24- Son Nefes

167 3 1
                                    

Ada...
En başa döndün bak yine..
Her şeyin geri dönülmez şekilde mahvoldugu bu yerde, masumiyetin kalbinde, günahın önündesin.
Onun nefes aldığı topraklardasın ama boğuluyorsun.
Çünkü o sana bunu öğretti, boğulmayı.
Nefes alamamamanın, nefes almak olduğunu.
Ondan uzaktayken ne yapıyordun?
Nasıl yaşıyordun be kızım?
Yaşamıyordun.
Çünkü senin tek bir şansın vardı, o adamın avuçlarının içinde buruk ama alışık olduğun güvenli bir hisse duyduğun ihtiyacın vardı.
Sen onun avuçlarında dağılarak büyüyordun, kalbin her atışında bir damla kanı bırakıyordu toprağa.
Çünkü herkes çektiği acı kadar yaşar bu hayatı. Yeryüzündeki her kalp hissetmek için çırpınır, hangi his çıkarsa onu doldurur göğsüne.
Ben seni doldurdum göğsüme, seni çektim içime ela gözlü çocuk. Gözlerinin balını bana bakarken kaybeden toprak gözlü cellat, çocuk gülüşlü avcı.. yüzünde yaşamak denen o ezgi dolanan acımasız yabancı...
Senden kaçtım kıtalarca uzağına gittim ama kendimden kaçamadım. Hep kendime yakalandım, çünkü senin gözlerine her baktığımda gördüğüm o küçük kıza borcum vardı. Benim kendime bir hayat borcum vardı, ve ben en olmayan yerlerde aradım onu. Çıkmaz sokaklarda, kırık bir tebessümde.

Sen,
Bana doğrulttuğu ilk silahı bir çocuk parkında ateşleyen, içindeki gün geçtikçe büyüyen zehrin ilk yudumunu yine böyle bir gece de içen sevdiğim adam, beni kalbinin kapısının önünde çürüttükten sonra bir başka kalbin nefes kapısı olmuşsun, beni sürgün etmiştin. Bak aramıza di'li geçmiş zaman ekleri girdi.
Sen bana "benim ellerimde öleceksin, gördüğün son yüz ben olacağım" diyen adam, söylesene zalim yabancı nasıl hissediyorsun?
Kast ettiğin bu değildi ama sonuç yine aynı kapıya çıkıyor.
Ben ölüyorum.
Ve gördüğüm son şey sen oluyorsun.
Yanında elini tuttuğun, gözlerinin içine severek baktığın bir kız var ve ben ölüyorum. Bu durumda yine sen kazandın.
Senin ellerinden ölüyorum.
Kusursuz bir cinayet, sevgilim.

Bak ben buradayım, karşında.
Karşımdasın.
Bir zamanlar yanımdaydın.
Arkamda, sağımda, solumda, içimde.
Şimdi karşımdasın ama hala içimdesin de.
Bir de acımdasın.
Yaramdasın.
Bizzat yarasın, yaramsın.
Sen hayatsın ama ben ölüyorum.
Sen özgürlüksün ama ben tutsağım.
Çünkü beni sürgün ettin.
Şehirden değil, kalbinden değil, yaşamaktan.
Gülmekten değil, sevmekten değil, umuttan.
Konuşmaktan değil, yazmaktan değil, susmaktan bile değil.
Özgürlükten.

Benim sürgün edildiğim yerden ekmişsin çiçeklerini toprağa.
Benim yüzümde senin ayak izlerin,
senin yüzünde benim kalbimin kırıkları..
Başka bir kadının yanındasın, onu gülüşlerinle besliyorsun, benim yüzümde tükürük izleri...
Ben kalbimi yerden kaldırıp almazken, bana uzanan elleri itmiştim. Ya sen ela gözlü çocuk, sen ne yaptın?
Ben giderken yağan yağmurlardan kendine yeni bir hayat, mutlu bir gelecek inşaa ettin öyle mi?
Bense dönüp dolaşıp, kaçıp saklandığım en kuytu köşelerde bile sana yakalandım. Sana hapsoldum.
Kaçtığım yerler hep masumiyet toprakları çünkü ben seni 5 yaşındaki bir kız çocuğunun kalbiyle seviyorum.
Sen 5 yaşındaki bir kız çocuğunu, kursunluyorsun ama bugün avuçlarında sakladığın namlu boşaldı.
Çünkü en nihayetinde ben bile isteye geldim buraya.
Bile isteye oldum küçük bir kız çocuğu.
Seni ilk gördüğümde onları seviyormuşsun gibi bakıyordun.
Beni de sev istedim.
Sen bul diye adımladım bu şehre.
Özlem küçük kalbime dar geldi, ela gözlü çocuk.
Göğüs kafesim özlemin altında ezildi.
Ben bu şehre, sen yine beni bul diye geldim.
Beni sev diye.
Beni ez, parçala, yok et diye.
Ben bu parka, senin için geldim Bora.
Ben seni sana rağmen sevdim.
Ben kendimi bana rağmen sevmedim.
Ben bu salıncağa oturup senin gelmeni bekledim.
Bir elinde pamuk şekerin, yüzünde gülümsemen koşup yanıma gelecektin ve beni gökyüzüne çıkaracaktın.
Geldin.
Buldun.
Sevmedin.
Dokunmadın.
Sahi hiç dokunmadan nasıl öldürdün ki sen beni?
Ben sana rağmenim,
Sen benim yüzümden.
Ben di'li geçmiş zamanım,
Sen başkasının geleceği olmuşsun.
Beni gökyüzüne çıkarsın sanıyordum, toprağın altıymış benim yerim.
Anladım.

Kurban Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin