"Defol git hayatımdan! Şirketimden de, arkadaşlarımdan da ailemden de uzak duracaksın ! Bir daha seni hiçbirinin yakınında dahi görmeyeceğim! Hatta biliyor musun Ada? Git! Öyle bir git ki izin bile kalmasın! Yüzün, gözlerin, ismin her şeyini al öyle git! Kalbini isaret etmisti. Sen burada öldün, ben burada boğdum seni, çıplak ellerimle hiç zorlanmadan neden biliyor musun? Çünkü iki yüzlü bir şeytandan ötesi değilsin! Melek yüzlü şeytansın ama kabul ediyorum. Sana aşık olmak da benim günahım olsun! Aşkın varlığına inandıran kadın, aşka lanetler yağdırmaya sebep olmamalıydı, hayır."
Şirketten ayrılalı kaç saat geçmişti, bu sözleri zihninde daha ne kadar muhafaza edecekti? Hak etmişti ama bunu biliyordu Ada. Bora ona büyük bir aşk vadetmişti, aşkında ötesinde şefkat, sevgi... kimsesiz bir kıza yuva olmuştu, ona aile olmuştu. Elbette teyzeleri vardı ve onları seviyordu ama onlarla arasındaki bağ emanet bir çocuk olmasının ötesinde değildi, içinde bir yerlerde bunu hissediyordu ama gösterdikleri sevgi konusundaki cömertliklerini inkar edemezdi. Yine de Bora'yla farklıydı. Mecburiyet değildi Ada onun için, Bora' nin sevgisi gerçekti. Ada da seviyordu onu, aşkla tanışmasına sebep olmuştu o. Gerçek bir aşkla. Hatalara ya da güçsüz zihninin aptal inanışlarına kurban gitmemesi gereken çok değerli bir histi o. Ama olmuştu işte... hataları, yalanları, zihni kazanmış ve o yenik düşmüş, kaybetmişti. Kaybetmemesi gereken tek şeyi.. ailesi bir kez daha ölmüştü şimdi, yeniden kimsesiz kalmıştı işte.
"Kendimi kaybetseydim keşke, böylece onu kaybetmezdim hiç değilse bir anlamı olmazdı, bu kadar acı olmazdı içimde."
Şirketten çıktığından beri ölgün adımlarla yürüyordu, yaşananlardan sonra güneşi şirketin önünde unutmuştu. Bacaklarını hissetmiyordu artık, biri dokunsa yere düşerdi ve orada da ölürdü kuşkusuz. Göğüs kafesindeki hissettiği acı katlanılmazdı. Birisi ellerini göğüs kafesine daldırıp kalbini durdurmaya çalışıyordu sanki. "Bora olmalı." dedi sonra keyiften uzak histerik bir tebessümle. "Devam et, başaracaksın çok az kaldı." Kendi kendine konuşuyordu artık. Nihayet sahil kenarında gelmişti ve şansına boş bir bank bulmuştu bile. Burası kaza yaptıktan sonra onunla geldikleri yerdi. Bank bile aynıydı. Zorlukla dinen gözyaşları yeniden firar etti bu farkındalıkla. Bir süre orada öylece sarsıla sarsıla ağladı. O sırada genç bir çocuk durup ona bakmaya başladı. Birisi tarafından izlendiğini fark edince duraksayarak başını kaldırıp baktı. Karşısında duran çocuk bütünüyle Bora' ya benzemiyordu hayır ama gözleri... ela gözleri orada öylece duruyordu işte. Ada'nin zihnine bir masal okur gibi ezberlettigi ela gözler karşısındaydı, benzeri değildi hayır aynısıydı. Başını hızla iki yana sallayarak bu histen kurtuldu ancak o sırada ela gözlerin sahibi konuşmuştu. "Sen iyi misin, kötü görünüyorsun. Konuşmak ister misin? Ya da su? Sol elindeki su şişesini havaya kaldırıp gülümsemişti. Ada kendine gelerek pürüzlü sesiyle "suyu alabilirim, teşekkürler" dedi. Çocuk suyu uzatınca başka birşey yapamayacağını fark edip uzaklaştı. Ada elindeki su şişesiyle öylece kalakalmıştı. Yaşanan diyolog aklına eskiyi getirmişti. Ve bunu o büyük bir krizin içine soktu. Rüzgâr suratını döverken, o sahilde soğuktan titrediği anda, gece yarısı tek tük insanlar yanından geçip giderken bağıra çağıra ağlamaya başladı, çığlık atarak diz çöktü ve saatlerce hıçkırıklar ve çığlıklar eşliğinde ağlamaya devam etti. Su şişesinin kapağını açıp dudaklarına götürdüğü sırada ani bir şuursuzluk eşliğinde bütün şişeyi başından aşağı boşalttı. Saçları, yüzü, kıyafetleri sırılsıklam olmuştu. Bir de üstüne yağmur yağmaya başlamıştı. Rüzgâr daha şiddetli esiyordu şimdi, soğuk acıtıyordu tenini adeta. Banka yöneldi tekrar, cenin pozisyonunu aldı ve nefesini tutarak ağladı. Donarak ölme tehlikesi vardı o derece üşüyordu ama yaşamak istemiyordu artık, acının durmasının tek yolu buysa kabul ediyordu. Telefonu çalmaya başladı ölüm uykusuna yatacağı sırada. Nergis teyzesi arıyordu. "Kuzum nerdesin?" dedi telefonu acar açmaz. "Bora geldi sen yoksun." Ada yutkundu, sesini kontrol altına alması lâzımdı. "Geç geleceğim teyze, beklemeyin beni. Kısa bir telefon konuşması sonrası telefonu kapattı. "Gidiyorum, teyze" diyememişti ama bu gece son gecesi olacaktı. Hazır telefon elindeyken araması gereken insanlar vardı. Selin, Ali, Belma Hanım, Elif... Selin' i aramaktan vazgeçti çünkü Selin onu iyi tanıyordu, ona engel olabilirdi. Ali'yi aradı.
Ada dedi Ali. Naber, nasıl gidiyor? Ali dedi Ada sakince. Çok vaktim yok, bu yüzden uzatmayacağım. Ben gidiyorum. Nereye gidiyorsun? Teyzenler burada. Onlar burada kalacak dedi Ada. Ben gideceğim. Uzaklara, bilmiyorum sadece gideceğim. Emin değilim, uzun bir süre olmayacağım. Lütfen kimseye Selin'e bile hiçbir şey söyleme. Hiç kimseye birşey belli etme, Selin'e iyi bak olur mu? Çok iyi bir dostsun, her sey için teşekkür ederim. Hoşçakal. Telefonu kapattı. Şimdi sırada Belma Hanım vardı. Onu hiç sevmemişti, küçük görmüştü, değersiz saymıştı ama o Bora'nin annesiydi, Ada onu herşeye rağmen seviyordu. Telefonu açtığı sırada Ada bilmese de Ali bir tuhaf bir durum olduğunu sezmişti, Ada ile telefon konuşması onu ürperttigi için ve Bora telefonunu açmadığı için son süratle yanına gidiyordu. Bu sırada telefonunu çaldırıp duruyordu. "Kuzen ac şu telefonu ya diye söylenirken Selin aramaya başladı. Ona söylememişti, korkutmak istememişti. Aramasını meşgule attı.
☆
Alo, Belma Hanım. Ben Ada. Çok vaktinizi almayacağım, direkt söze gireceğim merak etmeyin. Sesin kötü geliyor Ada gerçekten iyi gelmiyor, sen iyi misin? Bak Bora geldi kapısını kilitledi saatlerdir bağıra çağıra odayı yıkıyor. Senin de sesin böyle. Korkutuyorsun beni, kızım. Anlatacağım dedi Ada. Sizden istediğim teyzemler yanınızdaysa belli etmeden başka bir yere geçer misiniz? Yalnızım söyle dedi Belma. Bora size herşeyi anlatır zaten, anlatmasa bile şu kadarını söyleyebilirim. Beni sevmiyordunuz, oğlunuza da layık görmüyordunuz. Artık o da böyle düşünüyor zaten. Hayatınızdan çıkıp gideceğim, şehirden belki dünyadan her yerden gideceğim merak etmeyin. Oğlunuzu çok üzdüm ama yemin ederim bir o kadar da sevdim yemin ederim. Sizden istediğim tek şey var, teyzemlere söylemeyin. Uçup gideceğimi bilmesinler. Başka bir şekilde çıkarın evden yalvaririm, yeğeniniz gitti demeyin olur mu? Ada dedi Belma. Sen neler söylüyorsun, gerçekten saçmalıyorsun. Hadi eve gel, konuşun kavga edin gerekirse ama böyle olmaz, hadi kızım bekliyorum. Belma Hanım, benim kararım kesin. Gideceğim ben, beni görmek ona iyi gelmez. Konuşacak bir şeyimiz kalmadi artık. Yaşayacak, hissedecek sevgi de kalmadı onda bana karşı biliyorum. Kendinize iyi bakın olur mu? Son bir kez Elif ile de konuşabilir miyim? Tabi vereyim dedi Belma. Elif'in odasına girdi. "Dünyamın ışığından gelen çocuk, anneannesinin aşkı Ada abla'n seninle konuşmak istiyor." Elif yataktan zıplayarak telefonu aldı. Ada abla nasılsın?
Prenses iyiyim sen nasılsın? Iyiyim Ada abla resim yapıyorum. Öyle mii, ne güzel ne çiziyorsun bakalım? Dayımı, beni ve seni. Çok mutluyuz, bahçeli bir evimiz var orada sürekli oyunlar oynuyoruz. Süper kahramanlarımsınız benim. Bende sizin prensesinizim. Ada duygulanmaya başladı, gözleri dolmuştu. Ne güzel bir hayal bu prenses. Bir gün olur mu Ada abla? Bilmem, neden olmasın ki dedi Ada. Altı yaşındaki küçük bir kız çocuğunun hayallerini yıkmak ona göre değildi. Kendine iyi bak prenses, yemeklerini yemeyi unutma tamam mı? Büyüyemezsin sonra. Ada abla ama ben sadece seninle beraberken yemeyi seviyorum. Ben yokken de ye yoksa üzülürüm. Sen nereye gidiyorsun ki? Neden veda eder gibi konuşuyorsun? Bir daha hiç gelmeyecek misin? Uzun bir süre buralarda olmayacağım prenses. Seni son kez görmeyi isterdim ama böyle oldu, olsun. Ama Ada abla ben seni çok özlerim, sen bana bakınca annem bakıyormuş gibi oluyor. Annem cennette, şimdi sende terk mi edeceksin beni? Seni üzecek bir şey mi yaptım, bana mi kızgınsın? Elif ağlamaya başladı, tam olarak ne olduğunu anlamamıştı ama Ada ablasının gidişinin bir dönüşü olmayacağını seziyordu. Hayır prenses olur mu öyle şey? Ben sana nasıl kızarım? Çok özleyeceğim seni. Elif aklina yeni gelmiş gibi sordu. Dayım mi üzdü seni? O da çok üzgün Ada abla. Odasına girmeye cesaret edemedim ama anlıyorum onu. Bebeğim hayır dayınla da alakalı değil sadece gitmek zorundayım. Peki ben yanina gelsem olur mu? Olmaz dedi Ada. Ağlamaya başladı ancak Elif anlamasın diye nefesini tutuyordu. Sen beni ne zaman istersen görebilirsin zaten dedi sonra burukca gülümseyerek. Ben seni göremesem bile senin bana baktığını hissederim. Nasıl görebilirim ki dedi Elif hevesle. Doğum gününde aldığım teleskop var ya, hani seninle denemiştik hatırlıyor musun? Aynı şekilde onunla gökyüzüne bakarsan beni görebilirsin. Gökyüzüne mi çıkacaksın? Annem ile babam gibi mi? Sayılır bebeğim. Tamam o zaman dedi Elif. Anlaştık mı dedi Ada gülümseyerek. Anlaştık dedi Elif. Öpüyorum o zaman dedi Ada. Sarılıyorum o zaman dedi Elif. Oh, bebeğim. Kendine iyi bak diyerek telefonu kapattı.
Işte bitmişti arayacak soracak hiç kimse kalmamıştı. Veda edecek, ağlayacak kimse kalmamıştı. Gökyüzüne baktı Ada. Anne baba, özür dilerim. Herşey için özür dilerim. Siz benim mutlu olmamı çok istediniz, hayatıma devam etmemi ve güçlü olmamı ama yapamıyorum, devam edemiyorum. Mutlu olmak için çok savaştım ama yapamadım. Planlarım elimde patladı, kader şakaklarıma namluyu dayadı. Ailemi kaybettim. Bir adam bana aile oldu, ben onu pişman ettim. Teyzelerimi hayal kırıklığına uğrattım. Vakit kaybıyım. Neden sizinle beraber gelmedim ki? Neden beni burada bıraktınız? Buraya kadarmış anne, kızın yer yüzünde yer bulamadı. Gökyüzüne asacak kendini.
Sahilden ayrıldı. Bacaklarında kalan son gücü de uzaktaki deniz fenerinin oraya ulaşmak için harcadı. Koştu, nefesi ciğerlerinden çekilene kadar koştu. Dakikalarca süren koşturma son bulmuş kayalıkların, taşların biçimsiz dizildiği tepeye ulaşmıştı. Âdeta büyük bir uçurumdu bulunduğu yer şimdi. Ayaklarina hatta bileklerine ulaşan denizin dalgaları her dalgayla beraber ruhundan kan alıyordu adeta. Yeterli değil dedi kendi kendine, buradan atlayamam. Arkasını döndü. Merdiven gibi üst üste dizilmiş taşları gördü. Nereye çıkıyor acaba dedi kendi kendine. Yürümeye başladı. Bitirdiğinde kendini adeta kendini zemine bıraktı. Düz bir alandı. İlerledi. O kadar kayıtsızca yürüyordu ki ayağı boşluğa basmaktan son anda kurtuldu. Ucuna gelip durdu, aşağısı az önce bulunduğu kayalık bölgeydi. Baya yüksekteydi. Atladığı taktirde yaşaması ihtimal bile değildi. Burası iyi dedi eğilip oturdu. Bacaklarını aşağı sallandirdi. Bu uçurum kenarında uyusa ve uykusunda uçurumdan düşse ne olurdu? Sabaha çıkmazdı. Istediği buydu ama o huzurlu bir ölüm istemiyordu. O acı çekmek istiyordu. Tamam dedi kendi kendine. Yeter bu kadar Ada, fazla oldun kızım. Ayağa kalktı. Gözlerini kapattı. Aklına Bora'nin sözleri geldi. "Sana dair hiçbir sey kalmasın." demisti. "Biliyorum dedi Ada kendi kendine. Seni hicbir zaman dinlemedim. Peşinde dolanıp durdum, istemezken bile. Bu degişecek, hem ilk hem de son kez seni dinleyecegim. Elveda Bora.
