Beklenen bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar.
🗝️
"Yerçekimine karşı kıyamıyorum artık. Bıraktım bırakacam. ABİ ÇIK ARTIK NOLURSUN"
Koray kapıya bir kez daha vurdu ama Mert abinin yine umrunda olmadı. Davete yaklaşık üç saat kalmıştı ve son yarım saattir tuvalet sırasındaydık. En son Kadir "davete erken gidelim orda gireriz" diyecek kadar zor durumda kaldı ama biz yine de sıraya girdik.
Sabah erken kalkıp son hazırlıkları yaptık. Ceyhunla Bünyamin kuru temizlemeye bıraktıkları takımları aldılar, bende aldığım elbiseden vazgeçip daha salaş giyinmeye karar verdim. Tabi bu kararımdan kimsenin haberi yoktu ama küçük bir sürpriz olurdu işte fena mı.
Kahvaltıda tekrar küçük hatırlatmalar yaparak şüphe çekmememiz için gerekli kontrolleri yaptık. Onun haricinde akşam ile ilgili herhangi bir konu açılmamıştı ve ben bunu herkesin gayet rahat olmasına bağlıyordum. Sonuçta Gümüş oğlanları daha önce çok kez bu ortama girmişlerdi ama ben ilk kez yaşayacağım. Onlarında içinde tuttuğu stres ve gerginlik tamamen benim içindi, bunu anlayabiliyordum.
"Abi yemin ederim gözüm bahçeye kayıyor, Alper yüzünden çiçeği attık zaten. Benim yüzümden komple bahçeyi yeniler, peyzaja girersiniz. ÇIK ARTIK."
"BAĞIRMA LAN, DANA." Mert abinin sesiyle birden yerimizden sıçradık. O tabi içeride rahat olduğundan bizim durumumuzdan haberi yoktu ama bizim için böyle korkmak iyi değildi. Ani sesle herkes kendini daha da sıkarken az kalsın bırakıyorduk. İçeriden tekrar Mert abinin sesinin duyulmasıyla herkes derin bir sabır çekti.
"Akşamın stresiyle doldum ya o yüzden böyle oldu. Benim işim daha uzun, camiye falan gidin lan beni daha da strese sokmayın."
Bu sefer kimsenin ayakta durmaya mecali yokmuş gibi hep birlikte koridorda oturuyorduk. İlk başta kendimi ayrıcaklı hissedip şansımı denemiştim ama Mert abi konsantre olamadığını söyleyip hepimizi başından savmıştı. Bu da artık benim joker haklarımın bittiğini, aileye alışma sürecimi bitirip herkes gibi olduğumun göstergesi olmuştu bir nevi.
Hepimiz duvar dibinde tek sıra halinde otururken, birbirimizden destek alıp yanımızdakinin omuzuna kafamızı koymuşken tek eksiğimiz arkada ağıtlı bir türküydü. Küçük Emrah bakışlarımız yerindeydi zaten.
Artık dayanamayacağımı hissedince denize düşen yılana sarılır felsefine uyarak yavaş hareketlerle ayağa kalktım. "Ben artık dayanamıyorum, Selma teyzeye gidiyorum. Gelen?"
"Abla ben de gelicem de sızıntı olmadan kalkabileceğimi düşünmüyorum."
Ona doğru adımlayıp elimi uzattım. Bana acıklı acıklı bakarken ona 'başarabilirsin' bakışı attım. Hadi küçük dostum, kozandan çık ve kelebek ol.
Emir elimi tuttu ve sırtını duvardan ayırmadan biraz zorlanarak da olsa kalkmayı başardı. Kaçak olmamıştı sanırım. Biz iki büklüm şekilde merdivenlere yönelmişken, Ceyhun derin bir nefes bıraktı, "hay tüküreyim ya. Bekleyin lan beni de" dedi ve o da zar zor kalkarak peşimizden geldi.
"O yavşak Oğuz'u hiç göresim yok ama ben de geliyorum. İnşallah bi sakatlık çıkmadan karşı daireye varırız." Fatih de peşimizden gelince ikizler, Selçuk, Bünyamin ve Alper de kalktı ve ağır adımlarla merdivenlere ilerlediler. Emir ve ben sürüye önderlik yapıyorduk.
Tutuna tutuna merdivenleri bitirip kapıya vardık. Herkes ayağına ne geliyorsa giydi ve ayaklarımızda ki farklı farklı terliklerle dışarı çıktık. Ben artık kırmızı çizgiyi zorlarken dayanamadım ve her şeyi göze alarak merdivenleri hızlı inip karşıya binaya doğru koşar adım yürümeye başladım. Arkamdan bağırma seslerini duyuyordum ama hiç düşünesim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
General FictionZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...