"Bulunduğumuz noktadan milyonlarca ışık yılı uzakta, başka boyuttaki bir evrenden bahsediyoruz; yani ait olduğumuz evrenden. Ve bu evrende de, tıpkı Samanyolu gibi sayısız galaksi ve bunların içinde de güneş sistemleri ve gezegenler bulunuyor.
Bizim güneş sistemimiz Neria, evrendeki diğer güneş sistemleri arasında hemen fark edilir. Çünkü merkezinde iki tane güneş olan tek sistemdir ve çevresindeki yörüngelerde yedi tane gezegen bulunur.
Güneşlerden biri, tutulmalarda olduğu gibi diğerininin bir kısmını perdeler gibi önüne geçmiştir. Bu nedenle gezegenlerden bakıldığında birbirine geçmiş daireler gibi görünürler."
"Olimpiyat sembolünde olduğu gibi." diyerek ekledi Ariel.
"Doğru." diye onayladı annem ve devam etti: "Ama bir farkla; bu gezegenlerden güneşlere en yakın yörüngede olan Bioneva ve sonrasında Zamoran, merkezde güneş olacak şekilde aynı eksende ama ters yönde dururlar. Yani; biri güneşin önünde, diğeri de arkasındaymış gibi düşünebilirsiniz...
Bioneva, özel yeryüzü yapısı nedeniyle güneşlerin enerjisinin kesişme alanında birikmesini sağlar ve buradan soğurur. O nedenle bu gezegenden güneşler, birbirine geçmiş kısımları oldukça parlak ve diğer kısımları daha sönük olarak görünürler.
Tam arkadaki Zamoran'da durum tam tersidir; yani kesişme alanına toplanan enerji Bioneva tarafından emildiği için buradan bakıldığında bu alan karanlık, diğer kısımlar oldukça parlaktır. Üstelik bu iki gezegende güneşlerin görüntüsü hiç değişmez. Zira dönüş hızları arasındaki hiçbir zaman bozulmayan bir orantı nedeniyle birbirleri ve güneşler arasındaki konumları daima aynı kalır.
Aradaki diğer gezegenler ve yedinci gezegen olan Lapithia ise, kendi çevresinde ve güneşin çevresinde farklı hızlarda döndüklerinden, güneşi zaman zaman değişik parlaklık ve şekillerde görürler. Yani tıpkı dünyadan bu güneşin gözüktüğü gibi..."
Annem bütün bunları anlatırken bir yandan da Neria'nın görüntü simülasyonunu hologramda üç boyutlu olarak izliyorduk. Tek kelimeyle muhteşem görünüyordu.
"Çok güzel değil mi?" diye sordu babam.
"Evet, tek kelimeyle olağanüstü." diyerek hepimizin adına cevap verdim ve devam ettim: "Ama ben en çok Bioneva'yı sevdim, büyüleyici bir güzelliği var. Peki, neden Neria'yı terk ettiniz?"
Babam ortalıkta birkaç adım atarak bir süre konuşmadı. Kafasında eski zamanlara ait bazı anıların canlandığı belliydi.
"Şu anda dünyayı hızla sona yaklaştıran ve insan ırkının sahip olduğu kötü özellikler; yani, en güçlü olma isteği, açgözlülük, kibir, kıskançlık, son zamanlarda Neria'ya da hakim olmaya başlamıştı. Aslında Mordad ortaya çıkana kadar güneş sistemimizin en gelişmiş yaşam formlarına sahip olan gezegenleri Bioneva, Zamoran ve Lapithia'da bu kötü özellikler hiç bilinmiyordu. Bu üç gezegen, yeryüzü özellikleri ve yaşam popülasyonu açısından son derece farklıydı ve birbirleriyle fiziki veya ticari hiçbir bağlantısı olmadan hayatlarını sürdürüyordu. Birbirlerinin yaşam şekline, alışkanlıklarına ve düzenine kesinlikle karışmazlardı ve kendi kurdukları idare sistemi çatısı altında sorunsuz bir şekilde yaşarlardı.
