâ kendime gelmeye çalışıyordum. Ona baktığımda ışık hızıyla yarışır bir hızda kafasını önüne çevirdi. Bana baktığını görmemle biraz şaşırsam da o görmemi istemiyor gibi davrandığı için üstelemeden gözlerimi ondan çektim.

Arkada oturanlar da telefondan bir şeylere bakıp birbirlerine soru sorar gibi bakıp konuşuyorlardı. Dedikodu yapıyorlar gibi gelmişti bana. Ben hepsine tepkisiz bakarken içten içe imrendiğimi biliyordum, çünkü hayatım dört duvar arasında geçmiş, babamdan ve öğretmenlerimden başka birisiyle adam akıllı konuşmamıştım. Ara sıra sanal arkadaşlık kurmayı düşünürdüm ama babamın bir şekilde kesin haberi olacağını düşünüp vazgeçerdim. Etrafımdakilere bakarken kardeşim olsa nasıl olurdu diye düşündüm. Tekrar.

Gümüşler Ve AltınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin