Hep birlikte aramaya koyulduk. Çantayı kısa sürede bulacağımıza inanıyorduk. Çünkü Lukseriaların olduğu alan o kadar da büyük değildi. Niye uzun sürsündü ki?
Ancak teorideki hesap şekli pratikte farklılık göstermişti. O küçük dediğimiz alanı yarım saattir aramamıza rağmen çantayı bulamamıştık. Yorgun bir şekilde Lukseriaların bulunduğu alanda yere oturup düşünmeye başladık.
"Annem çantayı iyi saklamış doğrusu." dedi Aden umudu tükenmiş bir şekilde.
"Evet, bence de." diye cevap verdim. "Fakat kaplumbağaların ve Pençe'nin heykelleri ne kadar güzel olmuş gördünüz mü? Daha önce hiç fark etmemiştim onları." diye devam ettim.
"Evet, gerçekten çok güzeller." diye onayladı Keira.
Evde beslediğimiz iki tane su kaplumbağamız vardı, onları çok seviyorduk. İsimleri Melody ve Danny idi. Pençe de Alman kurt köpeğimizdi.
Annem üçünün de bire bir boyuttaki heykellerini yaparak Lukseriaların bulunduğu bölümde sergilemişti. Pençe için gerçekte olduğu gibi demir korkuluklu bir kafes yapmış, kaplumbağaları da ilk alındıklarında kullandığımız, ortası adacıklı küçük ve orijinal kaplara koymuştu. Kapların üzerlerine ve kafesin üzerine ayrı ayrı isimlerini yazmıştı. Ağaçların arasında çok doğal görünüyorlardı.
Keira'nın kafasına takılan bir şey vardı: "Güzel olmasına güzel ama annem küçük bir yanlışlık yapmış... Melody'nin kabında Danny yazıyor, Danny'ninkinde ise Melody."
Bu bizden başka kimsenin fark edemeyeceği bir ayrıntıydı.Ayağa kalkarak kaplumbağaların yerlerini değiştirdi. "İşte şimdi doğru oldu." dedi, yaptığıyla gururlanarak.
Daha cümlesini yeni bitirmişti ki, kaplumbağa heykelleri suyun içinde yeşil renkte bir ışık yaymaya başladı. Hemen arkasından tiz bir düdük sesi ikazıyla kafesteki Pençe'nin gözleri de kırmızıya dönüştü ve mekanik bir sesle göğsündeki tüylü bölüm, bir çekmece gibi öne doğru geldi.
Hayretler içinde birbirimizin yüzüne bakakalmıştık. Ayağa kalkarak Pençe'ye doğru yaklaştık. Aradığımız çanta çekmecenin içindeydi...
Uzanarak çekmecenin içinden çantayı yavaşça aldım. Beyaz eşya ambalajlarında kullanılan polistrene benzer bir malzemedenyapılmıştı. Bu malzeme, darbelere karşı dayanım istenen durumlar da sıkça kullanılıyordu. Bir diğer işlevi de ısı izolasyonu sağlamasıydı.
Kutunun üstündeki beş santimetrelik kısım, kapak bölümünü oluşturuyordu. Birbirine geçme prensibine göre tasarlanmıştı. Büyük bir dikkatle ve merakla kapağı yukarıya doğru çekerek açtım.İçinde dört tane deney tüpü vardı.
Kutunun içi de polistren köpük malzemeden yapılmıştı ve deney tüpleri silindirik oyukların içinde duruyordu. İşte kısa bir süre sonra belki de bütün hayatımızı değiştirecek karışım, şu plastik tıkaçların altındaki deney tüplerinin içindeydi.
"Evet, ne yapıyoruz şimdi?" diye sordu Ariel, kısık bir sesle.
Aslında yapılacak şey belliydi. Bunu o da biliyordu ama hiçbirimizde bu adımı atacak cesaret yoktu. Sanki bir daha görüşemeyecekmişiz gibi birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Belki de bu, yüzlerimizi bu haliyle son görüşümüz olacaktı. Bu sıvıları içtikten sonra nasıl bir şeye dönüşecektik? Coridan gibi bir çeşit canavar mı olacaktık? Arkadaşlarımıza, okulumuza, yaşadığımız çevreye geri dönebilecek miydik?