Ada kendi hayatına bir son yazmaya çalıştığı sırada Ali Bora'nin kapısına dayanmıştı. Güm güm vurmasına rağmen açan yoktu. Epey sonra kapıyı Belma açtı. Aliyi içeri aldı. Ali koşarak Bora'nin odasının onu ne geldiğinde Elif' i Bora'nin kapısının önünde buldu. Elif hıçkırarak ağlıyordu. Elif ne oldu? Niye ağlıyorsun?
Ada ablam cennete gidecekmiş, dayım da kapıyı açmıyor Ali abi. Sen nereden biliyorsun bunu dedi Ali korkuyla. Ada ablam aradı, veda etti bana. Onu artık sadece teleskop dan görebilirmişim. Ne diye bağırdı Ali. Elif yardım et, dayina söylememiz lazım. Seni dinler, seslen. İkisi birden Bora'nin kapısına vurmaya başladı. Kuzen! Dayı! Aç kapıyı ne olur! Bora kapıyı açtı. Ne oldu? Dakikalardır ne çırpındınız? Ali odaya girer girmez dağınıklığı fark etti. Herşey kırılmış, dökülmüş, savrulmuş, yerlerdeydi. Kuzen bu odaya ne oldu böyle ya dedi Ali. Bu odaya değil Ali. Olan bana oldu anlıyor musun? Bir kız geldi hayatımı dağıttı gitti. Sanki çok lazımmış gibi. Elif dayısının bacağına sarıldı koşarak. Dayi Ada ablam cennete gidecekmiş ne olir bir şey yap gitmesin. Defolsun gitsin! Ne yapayım ben defolsun gitsin! Umrumda değil anlıyor musun? Umrumda bile değil! Bora'nin haykırışı Elif' i korkutmuştu. Geri çekildi. Koşarak anneannesi ve dedesini bulmaya onlardan yardım istemeye gitti. Üçü birlikte arabaya bindiler ve dedesinin nasıl yaptığını bilemediği halde Ada ablasının telefon sinyaline ulaşması sonucu yola çıktılar.
Ev sessizliğe gömüldüğünde Ali konuştu. Kuzen, hadi gidip Ada'yı bulalım, konuşur çözersiniz. Sen burada böyle durursan.. o orada yani ona bir şey olursa yaşayabilecek misin? Kavgalar olur, küslükler ya da kalp kırıkları... sevgi olduktan sonra çözümü bulunur hepsinin. Ölmek ise son... geri dönülmez bir son. Ada o yola girdi. Eğer sen onu dönmeye ikna etmezsen vazgeçmez. Onu mu savunuyorsun o haklı yani öyle mi? Haklı demedim hayır, ama ölürse kuzen ciddiyim çünkü ölmeye gitti o. Beni de aradı. Alenen söylemedi ama o kadar belliydi ki veda ettiği. Ölürse sen de sag kalmazsın bunu iyi biliyorum. Inkar edeceksin ama böyle bu. Yalancı dedi Bora. İki yüzlü..sahtekar.. ama dedi Ali. Kuzen orada bir ama var biliyorum, söyle hadi. Ama dedi Bora yenilmiş gibi gözleri dolu dolu. Onu seviyorum, ona bir şey olursa.. Ali dedi aniden gözlerini kuzenine çevirerek. O yasamak zorunda. Onu durdurmak zorundayız. Aynen kuzen, hadi yapalım!
Zafer Bey'in yardımıyla aynı güzergahta yol almaya başladılar. Arabayı kullanan Boraydı ve hız sınırını oldukça aşmıştı. Yollar, sokaklar, dağlar, tepeler görünmez olmuştu. Kuzen acelemiz var farkındayım ama yavaşla kaza yapacağız şimdi dedi Ali tedirgince. Ölelim Ali ölelim o zaman! Madem ölmek istiyor, birlikte ölürüz işte fena mı? Arkada kalan olmaz böylelikle.
