İlk olarak Keira taşıyıcı bedenden çıktı. Bu beden değişimi konusunda tamamen uzmanlaşmıştı. Sissy oldukça sersemlemiş bir halde etrafına bakıyordu. "Sissy kendine gel!" diye bağırdı Keira. Arkadaki kayalığı işaret ederek: "Hemen koş ve oraya saklan!"
Sissy tam olarak kendine gelememiş olsa bile talimata uydu ve yalpalayarak koşup kayalığın arkasına gizlendi.
Bu arada Aden de Matthew'un içinden çıkmayı başarmıştı. O da tıpkı Sissy gibi şaşkın bir şekilde etrafına bakıyordu. Aden de bağırarak kayalığı işaret etti.
"Koş Matt! Oraya!"
Matthew de Sissy gibi, ama ondan daha hızlı bir şekilde kayalık bölgeye koştu.
En sona ben kalmıştım ve sanırım taşıyıcı bedenden en zor çıkan da ben olmuştum. Buna karşılık en hızlı kendine gelen deMelanie oldu.
"Ne oldu Carol?" diye sordu hemen. "Her şey yolunda mı?"
"Bilmiyorum." dedim tereddüt ederek. "Ama sanmıyorum." diye ekledim kısık bir sesle.
O sırada uzaklardan "Carol! Carol!" diye bağıran bir ses duyuldu. Borrowski'nin sesiydi bu ve Felicity'nin ormana girdiği noktadan geliyordu.
Aradan birkaç saniye geçmeden Borrowski'nin sesi tekrar ve bu defa daha yakından geldi: "Carol!.. Kaçın!..Tuzak kurmuşlar!"
Melanie'yle birbirimize panik içinde baktık. Aden yerinden kalkıp yanımıza gelmek için hamle yaptı.
"Sakın!" diye uyardım onu. Ariel ve Keira'yı da kastederek "Yerlerinizde kalın." diye ekledim. Daha sonra Melanie'ye "Sen de yerine dön, burası senin için emniyetli değil." dedim.
Melanie kayalıklara doğru koşarak ilerledi. Onun ve diğerlerinin emniyette olacağını bilmek kısa bir süreliğine de olsa kendimi iyi hissetmeme neden olmuştu. Ancak bu mutluluk çok kısa sürdü. Borrowski ağaçların arasından göründü, soluk soluğa kalmış bir halde koşarak üzerimize doğru geliyor bir taraftan da kesik kesik bağırıyordu: "Carol!.. Felicity ve Jade... Onları öldürmüşler...Mumyaya dönmüşler... Bizi bekliyorlardı... Rain'i de... Manyetik topla..."
Bir anda beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Borrowski, diğerlerinin öldürüldüğünü anlatmaya çalışıyordu. Felicity ve Jade'in enerjilerini emmişlerdi ve Rain'i manyetik dalga gücüyle vurmuşlardı. Borrowski bir şekilde kaçmayı başarmış olmalıydı veya onu hemen öldürmeye gerek duymamışlardı.
"Geliyorlar Carol!" diye bağırdı panik içinde. Bütün hızıyla bize doğru koşmaya devam ediyordu. Birdenbire attığı her adımda yerden bir miktar yükselmeye başladı. Sanki koşarken uçuruma düştüğü halde hala koşmaya çalışan biri gibiydi. Ayakları koşma hareketi yapıyor ve git gide yükseliyordu. Bu duruma kendisi de çok şaşırmış ve aynı zamanda korkmuştu. Saniyeler içinde Borrowski, yerden yaklaşık on beş metre yükselmişti. Artık ilerlemiyor ve havada asılı bir vaziyette korku dolu gözlerle aşağıya bakıyordu.
Bu arada, Borrowski'nin geldiği ağaçlık bölgenin başlangıcında bir hareketlilik başlamıştı. Hareket eden bazı karaltılar yavaşyavaş üzerimize doğru ilerliyordu. Aden, Keira ve Ariel'le endişeli bir şekilde bakıştık. Çünkü bu işin sonu hiç iyiye gitmiyordu!
Çok geçmeden karaltıların kimlikleri belli oldu. Ağaçlıklardan çıkan iki silüet Coridan ve Alcander'di. Alcander bir elini Borrowski'ye doğru uzatmıştı ve elinden çıkan manyetik dalga ona kadar uzanıyordu. Borrowski'yi tutan bu elektromanyetik dalga gücüydü. Borrowski yukarıdan çaresiz bir şekilde bağırdı: "Carol, imdat! Kurtarın beni!.."
İki acımasız savaşçı, bize doğru ilerlemeye devam etti. Birkaç adım daha attıktan sonra durdular. Borrowski çaresizlik ve korku içinde aşağıya doğru bakıyordu. Onun bu hali beni de oldukça korkutmuştu.
Üstelik bütün planlarımız alt üst olmuştu. Onlar alana geldiğinde gizlendiğimiz yerlerden çıkarak dövüşmeye başlayacaktık. Ama şu anda o şansımızı çoktan kaybetmiştik. Hepimizin yeri belli olmuştu ve hepimiz manyetik top menzilindeydik. Çaresizlik içinde arkada Forneus'un gizlendiği noktaya göz ucuyla baktım.Onlar da taşıyıcı bedenlerinden çıkmış olmalıydılar. Şu anda Forneus'un yardımına çok ihtiyacım vardı ama hala ortalarda görünmüyordu. Bu zamana kadar sabretmiş olması beni çok şaşırtmıştı.
"Bakın hele burada kimler varmış?" dedi Alcander sırıtarak."Sizin şu anda evde ödev yapıyor olmanız gerekmiyor muydu? Ne işiniz var bu dağ başında?"
Aden yerinde doğrularak elini kılıcına attı. Elimle işaret ederek durdurdum onu.
"Alcander, sizin hesabınız bizimle, onlarla değil. Bırak onu da dövüşelim." diye bağırdım.
"Bundan emin misin?" diye sordu Alcander. Yüzünde hala o iğrenç gülüş vardı. Ama bir anda yüzünden o saçma ifadeyi silerek ciddileşti. Önce havada asılı duran Borrowski'ye, arkasından gözlerimin içine baktı ve kısık bir sesle soruyu tekrarladı: "Bırakmamı gerçekten istiyor musun?"
Ne yapmak istediğini anlamıştım; yalnız ben değil, hepimiz anlamıştık. Ne yazık ki Borrowski de hissetmişti olacakları. Kafamı kaldırarak ona baktım. Gözlerinden süzülen yaşlar ay ışığında parlıyordu. Kafasını iki yana umutsuzca sallarken dudaklarından sessizce dökülen kelimeler, yüreğimi parçalamıştı:
"Çok üzgünüm Carol..."
Gözlerimden yaşlar boşanmıştı."Asıl sen beni affet." dedim sessizce.Çünkü bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Bütün bunların başına gelmesinin tek nedeni, sadece bizimle arkadaş olmasıydı...
"Alcander dur!" diye bağırdım yalvaran gözlerle. Ama durmayacağını biliyordum. Gözlerimin içine bakarak manyetik dalga gücünü birdenbire kesti.
"Hayır!.." diye bağırdım. Ama ne yazık ki bu boşuna bir çabaydı. Çünkü aynı anda Borrowski, çığlık atarak hızla yere çakıldı. Boynu içler ürperten bir ses çıkartarak kırılmıştı...
Öylece kalakalmıştım. Bütün bu olanların sorumluluğunu nasıl taşıyabilirdim? Borrowski ve diğerleri... Hepsi bizim yüzümüzden ölmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Science Fiction"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...