Aden kontrolü ele aldı:
"Dinleyin çocuklar, bu sıvıları içtikten sonra her ne olursa olsun aile olduğumuz gerçeği asla değişmeyecek. Evet, bizi neyin beklediğini bilmiyoruz, ya da neye dönüşeceğimizi... Birkaç dakika sonra belki yaşantımız çok farklı olacak. Ama siz her zaman benim çok sevdiğim kardeşlerim olarak kalacaksınız. Ne tür zorlukla karşılaşırsak karşılaşalım, şartlar ne olursa olsun, nefes alabildiğim sürece sizi asla bırakmayacağım ve daima koruyacağım. Söz veriyorum."
Aden konuşmasını bitirince kısa bir süre kimse konuşmadı.Etkileyici ama hüzünlü bir konuşmaydı. Keira'nın gözlerinden birkaç damla yaş dökülmüştü bile.
"Senden hiçbir zaman kurtulamayacağız yani." dedim başımı sallayıp umutsuz bir tavır takınarak.
Aslında bunları içtenlikle söylemediğimi hepimiz biliyorduk. Aden kafasını kaldırarak kızgın bir ifadeyle yüzüme baktı. Onun bu halini görünce son ana kadar tutmaya çalıştığım gülümsememi daha fazla engelleyemeyerek kıkırdadım. Benim gülümsememle Keira, o ağlamaklı haliyle birdenbire kahkahayı patlattı. Arkasından Ariel ve Aden de ona katıldı.
"Şu ortamda bile espri yapabiliyorsun ya, pes yani..." dedi Aden.
"Öyle bir edebiyat parçaladın ki, hepimiz gerildik. Biraz moralseviyemizi yükselteyim dedim."
Laboratuvarın duvarlarında çınlayan kahkahalar, oldukça kısa sürmüştü. Şimdi hepimiz yine düşünceli bir şekilde deney tüplerine bakıyorduk. Aden kafasını çevirip gözlerimin içine baktı, sonra tekrar önüne dönerek son derece dikkatli bir şekilde en baştaki deney tüpünü yerinden çıkardı. Tüpün içinde açık yeşil renkli bir sıvı vardı.
Arkasından ben ikinci sıradakini aldım. Diğerini Ariel, en sondakini de Keira aldı. Tüplerin üzerindeki plastik tıkaçları çıkardık. Tıkaçların çıkarılmasıyla birlikte tüplerden dışarıya doğru hafif bir duman çıkışı başladı. Çıkan duman yukarıya değil aşağıya doğruyönleniyordu.
Aden elindeki tüpü tıpkı bir şarap kadehi gibi havaya kaldırarak bize baktı. Biz de elimizdeki tüpleri havaya kaldırdık. Şerefe kadeh kaldırır gibi bir halimiz vardı.
"Bir seferde tamamını içeceğiz tamam mı?" dedim diğerlerinebakarak. Üçü de hafifçe başını sallayarak onayladıklarını gösterdiler.
"O zaman başlıyoruz." dedim. Ve tüpün içindeki karışımı bir dikişte içtim. Benimle birlikte diğerleri de hiç tereddüt etmeden aynı şeyi yaptılar. İlk yorum yapan Keira oldu.
"Hımm, tadı fena değilmiş. Annemin durmadan bize içirmeye çalıştığı şeylerden çok daha iyi."
"Şimdi ne olacak?" diye sordu Ariel merakla.
"Bilemiyorum... Bekleyip göreceğiz." diye cevap verdim.
Beklerken bir yandan kaçamak bakışlarla birbirimizi inceliyorduk. Hiçbirimizde bir değişiklik yoktu. Sadece Aden, normalden biraz daha fazla gergin görünüyordu.
"Senin yüzünün rengi sanki biraz yeşile mi dönmeye başladı ne?" dedim gözlerine bakarak Aden'e.
İlk anda biraz panik oldu ancak sonra dalga geçtiğimi anladı.
"Ha-ha-ha, çok komik!" dedi gözlerini devirerek. Sonra devam etti: "Kızlar, ben beklemekten sıkıldım. Boşuna endişe yapmışız o kadar, bir şey olacağı yok. B planına mı geçsek?"
"Pekala, şu kapağı açalım o zaman." diye cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Science Fiction"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...