Yollar ıssızlaşıyordu, tekinsiz bir hal almıştı iyiden iyiye. Ali konuştu. "Ne değişik bir yer burası, ne yapacak bu kız burada anlamıyorum ki." Sol taraflarında büyük bir uçurum belirlemeye başlamıştı. Araba tepeye çıkıyordu ve yolun girdaba dönmesi Bora'nin umrunda bile değildi. Nefesleri sıklaşmıştı. Direksiyonu tutan elleri titremeye başlamıştı. Içinde yok saymaya çalıştıkça büyüyen bir korku vardı. Gözleri dolu doluydu. Yolu düzgün görmüyordu bile. Ali Bora'nin tedirginliğini fark etmişti. "Kuzen sakin ol, bulacağız onu. Tamam Ada delidolu bir kız kabul ediyorum ama bu kadar deliremez herhalde değil mi?" Ali! Bora adeta kükremişti. Ada atlayacak! Anlıyor musun? Atlayacak! Neden mi? Çünkü ben ona ölmesini söyledim ve o aptal bu defa beni dinleyecek! Tekrar söylemeyeceğim, anladığını umuyorum! Al şu telefonu, ara! Ada'yi mi dedi Ali şaşkınca. Evet Ali Ada'yı! Ulaşmanız lazım! Çalıyor kuzen ama açmıyor maalesef. Aç Allahın cezası ac şu telefonu! Bora çileden çıkmıştı. Arabayı durdurdu. Aniden pes etmişti. Başını direksiyona koyup ağlamaya başladı. Kesik kesik mırıldanıyordu. "Neden?" Ağzından başka bir şey çıkmıyordu." Çok geç kaldık, o-" sesi titredi. "Belki de gitti çoktan." Kuzen hemen öldürdün kızı ya. Korkmuştur, açmamıştır telefonu. Bas hadi gidelim, durursak gerçekten geç kalacağız. Bora Ali' ye hak verip gazladigi sırada babası aradı. Alo, baba dedi hemen. Ne oldu, nerdesiniz? Ada... ölmüş mü? Ne biçim konuşuyorsun evlat! Bulduk Ada'yı ama yanına yaklaşamadık, bizi görmeyeceği bir yerdeyiz. Uçurumun tepesinde oturuyor. Açıkçası endişeliyim her an bir delilik yapabilir. Sen neredesin? Evde misin? Hayır baba, sizin peşinizden bizde çıktık Ali'yle. Biraz gerideyiz. Zafer Bey'in yüzünde gülücükler açmıştı. Baba, gözünüz onda olsun. Çok mecbur kalmadıkça yanına gitmeyin. Ters teper. Geliyorum ben. Zafer Bey telefonu kapatınca Elif'e döndü. Prenses Ada ablanı arasana konuşursunuz biraz. Dede bunun yerine yanına gitsem? Beni görünce mutlu olur belki. Zamanı değil, prenses. Dayın gelecek, önce o gitsin yanına sonra bizde gideceğiz. Tamam o zaman dedi Elif. Telefona uzanmıştı ki, arkadan bir ses geldi. Bora ve Ali gelmişlerdi. Hep birlikte arabadan indiler. Bora Ada'ya dogru adımladıgı sırada diğerleri onun işaretini bekliyordu. Bora sevdiği kadının gece siyahı saçlarının rüzgarda uçuşmasını izlerken içinde biriken onu göğüs kafesine alıp orada büyütmeyi planlıyordu. İçine sokmak ve bir santim olsun kaymasına izin vermemek niyetindeydi. Ada ansızın arkasında bir hareketlilik sezdi. Arkasına döndü. Yeşil gözleri birkaç saniye içinde Bora'yi odağına aldı. Ardından arkada bekleyen Ali, Zafer Bey, Belma Hanim, Elif'e baktı. Tekrar Bora'ya baktı. "Gelmişsin dedi burdukça. Hepiniz gelmişsiniz. Veda etmek için mi? Ya da dur dedi dolan gözleriyle. Intiharımı gözlerinle görmek istiyorsun, çünkü bana inanmıyorsun. Güvenmiyorsun da. Öyle değil mi? Saçmalama dedi Bora sinirle. Veda yok, intihar yok. Seni almaya geldim. Gidiyoruz buradan. Ben gelmiyorum dedi Ada anında. Ardından hızla ise koyuldu ona tekrar bakmadan. Ada! Bora bağırmıştı. Ada onu duymuyordu bile. Içindeki yangın dönsün diye sessizce ağlıyordu sadece. Bora ona doğru birkaç adım daha atarak Ada dedim diye konuştu. Buna da tepki vermediğini görünce kolunu tutarak hızla onu kendine çevirdi. Gözleri gözlerine değdiğinde Bora sadece yürü demişti ama Ada boğuk sesiyle bırak diye bağırmıştı. "Bırak, Bora! Bırak! Niye geldin ki sen? Ha! Niye geldin? Aileni de al git! Bırak beni! Vicdan azabı çekmene gerek yok, sebebi sadece sen değilsin. Olması gereken bu. Hayatına devam et. Tuğçe hanım ölüp bitiyor, ona bir sans verin. Ben az sonra yok olup gideceğim, sende