"Forneus!.." diye bağırdım ve yanına gitmek için hamle yaptım. Babam son anda kolumdan yakalayarak beni durdurdu:
"Hayır Carol bekle!''
"Ultor, ona ne oldu?" diye sordum telaşla.
"Gayet iyi merak etme, sadece verdiğim enerji içeceğinin etkisi." dedi sırıtarak. "Uyuması için içine bir şeyler ilave etmiştim de..."
Şimdi Forneus'un neden garip davranmaya başladığını anlıyordum. Ultor'un verdiği şey onu güçlendirmek bir yana, o kadar zayıf düşürmüştü ki, son zamanlarda neredeyse Simon'ın beyni üzerindeki hakimiyetini bile kaybetmek üzereydi. O nedenle gözlerindeki bakış değişmiş, "Simon!" diye çağırdığımda tepki vermişti.
"Neden böyle bir şey yaptın?" diye sordum ona.
Gözlerime manalı bir şekilde bakarak cevap verdi ve: "Kazanmak için." dedi kısaca.
"Laboratuvarda böyle konuşmuyordun ama." dedi Aden sinirlenerek.
"O zaman durum farklıydı." dedi Ultor. "Sizinle konuştuğumuz saatlerde, hatta Carol'la gizli anlaşma yaptığımız sırada bile üstünlük bendeydi; ama gece yarısından sonra şartlar değişti."
Keira Ultor'un devam etmesine izin vermedi, sanki içinden alev fışkırtacakmış gibi gözlerini kısarak bana döndü.
"Sen bu pislikle anlaşma mı yaptın?" dedi dişlerinin arasından konuşarak.
"Evet." diye cevap verdim. "Savaşı kaybetseydik, size zarar vermemesi karşılığında zorluk çıkarmadan onunla gideceğimi söyledim, o da kabul etti."
Aden çok duygulanmıştı, ama yine de bu onun beni azarlamasına engel olmadı. Sesini yükselterek: "Nasıl böyle bir şey yapabilirsin Carol? Böyle bir kararı kendi başına veremezsin! Aynı şeyi ben yapsam ne hissedersin?"
"Özür dilerim çocuklar, sizi o kadar seviyorum ki... Hayatta kalmanızı bir şekilde garantiye almam gerekiyordu. Şimdi olsa aynı şeyi yine yapardım."
"Çok inatçısın!" dedi Aden iyice sinirlenerek. "Seninle konuşulmaz."
"Neyse şimdi bunu boşverelim." diyerek konuyu değiştirmeyeçalıştım. Ultor'a dönerek:
"Ne oldu gece yarısında?" diye sordum.
"Baban iki adamımı öldürerek hücreden kaçınca, ben de tedbir almak zorunda kaldım doğal olarak. Alexander ölmeden hemen önce telepatik yolla beni uyarmayı başarabilmişti." dedi. Sonra sanki bir şey söylemeyi unutmuş gibi yapıp özellikle Aden'in gözlerine bakarak alaycı bir tavırla devam etti:
"Ha, bu arada kaybınız için çok üzgünüm. Annenizin sizin için hayatını feda etmesi çok acı bir durum..."
Bir anda ortamda bir sessizlik oldu. Aden, Keira ve Ariel, sanki beyinlerine silahla ateş edilmiş gibi öylece kalakalmışlardı. Aden yaşlı gözleriyle yavaşça babama döndü ve son bir umutla Ultor'un söylediklerinin doğru olmadığını söylemesini bekledi. Babam önce başını üzüntüyle iki yana salladı, sonra da öne indirdi. Acı gerçeği tekrar duymak, kalbimin sızlamasına neden olmuştu. Annem artık yoktu...
Aden, bakışlarını babamın üzerinden Ultor'a çevirirken aynı anda kılıcını çekti ve bağırarak yerinden fırladı. Babam bunu fark ettiğinde çoktan adımını atmıştı. Kolundan yakalayabilmek için elini uzattı ama yakalayamadı.
Ultor, Aden'in kendisine doğru kararlı bir şekilde geldiğini görünce, hemen manyetik dalga topu göndermek için hamle yaptı. Onu ancak bu şekilde durdurabilirdi; çünkü elinde kılıç yoktu. Babam bunu fark edince Aden'i korumak için yerinden hemen fırladı ve onun koşu yolunu kapatacak açıyla koşarak aynı anda manyetik dalga topunu hazırladı. Ama Ultor bu hazırlığı çoktan tamamlamıştı. Aden için hazırladığı topu güçlendirerek doğrudan babama gönderdi. Top büyük bir hızla, o daha kendisininkini gönderemeden babama çarptı. Darbe o kadar şiddetliydi ki, babamın göğüs kafesinin bir anlığına içeriye doğru çöktüğünü görebilmiştik. Kaburgaları kırılmış ve hayati organları zarar görmüş olmalıydı. Yere düştüğünde dudaklarının arasından sızan kan, bunu doğruluyordu.
Aden, babamın yanında vurulduğunu görününce Ultor'a doğru yaptığı saldırıyı durdurdu ve hemen babamın düştüğü noktaya doğru ilerledi. Ariel ve Keira ile birlikte ben de hemen babamın yanına geldik. Aden hemen babamın başını eliyle kaldırıp destekleyerek onu rahatlattı. Hala yaşıyordu ama durumu çok kötüydü. Zorlukla nefes alıyordu ve aldığı her nefesin ona büyük acılar yaşattığı belliydi.
Ultor ve etrafımızda çember oluşturmuş olan diğerleri, duygusuz bir şekilde bizi izliyorlardı. Keira ve Ariel hıçkırıklarla ağlıyorlardı. Keira bir yandan babamın saçlarını okşuyor bir yandan da "Babacığım, ne olur dayan, ne olur aç gözlerini..." diye mırıldanıyordu. Babam bu çağrıyı karşılıksız bırakmadı. Gözlerini araladı, hepimizin başında beklediğimizi görünce tebessüm ederek:
"Durum oldukça ciddi olmalı." dedi güçlükle. "Böyle başıma üşüştüğünüze göre..."
"Hayır baba." diyerek cevap verdim gözlerimi kaçırarak.
"Yalancı." dedi yine güçlükle.
Aden de ağlıyordu. "Bunu onların yanına bırakmayacağım baba." dedi. "Sana söz veriyorum..."
Babam hepimizin yüzünde ayrı ayrı bakışlarını dolaştırdı.Sonra gururlu bir ifadeyle:
"Sizi çok seviyorum çocuklar. Birbirinizden asla ayrılmayın."dedi. Sonra, konuşabilmek için son bir defa daha ve derin bir nefes aldı. Bu onun son sözleriydi:
"Leander'i bulun. Ona güvenebilirsiniz..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Science Fiction"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...