Bu gezegenlerden Bioneva, yeryüzü ve doğal özellikleri nedeniyle sürekli güneş ışınlarına maruz kaldığı için son derece aydınlık bir gezegendir. Burada bitkiler ve yaşayan halk, yani Neva'lar,oldukça gelişmiş özelliklere sahiptirler ve aralarında inanılmaz, aynı zamanda açıklanamaz bir bağ gelişmiştir. Bitkiler, insanların düşüncelerini ve hislerini okuyabilirler, hatta aralarında duygusal bir bağ oluştururlar. Bu bağ nedeniyle insanların kendilerini idare etmelerine izin verirler, hatta korumacı bir tavır sergilerler ve bu koruma içgüdüsüyle gerektiğinde saldırgan bile olabilirler."
"Gerçekten inanılmaz!" dedi Keira heyecanla. "Bu, arkadaşlarımızın başına gelenleri de açıklıyor."
"Evet..." diyerek onayladı babam, ve devam etti: "Bu bir şey değil, asıl inanılmaz olan, Neva'ların özellikleri... Buradaki yaşam türü sonsuz ömre sahiptirler ve yaşamaları için gerekli olan enerjiyi tabiatı oluşturan nesnelerden alırlar, yani bitkilerden, sudan, toprak ve kayalardan... Bunu yaparken de o nesnelerle bütünleşirler ve o anlarda tabiatın bir parçası olurlar. Enerji transferi tamamlanınca da doğal nesneden ayrılırlar. Biraz önce de söylediğim gibi ömürleri sonsuzdur ancak tabiatın bir parçası olmak, büyülü bir olgudur ve belirli bir zaman yaşadıktan sonra Neva'lar, bu büyünün çekiciliğine karşı koyamazlar ve nesneyle kalıcı olarak bütünleşmeye karar verirler. Ancak kalıcı bütünleşme, asla dünyadaki ölümler gibi değildir. Bioneva'da bu olay, en büyük mutluluk kaynağıdır.
Enerji transferi sırasında doğal nesne hiçbir şekilde zarar görmez aksine bu her iki tarafa da büyük bir haz verir. Bu nedenle sonsuz bir enerji kaynakları vardır."
"Yani biz insan değiliz Neva'yız, şimdiye kadar anlattıklarınızın özeti bu sanırım." dedim babamın duraklamasından faydalanarak.
"Tam olarak öyle sayılmaz." diye cevap verdi annem, babama bakarak ve devam etti.
"Bioneva ne kadar dünyalıların 'cennet' diye tanımladıkları yere benziyorsa, Zamoran da 'cehennem' in tarifini andırır. Hatta öyle ki; dünyada cennet ve cehennemden her bahsedildiğinde aklımıza hemen Bioneva ve Zamoran gelir.
Zamoran, güneşlerin ışığından yeterince faydalanamadığı için Bioneva'nın tersine sürekli olarak karanlık olan bir gezegendir. Yeterli ışık olmadığı için bitkisel yaşam hiç gelişmemiştir ve doğa ile ilgili hiçbir güzellik yoktur. Bütün gezegeni yüksek binalar ve büyük endüstri tesisleri kaplamıştır. Ortalıkta bir tek ağaç bile göremezsiniz. Zamor ırkı, Neva'ların aksine daha sınırlı bir ömre sahiptir. Çünkü yaşamaları için ihtiyaçları olan enerjiyi sağlayacak kaynakları onlar gibi sonsuz değildir. Zamor'lar, yaşamak için öldürmek zorundadırlar. Enerjilerini hayvanlardan veya zaman zaman başka gezegenlerdeki hayvanlara benzeyen bazı zayıf yaşam türlerinden karşılarlar. Bunun için onların bedenlerine girerler ve tüm enerjilerini çekerler. İşleri bittiğinde girdikleri beden artık hayatını devam ettiremeyecek şekilde deforme olmuştur ve acı içinde kıvranarak ölür."
Ariel, annemin bu açıklamaları üzerine yüzünü buruşturarak: "Berbat bir şey bu!" dedi. "Nasıl iğrenç yara..."
Annem Ariel'in sözünü tamamlamasına fırsat vermeden sözlerine devam etti:
"Ama biraz önce babanızın da belirttiği gibi, Zamoran'ın bu yaşam biçimi diğer gezegenler için hiçbir zaman ciddi bir tehdit oluşturmamıştı, ta ki Mordad ortaya çıkana kadar..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Science Fiction"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...