aklina geldiğinde bir hataydı der geçip gidersin. Olmaz mı? Çok güzel olur. Çok iyi olur Bora bey, siz bir düşünün bunu! Ada nefes dahi almadan konuşuyor, göğsü hızla inip kalkıyor titrek sesiyle kelimeler bile zar zor çıkıyordu dudaklarından. Ben söyleyeceğimi söyledim Bora bey dedi bir nefes duraklamanın ardından. Ardından son bir kez ona baktı. Daha önce de umrunuzda olmamıştı, yine olmasın. Çok zor olmasa gerek ha? Dolu dolu gözleriyle birbirlerine bakıyorlardı. Bende öyle tahmin etmiştim dedi Ada ansızın. Hesaba katmadığı bir şeydi Bora'nin onu aniden göğsüne çekip hapsetmesi... Ada'nin savunması o an tuzla buz oldu. Çok uzun bir süredir kendini tutuyordu zira. Can hıraş bir şekilde avazı çıktığı kadar güçlü aglama krizine girdiğinde, oldukça güçsüz bir tempoda tek eliyle Bora'nin göğsünü dövüyordu. Bora tek elini saçlarına attı, eli korkakca saçlarında gidip gelirken Ada'nin darbelerini hissetmiyordu bile, bir bakıma hak etmişti. Siyah saçlarına yasladı yanağını. Zor Ada, çok zor dedi kısık sesiyle. Ben sensiz devam edemem. Olmaz, bana bunu yapamazsin. Onun da sesi boğuktu artık. Vicdan azabın yüzünden böyle söylüyorsun biliyorum dedi Ada. Gerek yok Bora. İçin rahat olsun. Ondan ayrılıp tekrar uçurumun kenarına yöneldi. Tekrar ona döndüğünde git artık dedi. Elif'i götür buradan. Bunu görmesin. Ne ben dedi Bora hırsla ne de sen hiçbir yere gitmiyoruz Ada! Kendine gel! Öyle mi dedi Ada. İzle o zaman dedi ve aniden kendini arkaya boşluğa bıraktı.
Gecenin bir yarısı bedeni buz gibi sulara gömüldüğü gibi dalgaların esaretine girmişti. Saniye de bir başı yüzeye çıksa da dakikalarca suyun altında kalıyordu. Ciğerlerine dolan tuzlu suyun haddi hesabı yoktu ve bedeni savruluyordu karanlık sularda. Ada'nin bilinci bulanıklaşıyordu ancak kayalıkların darbesini bedeninde hissedebiliyordu. Aniden duruldu. Hissizlik. Karanlık ve boşluğa teslim oldu. Ada çok kısa sürede bilincini yitirmişti.
Bora şoka girmiş gibiydi. Kıpkırmızı gözlerle öylece ondan kalan boşluğa bakıyordu. Diğerleri koşarak yanına geldi. Hepsi dehşet içindeydi ve olanlara anlam veremiyorlaedi. Ali Bora'yi dürttü. Kuzen! Kuzen kendine gel, bir şey yap! Ada, gitti. Ada, ölecek kuzen! Durma! Bora boş gözlerle Ali' ye baktı bir süre. Ardından gözlerini tekrar uçuruma çevirdi. Ada dedi sadece. Ada.. avazı çıktığı kadar bu ismi bağırdı. Defalarca.. ailesine döndü ve ambulansı arayın, acele edin! dedi telaşla. Ali kuzen ne yapacağız, gelene kadar bekleyemeyiz. Bir sey- cümlesini bitiremeden ikinci bir çığlığa sebep olacak olan şeyi yapmıştı Bora. Ada'nin arkasından atlamıştı uçuruma. Şanslıydı Kayalıklara uğramadan suya gömülmüştü bedeni. Hızla suyun içinde ilerliyor dalıp çıkıyordu. Adayı arıyordu. Aniden görmüştü. Suyun altında, dipte bir karaltı çarptı gözüne. Yaklaştığı sırada bunun Ada olduğunu anladı. Tek koluyla onu tuttuğu sırada yüzeye çıktı. Bilinci kayıptı Ada'nin. Dahası nefes almıyordu. Başka bir deyişle ölmüyordu. Yukarıya ailesine baktı. Ambülans nerde kaldı? Nefes almıyor! Sonunda onu bir kayanın üzerine yatırdığında Ada dedi ona eğilerek. Nefes al, hadi! Tekrar bağırdı. Aç gözlerini Ada nolur! Bak bana, hadi buradayım ben. İyisin Ada, iyisin. Iyi olacaksin! Geçecek! Ölmeyeceksin Ada, duyuyor musun beni ölemezsin! Histerik sesiyle konuşurken elini tuttu, parmaklarını onunkilere geçirdi. Aşk gözlerini kapatmaktır ama sen kapama gözlerini yalvarırım. Peki dedi sonra aniden kararla. Sen istedin. Elini çekti elinden. Kendi ellerini birleştirdi ve göğüs kafesini hedef alarak kalp masajı uygulamaya başladı. Bir, iki, üç, altı, sekiz.. on defa yaptı. Uyanmadı Ada... Bora ağlamaya başladı. Bağırdı. Uyanmıyor! Neden uyanmıyorsun, neden?
