Üçü de gururlanarak bize doğru baktı ve yanımıza doğru ilerlemeye başladılar. Babam bir anda endişelenmişti:
"Annenle ilgili gerçeği şimdilik onlara söylemeyelim, olur mu?"
"Tamam." diyerek başımı salladım. Haklıydı, bunu şu anda açıklamak hiç doğru olmayacaktı. Ariel büyük ihtimalle benim gibi içine atacak ve sessizleşecekti. Ama Aden ve Keira'nın tepkisini düşünmek bile beni ürkütüyordu. Özellikle Aden öğrendiğinde öfkesini kontrol edemeyebilirdi. Bu da şu anda son derece büyük risk yaratırdı.
Keira'nın ilk tepkisi ise duygusallık patlaması olarak ortaya çıkardı... Ardından Aden gibi o da aşırı öfkelenecekti ama ondan farklı olarak, bunu kontrol altına almayı başaracaktı.
İlk olarak Keira atladı babamın boynuna, uzun süre de bırakmadı. "Babacığım, seni çok özledim." dedi gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silerek. Ariel, yerinde duramıyor sabırsızlıkla Keira'nın babamı bırakmasını bekliyordu. "Hadi artık Keira!" dedi sonunda sinirlenerek. Keira somurtarak Ariel'e tehdit solu bir bakış attı ve babamı ona devretti.
Ariel'in de sevgi gösterisi açısındanKeira'dan aşağı kalır bir tarafı yoktu. O da bir türlü babamın boynunu bırakmıyordu. Aden daha fazla dayanamadı ve kükredi:
"Kızlar yeter bu kadar! Ne yazık ki öyle uzun uzun hasret giderecek kadar vaktimiz yok. Daha sonra acısını çıkarırsınız."
Ariel, Aden'in dediğini ikiletmedi. Gözlerini babamdan ayırmadan kendisini geriye çekti.
"Nihayet!" diye söylendi Aden ve babamla daha erkekçe bir tavırla sarıldılar. Babam: "Sizinle gurur duyuyorum çocuklar." dedi hepimize ayrı ayrı bakarak.
"Annem nerede?" diye sordu Aden.
Babam ustaca geçiştirdi:
"Onu merak etmeyin... Bunu kendi başımıza da halledebiliriz."
Daha sonra bana dönerek: "Ne yapmayı düşünüyordun?" dedi. "Yani koşarak buraya geldin de..."
"Arkadaşlarıma burada saklanmalarını ve savaş anında ayak altında dolaşmamalarını söylemiştim. Ama bu kadar sessiz olmaları hiç normal değil." diye cevap verdim.
"O zaman gidelim ve bunun nedenini öğrenelim." dedi Aden. Tam hareket etmek üzereydi ki, babam onu kolundan tutarak durdurdu: "Hayır Aden, önden ben gideceğim."
Aden başını hafifçe sallayarak babamı onayladı.Havanın açık olması ve ay ışığı doğrusu çok işimize yarıyordu. Aksi takdirde bu sert kayalıkların arasından fışkıran bodur ağaçlar nedeniyle düşmeden ilerlemek tam bir mucize olurdu.
"Bakın, ileride bir şeyler var." dedi Keira fısıltıyla. Hepimiz onun gösterdiği noktaya dikkat kesildik.
"Nerede?" diye sordu Aden sinirlenerek.
"Evet, ben de gördüm!" dedim heyecanla. "Bunlar bizimkiler olmalı."
Babam dikkatli bir şekilde o noktaya doğru ilerlemeye başladı. Biz de ondan biraz daha geride, arkasını çevreleyen bir diziliş içerisinde onu takip ediyorduk. Babamın yanımızda olması, kendimize olan güvenimizi iyice artırmıştı. Ayrıca Alcander ve Coridan gibi iki usta savaşçıyı fazla zorlanmadan yenebilmiştik. Demek ki biz onlardan daha iyiydik.
Aradaki mesafe azaldıkça uzaktan gördüğümüz karaltının gerçekten arkadaşlarımıza ait olduğuna emin olmuştuk. Artık hepsini net olarak seçebiliyordum. Hepsi de yüzü bize dönük bir şekilde ayaktaydı ve birbirlerine oldukça yakın duruyorlardı. Gözlerini bizden ayırmadan tepkisizce bakıyorlardı. "Epeyce korkmuş olmalılar." diye düşündüm. Ya da savaşın bittiğini bilmiyorlardı ve bu nedenle ses çıkarmaya bile korkuyorlardı. Yoksa şimdiye kadar Melanie çoktan bize doğru sevinç çığlıkları atarak koşmaya başlardı.
Yürürken, bir yandan da Ultor'la yaptığımız anlaşmayı düşünüyordum. Yenilmişti! Bu nedenle o gizli anlaşma çoktan geçerliliğini yitirmişti. Diğer yandan, babam da elinde olmadığına göre, Ultor'un gezegenine dönmekten başka çaresi kalmamıştı. Savaşacak hiç askeri kalmamıştı. Tek başına hepimizle savaşmayı göze alacak kadar da aptal olamazdı herhalde...
"Ne olmuş bunlara böyle?" dedi Aden. "Sanki bizi ilk defa görmüş gibi bakıyorlar."
"Hipnotize olmuş gibiler." diyerek tamamladım onu.
Ariel farklı bir konuya dikkat çekti: "Çocuklar fark ettiniz mi,biz onlara saklanın dedik; ama onlar gizlenmek için çok olumsuz bir yer seçmişler. Burası çok geniş ve açık bir alan."
"Ultor getirmiştir onları buraya." dedim. "Sahi, bizimkilerin tamamını görebiliyorum; ama Ultor ve Forneus ortalarda görünmüyor. Neredeler acaba?"
Babam birdenbire durup bize doğru döndü: "Forneus ve Ultor mu?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Mordad çocuklarını mı göndermiş bizi bulmak için?"
"Tanıyor musun onları?" diye merakla sordum babama.
"Mordad'ın çocukları olduğunu biliyorum sadece. Onları bu iş için görevlendirdiğine göre bizi gerçekten çok istiyor demektir."
"Evet, ama Zamoran'a eli boş dönecek." dedim. Sonra içimi aniden bir hüzün kapladı. Aklıma Forneus'un Ultor'la yaptığı anlaşma gelmişti. Fısıldayarak düzelttim: "Daha doğrusu dönecekler ve Forneus Zamoran'da hain olarak yargılanacak..."
"Hain?.." dedi babam. "Bunun için ne yapmış?"
"Uzun hikâye." dedim babama. "Daha sonra detaylı olarak anlatırım; ama şu anda önemli bir sorunumuz var."
İlerlemeyi durdurmuştuk. Bizimkilerle aramızda on, on beş metre mesafe kalmıştı.
"Çocuklar neyiniz var sizin?" diye bağırdım onlara. "Neden yüzlerinizde şu anlamsız ifade var? Forneus ve Ultor nerede?"
"Buradayım!" dedi Ultor. Ses arkadangelmişti. Bizimkilerin gövdesi perdelediği için onu göremiyorduk. Ultor'unsesinin duyulmasıyla birlikte kenarlardan başlayarak gruptan uzaklaşmaya ve etrafımızda bir çember oluşturmaya başladılar. Bunu yaparken de gözlerini üzerimizden ayırmıyorlardı. En sona kalan Matthew, Simon ve Charles'ın hareketlenmesiyle Ultor da ortaya çıkmış oldu. Forneus yerde hareketsiz yatıyordu ve Ultor da onun başındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Science Fiction"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...