Gözlerimi kapatır kapatmaz, kendimi yalnız olarak, ormanlık Bir arazinin içindeki düz ve açık bir alanda buldum. Gece olmuştu ve aydan gelen ışık sayesinde etrafımı seçebiliyordum. Yabani hayvanların ve baykuşların çıkardığı sesler ormanın derinliklerinde ürkütücü yankılar yapıyordu. Az ileride, ışığın etkisini yitirmeye başladığı noktada kısa boylu çalılıklar, yerini ormanlık alandaki ağaçlara bırakıyordu ve oraya gitmek için içimde tuhaf bir istek duyuyordum.
O noktada başlayan karanlık ve belirsizlik, beni durdurmaya yetmedi ve kendimi bir anda o ağaçlık alana doğru ilerlerken buldum. Dev ağaçların arasından güçlükle sızan ay ışığı, ormanlık alanın yer yer aydınlanmasına yardımcı oluyordu. Bir süre sağa sola doğru zikzak yaparak ilerledim. Ağaçların arasındaki kısa gövdeli bitkiler, ilerlememi güçleştiriyordu. Birkaç adım daha atmıştım ki içimde garip bir ürperti ve ağaçların dallarının ve saçlarımın savrulmasına yetecek kadar güçlü ve kısa süreli bir esinti hissettim. Sebebini anlamak için etrafıma göz gezdirdim. Olağan dışı bir şey yoktu. Sadece, ilerlediğim doğrultunun sağ tarafında, ormandaki diğer ağaçlardan farklı olarak gövdesi aşırı kalın olarak başlayan ve bir noktadan sonra üçe ayrılan yaşlı bir ağaç, diğerlerinden biraz farklı görünüyordu. Diğer her şey birbirine benziyordu.
İlerlemeye devam ettim. Ağaçların arasında, ileride belli belirsiz bir ışık fark ediliyordu. Biraz dikkatli bakınca, bu ışığın ormanın İçindeki bir kulübeden yayıldığını anladım. Ayaklarım birdenbire hızlanarak beni oraya doğru sürüklemeye başladı.
Bu, oldukça büyük ve tamamen doğal malzemeler kullanılarak yapılan bir orman eviydi. Evin taşıyıcı sistemi ormandan kesilen dev kütüklerden oluşturulmuş, kolon ve kiriş sistemleri bu kütüklerin birbirine düzgünce birleştirilmesiyle elde edilmişti. Duvarlar, doğal taşlarla örülerek yapılmıştı. Ormana yayılan ışık, işte buevin penceresinden çıkıyordu.
Ağır ağır ilerledim ve tamamen tahtadan yapılmış verandanınmerdivenlerini çıktım. İçeriden hiçbir ses gelmiyordu. Usulca kapıyı araladım. Gördüğüm manzara karşısında birdenbire içim sevinçle dolmuştu. Annem ve babam orada, tam karşımda duruyorlardı!
"Anne, baba!" diyerek onlara doğru koşmaya çalıştım; ama başaramıyordum. Onlar da sesimi duymuyorlar, beni görmüyorlardı. Ama benim için durum farklıydı, ben onları gayet net görüyordum ve eminim konuşsalar duyardım.
Cama benzer bir malzemeden yapılmış şeffaf bir odacığın içine hapsedilmişlerdi. Hücrenin şeffaf duvarlarında, yukarıdan aşağıya doğru inen ve tıpkı demir parmaklık hissi veren yeşil renkli ışık çubukları vardı.
Babam, yere oturmuş ve sırtını hücre duvarına yaslamıştı. Sanki birdenbire yaşlanmıştı. Simsiyah saçları grileşmiş ve yüzünde derin kırışıklıklar oluşmuştu. Fiziki olarak oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu. Buna rağmen, gözlerindeki öfke ve nefret, açıkça belli oluyordu. Kaşlarını çatmış, içinde bulunduğu durumu kabullenemez bir ifadeyle ve kızgınlıkla gözlerini sabit bir noktaya dikmiş öylece bakıyordu. Belki de esir edildiğinden beri hiç beslenmemişti. Enerjisi neredeyse tükenmek üzereydi.Annem, babam kadar kötü görünmese de o da bitkindi. Babamın uzattığı bacaklarının üzerine başını koymuş, kendi bacaklarını hafifçe karnına çekerek kıvrılmış bir şekilde uykuya dalmıştı.Babam ellerini yavaş yavaş onun saçlarında gezdiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLANANLAR
Science Fiction"Eğer farklıysak..." Kelimeler boğazında düğümlenmiş, cümleyi tamamlayamamıştı. "Biz kardeşiz. Bundan en ufak bir şüphe duymuyorum." diyerek yatıştırdım onu. Sonra devam ettim: "Ama elbette tuhaf olan şeyler var. Mesela; genetik yapımız inanılmaz de...