Etrafı ölüm sessizliği kapladığı sırada ambulans gelmiş, görevliler sedyeyle Adayı almıştı. Bora sedyeye ihtiyacı olmadığını söylemişti. Ambulansta Ada ile beraber gidecekti. Diğerleri de ambulansı takip etti. Yolları yararak hastaneye ulaşıldığında acil ameliyathaneyi hazırlayın diye bağıran görevlilerle beraber birkaç hemşire sedyeyi götürmeye başladı. Bora bir süre onlarla beraber gitse de ameliyathanenin kapısından geçmesine izin yoktu. Doktora yol boyu sorduğu her soru yanıtsız kalmıştı. Pes ederek duvarın birine çöktü. Kışa süre sonra ailesi de varmıştı hastaneye. Zafer Bey ne oldu oğlum dedi. Ameliyata aldılar baba. Kayalıklara çarpmış, kan kaybı var. Başka da birşey söylemiyor kimse. Her biri hastane koridorunda öylece kalakalmıştı. Ada'nin teyzelerinin olanlardan haberi yoktu. Ali sadece Selin'e haber vermişti. Selin öğrendiği gibi hastanede almıştı soluğu. Aglamasina engel olamıyordu. Bora da çok ağlamıştı, ama saatler saatleri kovalarken göz yaşları tükenmişti galiba. Boş gözlerle bakıyordu sadece. Ali, Selin'i dışarı çıkardı. Zafer ile Belma da Elif hastaneden etkilenmesin diye onu kafeteryaya götürdüler. Sadece Bora kalmıştı. Yanından geçen bir hemşire ameliyathaneye gireceği sırada onu durdurdu içerideki hastanın durumu nasıl? Saatler oldu. Bir terslik mi var? Hemşire bilmiyorum dedi zor ameliyatlar uzun sürüyor böyle. Anladım, teşekkürler dedi Bora korkuyla. Zor ameliyatlar... Babası geldi sonra yanına oğlum ne oldu? Bir haber var mı? Ameliyat baba, zormus. Ya atlatamazsa? Ya bir şey olursa.. Ada çok güçlü bir kız oğlum, üstesinden gelecektir. Ali ve Selin ellerinde kahveyle geldiler. Herkese kahve verdikleri sırada Bora reddetmişti. Kuzen yapma böyle dedi Ali. Ada seni böyle görse çok kızar haberin olsun. Elif yaklaştı dayısına. Dayıcım hiç korkma ben biliyorum Ada ablam iyileşecek, hiç korkmuyorum o yüzden. Bora eğildi Elifle aynı hizaya geldi. Öyle mi dersin prenses? İyileşir mi Ada abla'n? Elbette. Onlar konuşurken doktor çıktı içerden. Bora hemen ona döndü. Doktor bey Ada iyi mi nasıl? Ne oldu? Sakin ol bakalım genç adam.. Epey kan kaybetmiş, ciğeri çok su toplamış ancak çok güçlü cıktı Ada hanım. Ameliyatı atlattık. Üzülerek söylemeliyim ki geldiğiniz sırada kalbi durmuştu hatta ameliyat devam ederken yine durdu ancak kalbinde ölüme kafa tutacak kadar büyük bir sevgi olmalı. Nabzı düzene girdi, ancak ameliyattan çıkalı çok olmasına rağmen bilinci hala kapalı, gözlerini açmadı. Bu noktada yapilacak tek şey yoğun bakıma almak. Kalbi ve bedeni güçlü ancak ruhu uçup gitmeyi çok istiyor belli ki. Birkaç saat yoğun bakım servisine gönderelim. Ancak sağlık durumu hakkındaki bilgiyi gözlerini açmadan bedenen bize dönmeden veremem. Uyanacak doktor dedi Bora tökezleyerek. Uyanacak! Gidemez anlıyor musun? Olmaz! Elimizden geleni yapıyoruz, emin ol delikanlı dedi gülümseyerek doktor. Daha fazlasını yap doktor yaşat onu. Bora kontrolünü kolay kolay kaybetmezdi ama şimdi hastanede avaz avaz bağırarak kapıları tekmeliyordu. Ali atıldı. Kuzen sakin ol, ölecek demedi adam yoğun bakıma aldılar sadece. Yoğun yoğun bakacaklar sonra açacak gözlerini korkma. Nasıl korkma Ali? Nasıl korkma! Bir nefes aldı. Uyanır değil mi? Ya sen Ada'yi tanımıyor musun kuzen Allah aşkına? Onda ölecek göz var mı? Dokuz canlıdır o. Bak gör açacak gözlerini yine belerte belerte yeşil yeşil bakacak sana, az sabır. Yoğun bakımın önünde durup camdan Ada'ya bakıyorlardı. Hastane yatağında öylece uzanıyordu. Her tarafında kablolar... bedeninde çürükler.. solgun bir yüz.. gitmişti. Hayat dolu, enerjik, gözleri parlayan kız gitmişti. Ölümle pencelesiyordu o duvarın ardında. En kötü kabusunda bile Ada'yı böyle hayal edemezdi. Bir hemşire odaya girip serum