Maraba...
Titokta bir sayfa açtım ve hikayenin parodi videolarını yapıyorum. Eğlenceli oluyor, isterseniz bakabilirsiniz. Kullanıcı adı 'Altinyazarr', profil fotoğrafı da hikayenin kapağıyla aynı.
Beğenmeniz dileğiyle.
Keyifli okumalar dilerim.
🗝️
''Şüphelenmiştim, yalan yok.''
Dakikalar öncesinde tek dileğimin duş alıp uyumak olduğu saniyeleri özledim. Meva ve Oğuz'un araştırmalarını yapıp, bize 'halloldu' demelerini, yaptığımız infazın başarılı sonuçlandığını söylemelerini bekliyordum sadece. Demek ki gerçekten de birkaç saniye yeterliymiş dünyanın ters dönmesine. Hatta tüm hayallerin umutsuzluğa batmasına da yeterliymiş o malum saniyeler.
Lord bizim salonumuzda, bizim koltuğumuzda oturuyordu. Haftalardır yüzüne gülüp arkasından işlerini baltaladığımız adam karşımızda durmuş, oyunun bittiğini söylüyordu bize. Tüm ihtimalleri hesaplamaya çalışarak bundan açındığımız son bizi yakalamıştı. Kabuslarımın baş konuğu, kabustan çıkıp gerçekte yakalamıştı yakamı. 'Bitti' diyordu. 'Bitti, vazgeçin artık.'
Görkem ona göre daha duygu yüklü gözüküyor, en azından kendini saklamaya uğraşmıyordu. Lord'un yüzüne baktıkça dipsiz kuyuya sürükleniyor hissine kapılıyordum. Ne düşündüğünü saklıyordu ve bunu yaparken ki yüz hatları tam tersine bizi düşündürüyordu. Sessiz savaşta ustalaşmış bir adamdı karşımızda duran. Konuşmaya gerek duymasa bile ellerindekilerle saldırmakta sakınca görmeyen.
Gülümsemiyordu kimse. Belki tekrar gülümseyerek durumu kurtarmaya çalışabilir, en azından bir şeyler deneyebilirdik. Hayır. Sadece içimizdekileri yansıtmıştı yüzümüz. Numarasız, renksiz, ifadesiz bakışlar. Bazılarımıza nükseden öfkenin dışavurumu, birkaç endişe ve korku karışımı. Sanırım ben son kategoriye giriyorum. Sıklaşan nefesim, titreyen ellerim ve uğuldayan kulaklarım belli ediyor bunu. Fatih benim yanımdaydı. Benim aksime korku değil, Alper kadar öfke, abim kadar hazır hissediyordu.
Ben neden böyleyim o zaman? Neden kalbimin atışını kulaklarımda yankılanmış duyuyorum? Neden gözlerimi her kırpışımda saliselik karanlığın arasından tanıdık yüz görüyorum? Lord'u hedef almış gözerimi kapattıkça babamın yüzü daha da yakınlaşıyor. Sanki onu gösteriyor gibi. Bana anlatmaya çalıştığı şeyi salonumuzda oturanlarla aynı sakinliği paylaşarak yapıyor. Babam da saklamıyor artık sözlerini demek ki. Son görüşümde üstü kapalı yaptığı uyarıları artık çekinmeden, gizleme ihtiyacı duymadan yapıyor.
''Demek ki marifet sizin ailede.'' Görkem'in sesiyle babamın yüzü kayboldu, nereye odaklandığını bile bilmediğim gözlerimi çevirirken boğazımdaki yumruyu götürmek amacıyla birkaç kez yutkundum. Görkem mutluydu. İfadelerini gizlemek için en ufak bir çabaya bile girmiyor, kazanmış birinin zaferini yaşıyordu. En azından kendisi öyle sanıyordu. Biz ona bakarken, onun gözleri Aslı'da kalmış, iğneleyici bakışları altına almıştı kızı.
''Annenin yanındaki haline kıyasla daha iyi görünüyorsun.'' Tek kaşını kaldırdı. ''Gülmek yakışıyormuş.''
Aslı'nın yüzü gerildi, yutkunuş sesini duyduk. Neyden korktuğunu anlamasam da fazlasıyla çok korkuyordu. Belki annesinin tüm bu olanlardan sonra tekrar onu yanına alacağından, tüm ortaya çıkan suçlarından sonra annesinden göreceği muameleden... Belki de tam tersi olarak karşısında onunla alay eden kişilerin yanına gideceğinden. Aslı'da en az bizim kadar farkındaydı, bizim gibi o da duymuştu yeraltındaki kısımlarında yaptıkları işkencelerin, deneylerin sonuçlarını. Bizim gibi tüm planın bittiğinden, artık korktuğumuz senaryonun gerçekleşip kimseyi kurtaramayacağımız gerçeğinden de korkuyor olabilirdi. Konu korku olduğunda ihtimaller çığ misali büyüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
Ficção GeralZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...