Hepinize merhabalarrrr yeni bir bölüm ile buradayız.
Bölüme geçmeden hislerinizi alayım, okuyacaklarınız hakkında bir düşünceniz var mı? Neler bekliyor sizi?
Beğeneceğiniz bir bölüm olması dileğiyle...
🗝️
Kızılbağların etkinliği için alıp son anda giymekten vazgeçtiğim uzun kollu, mini boylu elbisemle odamdaki boy aynasından kendime bakıyordum. Yakışmıştı. Evet, güzel olmuştum. Sadece... Böyle bir iş için harcanması içime oturuyordu. Etek kısmını biraz aşağı çekerek boyunu uzattım. Ayağımdaki siyah, ucu açık, ince topuklu ayakkabılarla boyum uzamış, iyice bir hoş gelmiştim gözüme.
Saçlarımı şık bir topuz yaparak iki yandan bir tutam bırakmış, güzelinden bir makyaja girişmiştim. Ellerimdeki sargılar şu anlık dururken çıkartmak için Meva'nın getireceği sahte parmak izli eldivenleri bekliyordum. Gittiği yere kadar tutsun diyerek çıkartmasam da görüntüyü bozması sinirimi bozuyordu. Kendime bakarken derin bir soluk aldım. Oğlanların kapıyı tıklatmasıyla bakışlarım kapıya döndü. Gergin değilim. Gergin değilim.
Kapıya aceleci adımlarla giderek açtım ve bana bakan oğlanlara heyecanla gülümseyip dizlerimi kırarak selam verdim. Hepsi bana iltifat edercesine bakarken iyice havalanmıştım. Beğendiklerini her halleriyle belli etmeleri beni utandırsa da bir şey belli etmemeye çalışarak eteğin ucuyla oynadım. Yüzümdeki gülümseme ile o bara eğlenmeye gittiğim düşünülebilirdi. "Nasıl olmuşum?"
İlk tepkinin sahibi Selçuk olurken yüzünde memnun bir ifadeyle yanıma gelerek elimden tutup kaldırdı, ellerimiz havadayken bana şöyle bir baktı. Kaşları kalkmış, güzel olduğumu söylemeden gösterirken söylemeyi de düşünmüş gibi sakince konuştu. "Saçını ördüğüm en güzel kız. Abartısız." Gülümsemem büyüdü. Yüzünde sinsi bir gülüş oldu. "Arada saçını örmediklerim vardı, senle yarışırlardı ama- ahh! Senin elin ağırlaştı ha!"
Omzunu tuta tuta diğerlerinin yanına giderken gülüşmeler başlamıştı. Hepsi siyah eşofmanları çekmiş halde karşımda durup benden iltifatlarını esirgemezlerken gözlerim adres sorar gibi aramaya başladı. Fatih'i göremememle yavaşça kaşlarımı çattım. Abimle göz göze geldiğimde onu aradığımı anlayarak sorun yok der gibi göz kırptığında neler olduğunun merakı ile gözlerimi kıstım. Yine bir şeyler oluyor.
Emir de eşofmanlı haliyle yanıma gelerek elinde sıkı sıkıya tuttuğu kolyeyi kaldırdı. Kolyeyi daha deminden beri elinden saklamış olmalı ki görmemle şaşırdım. Yüzünde ki gülümsemeyle, şirin tipiyle bakarken zincirin ucundaki sembolü sallandırdı. Zaten ondan iki üç santim uzundum, topukluyla iyice farkı açmıştım. Merakla bakışlarımı kolyeye indirmemle gülüşüm duruldu, zincirin ucunda sallanan sembole elimi götürüp sallanmasını kesip gözlerime yaklaştırdım. Küçük, arıya benzer şekilli bir metal, arkasında da altın renkli bir ışık. Yüzümde gerçek saflıkla bir gülümseme yer edindi. "Ateşböceği" diye fısıldamamla Emir'in de gülüşü büyüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
General FictionZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...