yeniledi. Odadan çıktığında Bora sordu. Onu görebilir miyiz, içeri girebilir mıyız lütfen? Korkarım bu mümkün değil. Zaten sizi duyamaz. Bakin dedi Bora konuşmak zorundayım. Beyefendi mümkünatı yok, üzgünüm. Hanımefendi dedi Bora. Içeride yatan kadın benim bu dünyada herşeyden ve herkesten çok sevdiğim kadın. Ve o şuan ondan nefret ettiğimi ölmesini istediğimi düşünüyor. Konuşamazsam, ona kendimi anlatamazsam o sonsuza kadar gidecek, neden anlamıyorsunuz? Hemşire Bora'nin dolan gözlerinin etkisinde izin vermişti. Kısa süre sonra Bora Ada'nın yanındaydı. Yanına oturdu. Ellerini eline aldı yavaşça ve dudaklarına götürdü. Bu sırada göz yaşları Ada'nin eline damlıyordu. Sevgilim, ben geldim. Biliyorum çok üzdüm seni, çok aglattım. Cok kırdım. Benim yüzümden bu haldesin. Seni bu hals ben getirdim biliyorum. Affet Ada, affet. Cok pişmanım. Aç gözlerini nolur, bırakma beni. Yalvarırım. Ben kendimi sensiz sevemiyorum. Sen bana ailemi verdin. Ben iyi bir evlat olamadım, kuzen olamadım, kardeş olamadım. Dayı olamadım. Sorun aşk değilmiş Ada, aşk varmış. Ben sevilmeyi hak etmemişim belki de bunca zaman. Ama Ada sen, benim hayatıma bir mucize gibi girdin. Sayende iyi bir adam oldum, aşkı bilmeyen bir kız cocuguna göre çok iyi iş çıkardın. Sen beni çok güzel sevdin Ada. Sana yemin ederim bende seni sevdim, çok sevdim. Kabul, sürekli öfkeliydim, sürekli kırdım döktüm dağıttım seni. Belki de bu yüzden şimdi buradasın, ruhun o yüzden böyle yorgun. Durdu, sevdiyi kadının kapalı gözlerine baktı. Sonra etrafını saran makinelere, kalp atışını sayan makineye... Savaşmak zorundasın Ada, kalkmak zorundasın. Hayallerin var, şimdi gidemezsin. Yazılacak çok hikaye var, yaşayacak çok anımız olacak Ada. Misal sen yine Bora Bey diye beni sinir edeceksin, türlü yaramazlıklar yapacaksın tıpkı bir kız çocuğu gibi. Söz bundan sonra hiç kızmayacağım. Alışık değilsin belki ama her Bora Bey sonrası Bey yok diye ikaz edeceğim seni. Gece yarısı parklarda çıplak ayak dolaşıp yine çaldiracagiz ayakkabılarımızı, yağmur altında öpüşecegiz. Sen satırlarınla aşkı anlatacaksın, ben her gün aşkla bakarak ilham olacağım kalbine. Lunapark'a gideceğiz ve her türlü oyuncağın üstünde şebeklik yapıp o hiç sevmedigim çocukluğumu seninleyken seveceğim. Eğer kaybolup gidecek olursan Ada, sana söz ardından gelirim. Ailemi seviyorum, Elif' i seviyorum ama sensiz bir hayatı istemiyorum. Uyan Ada. Aç gözlerini. Gözlerine bakamadığım bir hayatta nefes alamam ben.. bundan sonra hep güleceğiz söz, ağlamak istersen de ben sana her baktığımda sevgimden ağlayarak gözlerindeki ormanı sularım bitanem.. üzülme. Karanlıktan korkarsın Ada sen, hatırlıyor musun dağ evine gitmiştik korktuğun için yer de birlikte uyuduk. Sen şimdi bunca zaman karanlıkta.. olmaz Ada. Karanlıktan korkarsın sen olmaz. Karanlığa gidemezsin... kendisini kontrol edemeyeceğini anladığında dışarı attı kendini. Aglamaya devam ettiği sırada Adanın yattığı yerden mekanik sesler gelmeye başladı. Ağlamayı kesip dehsetle bağırdı. Doktor! Yardım edin bir şey oluyor! Hızla birkaç hemşire Ada'nin yanına girdi. Bir tanesi Bora'yi dışarı çıkardı. Burada kalamazsınız beyfendi. Çıkın dışarı. Eşikte durdu Bora, veda edecekti belli ki. Umudu kalmamıştı. Nabız düşüyor diye bağıran hemşire hepsini silip süpürdü. Dakikalar geçti, sesler kesildi. Makineler kapandı. Yeşil gözler açılmadı. Bora eşikte dizlerini kendine çekmiş başını dizlerine gömmüş oturuyordu. Sessiz ağlıyordu. Gücü tükenmişti. Çok zaman geçti. Sonra bir ses geldi kulağına. Adanın sesiydi. Zihni oyun oynuyor sandı. Diklesti, kalktı yerden. Başını kaldırdığında karşısında cok sevdiği yeşil gözleriyle kendisine bakan Ada'yi buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.