Yelda ve Fatih okumaya hevesli olanlar???
Fazlasıyla duygu değişimli bir bölüm oldu, umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar dilerim.
🗝️
Bir kez daha Fatih'in bileğini ittirmemeye çalışarak kendimi geriye yaslamaya çalıştım. ''İçmem ben bunu! Çok kötü kokuyor!'' İnatla kafasını iki yana sallayıp bileğinde olan elimin üzerine boştaki elini getirerek çekmeye çalıştı. Başımı geriye çekmekten artık sandalyenin arka kısmından beni durdurmaya çalışan Bünyamin'in elini itmeye başlamıştım ama bunu umursamadan bana o kaşıktaki tuhaf kokulu şeyi içirmeye çalışıyordu hala.
''Şifa bu şifa.''
Sonunda ben dayanamadan elimi kendi bileğinden çektiğinde diğer elimi de tutarak tek elinde sabitledi. Hareketsiz kalmamla son bir umut ile masadakilere bakmaya çalıştım ama kafamı hareket ettirmemem için başımda dikilen Bünyamin yüzünden bir şey göremedim. Zor kullanarak kafamı kaldırdığında bu sefer de dudaklarımı sıkıca kapattım. O şeyi içmektense acı çekmeyi tercih ediyorum. Fatih benim inatçı halimle derin bir nefes alıp bıraktı. Gözlerimi kısıp kötü kötü bakmaktan bir şey yapamamıştım ona karşı. Ağzımı açmamla kaşığı sokacağından eminim çünkü.
Sabah hastane odasından hallice yerde yattığımız gibi uyanmıştık. İlaçların etkisinden olsa gerek ben daha fazla uyumuştum Fatih'ten. Gözlerimi açmamla ilk önce açık kahveleri gördüm, ardından da saçlarımda gezdirdiği elini hissetmemle uyanmamış gibi aynı şekilde kafamı göğsüne koyarak geri uyumaya çalışmıştım. Tabi bunu düşünmemin saniyesinde odaya refakatçilerin doluşup beni kontrol etmesi, Bünyamin'in sürükleyerek Fatih'i benden uzaklaştırması, Selma teyzenin ilaçlarımı halletmesi ve Oğuz'un da kahvaltının hazır olduğunu bağıran sesi ile uykunun zerresi dahil kalmamıştı.
İlk başta odada yemem gerektiğini söyleseler de artık her yerimin uyuştuğunu hissettiğim ve oturabilir halde durmamın sıkıntı olmayacağı için kendimi zorla masaya davet ettirmiştim. Oturmak sıkıntı olmasa da yürümek acı verici geleceğini bildiğinden dolayı Fatih'in kucağında taşınarak Selma teyzemizin salonundaki uzun masaya oturdum. İçimde tuhaf bir his vardı ve geçmek bilmiyordu. Gözlerimi açtığımdan beri, hatta gözlerim kapalıyken, uykumda bile dudaklarımdaki temasın farkındaydım. Fatih beni öpmüştü ve beynim bu gerçeği her saniye tekrarlamakta bulmuştu çareyi. İlk başta konuşulmasından korksam da Ceyhun bile ağzını açmamıştı bu konu için. Muhtemelen Fatih utandığımın bilinciyle uyarmıştı hepsini. O bile bir şey demiyor, hatta ara sıra gözlerini bile kaçırıyordu.
Masaya oturmamızla karnımda bir sızı hissederken yüzümü buruşturup biraz daha arkama yaslanıp tek elimi sargıma attım. Selma teyze yine donatmıştı masayı. Hepimizin oturmasıyla kapının çalması da bir olmuştu. Başta merakla kapı tarafına dönsem de saniyeler sonra abimin ve Meva'nın yüzünü görmemle gülümseyerek karşıladım onları. Bir anlık nereden geliyorlar diye düşünüyordum ki aklımda doluşan görüntülerden sonra kendi kendime kafamı sallayarak onlara baktım. İkisinin yüzünde de uzun zamandır hakları olan o gülümseme vardı. Mutlulardı. Bunu göstermekten çekinmiyor, birbirlerine attıkları kaçamak bakışlarla bize her şeyi kanıtlıyorlardı sanki. Çok güzellerdi.
Abimin gözleri direkt beni bulduğunda gülümsemesi büyüyerek yanıma geldi ve yere çömelerek on dakikalık konuşmasına başladı. Nasıldım, ağrım var mıydı, yemeğimi odamda yiyebilirdim falan falan. Kalbini kırmamak için itinayla sorularını cevapladığımda o da nihayet kafasını sallayıp ellerini dizlerine koyup ayağa kalktı. Şakağıma bir öpücük koyup masanın başında oturan Selma teyzenin soluna, benimde sol çaprazıma oturmuştu. Yanındaki Meva da kendine yakışır şekilde gözleriyle sorular sorduğunda bende kafamı sallayıp sıkıntı yok diyerek hallettim. Meva'nın yanında Ezgi ve Oğuz oturuyordu ve bir saniye bile susmadan tanımadığım bir arkadaşları hakkında konuşuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
General FictionZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...