Matt'le birlikte tekrar eski gözetleme noktasına gelmiştik. Durum bıraktığımızdan çok farklı görünmüyordu. En önemli fark Aden'in gözlerindeki öfkeden patlama noktasına geldiğini anlatan bakışlardı. Ağaca sırtını dayamış vaziyette oturmuş ve kızgınlıkla klonların hareketlerini izliyordu. Bizim geldiğimizi fark edince gözlerindeki sert bakış biraz olsun yumuşadı.
Klonlar da pozisyonlarını koruyorlardı. Dört klon gözlerini ormandan ayırmadan dışarıyı gözetliyor, biri de Aden'i kontrol ediyordu. Aden'in başındaki büyük ihtimalle liderleriydi. O sırada lider klon tuhaf kısa bir ses çıkartarak diğerlerinin dikkatini çekti ve kendisiyle göz temasına geçmelerini sağladı. Birbirlerinin gözlerine bakarak hiç konuşmadan, muhtemelen beyin dalgalarını okuyarak haberleşiyorlardı. Lider klon bir talimat vermiş olmalıydı ki, diğerleri istenileni anladıklarını ve emri yerine getireceklerimi belirten bir ifadeyle hafifçe başlarını sallayarak yerlerine döndüler. Kemerlerine bağlı küçük çantalarının içinden yaklaşık yirmi santimetre uzunluğunda ve bir flüt kalınlığında ikişer tane çubuk çıkarttılar. Bu çubuklar iki ucundan tutup ani olarak çekilince boyları neredeyse bir buçuk metreye kadar uzadı. Dört klon, bütün bu hareketleri neredeyse eş zamanlı yapıyordu.
Daha sonra uzayan bu çubukları sert bir hareketle nöbet tuttukları noktada yere sapladılar. Ellerinde kalan ikinci çubukları ise aynı işlemleri yaparak arkadaşlarıyla aralarında bulunan mesafeninortasına yerleştirdiler. Alanın etrafını bu çubuklarla hemen hemen eşit aralıklara bölmüşlerdi.
Yerleştirme işlemi bittiğinde klonlar, liderlerine döndüler. Lider, başını hafifçe sallayınca, yere sapladıkları çubukların üzerindeki bir noktaya aynı anda dokundular. Dokunulan çubuklar, birdenbire aktif olarak parlak mavi renkte bir ışık yaymaya başladı. Bütün çubuklar aktive edilince ortalık mavi bir ışık demetiyle aydınlanmıştı. Bu renk tonu, klonların kanlarının rengiyle aynıydı!
Gelişen olayların heyecanlı temposuyla güneşin çoktan batmış olduğunu fark edememiştim, neredeyse alacakaranlık olmak üzereydi ve klonlar, karanlıkta gafil avlanmak istemiyorlardı!
. . .
Bu arada Keira, ekibinin örümcek ağları üzerinde yaptıkları işlemi keyifle izliyordu. Tam da onun istediği gibi ince iplikten yapılmış bütün ağların ipliklerini, olabildiğince uzun parçalar elde edecek şekilde ayırıp birbirlerine değmeyecek şekilde yere uzatıyorlardı. İpliklerin yapış yapış olması, işlerini oldukça zorlaştırıyordu.
Ariel'in kapıda görünmesiyle Keira'nın keyfi bir kat daha arttı. İçerideki manzara, Ariel'in koşarak Keira'ya sarılmasını ilk planda önlemiş olsa da netice değişmedi. Ariel, temkinli adımlarla yavaş yavaş yaklaşarak Keira'ya sarıldı, bir yandan da göz ucuyla örümcekleri kontrol etmeyi ihmal etmiyordu.
"Korkmana gerek yok." dedi Keira. "Bundan daha ölü olunamaz herhalde."
Simon ve Kelly de koşarak Ariel'in yanına gelip sarıldılar. Her yanlarından iplikler sarkıyordu. Bu şekilde zombilere benzemişlerdi.
"Çocuklar, hepinizin iyi olmasına ne kadar sevindiğimi anlatamam." dedi Ariel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Ciencia Ficción"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...