19- Karanlıkta Yaşamak

178 5 0
                                    

"Seninle kim kalacak ışıklar kapanınca?"

Vedalar.
Gidişler.
Terk edişler.
Hiç gelmeyişler.
Bazen de varlığını yutmuş karanlıklar,
alıştığın ya da alıştığını düşündüğün halini sana unutturuşlar.
Seni kendinden çıkarıp, yerine koyup boşluğu kapatacağın o küçücük umudu senden çalışlar.
Bir adam tanıdım ben.
Onu ilk tanıdıgımda o yarı yarıya çocuktu.
Bazen omuzlarına bir dağın çöktüğü görmüş, geçirmiş yaşlı bir amcaydı, bazen de kitap karakteri olabilecek kadar büyüleyici bir adam.
Çocuk yanını o bilmezdi, ben gözlerindeki parlayan haylaz ışıklarda bulurdum ve içimdeki yaramaz kız çocuğu onunla tehlikeye koşarken, yine icimde bulunan anaç tarafım koşup ışıklarda elini tutardı. Zaman geçti ama, elini tutmakta olduğum çocuk büyüdü.
Zaman geçti, içimdeki yaramaz kız çocuğu öldü.
Zaman geçti, anaç tarafımla içimdeki çocuğun ölüsünün başında döktüğüm göz yaşı dinmedi.
Zaman geçti, o mezarın başında yanı başımda bir adam belirdi. Sureti 20'li yaşlarda, ruhu sözünü dinletmeye alışık sert bir ebeveyn, tahminen 40'lı yaşlarında ve ezici hareketleriyle seni sana düşman etmeye yemin etse de garip bir güven cemberiyle sarıyor etrafını. İstemsizce çemberine adım atıyorsun, gidecek başka bir evin yok. Kaçıp gittiğin her yerde elsin, sonu yok hiç-bir yolun. Yolun sonunda ev yok, başının üstünde bir çatı yok. Kalbinin içinde ısınacak hiçbir köşe yok, tanımadığın yerlere sığınıyor, yaralı kalbin. Çaresizliğin esiri, kimsesizligin magduriyetisin sen.
İçine girdigim çember, beni köşeye şıkıştırdı.
İçine girdigim çember, bana bir çatı verdi.
Başımı sokacağım bu çatı beni ısıttı.
Kimsesizligime uzanmış bir el,
saçlarıma bırakılan bir öpücük,
kalbime okunmuş birkaç satır,
sesinde dinleneceğim,
yanında nefeslenip,
her uykumun sonunda üzerime kapanan kapıların açılmasına yetecek kadar güzel bir hayat umudu oldu.
En güzeli de neydi biliyor musunuz?
Içimdeki o küçük kız çocuğu ölmüş olsa da mezarının başında, benimle bekleyen adamın gözlerinde okuduğum gerçek benim ağlamayı bırakmama sebep oldu. Gözlerinde ne vardı biliyor musunuz?
Yarı yarıya toprak, yarı yarıya bal rengi gözleri mezarının içinde yatan kız çocuğunun da buruk da olsa gülümsemesini sağladı. Buruk da olsa kavuşulmuş bir ömürdü onlarınki. Ela gözlerinin içinde yıllar önce tehlikenin içinde el ele koştuğu çocuğu görmüştüm. Oyun arkadaşı, karşımdaki adamın gözlerinde yatıyordu. Bedeni büyümüştü, belki ruhu yaşlanmıştı ama gözleri çocuk kalmıştı. Bana ifadesiz baksa da mezarın içinde yatan küçük kız çocuğuna kayan bakışları büyük bir şefkate battı. Neredeyse ölmüş küçük kızı kıskanacaktım ki, soğuk elleri benimkileri sardı ansızın. Bana hiç bakmadı, ona hiç bakmadım ama beni ağladığım mezarın başından kaldırdığında tereddütsüz şekilde izlemiştim onu.

O adam benim kimsesizligimin limanıydı,
ama benim bir de kimsesizligim vardı. Beni kimsesiz yapanlar, kimsesiz koyanlar.

Bir kadın tanıdım, benim hayatıma bir kadın dahil etti.
O adam benim hayatıma, yaralı bir kadın soktu.
Ben o kadını tanıdıgımda o yaralıydı, hastaydı, çocuktu, ölüydü, hem maktuldu, hem katil. Hem cinayetti, hem kurban. Hem iyilikti hem kötülük. Hem şefkatti, hem zalim.

O benim annemdi.
Beni dokuz ay karnında taşıyandı,
bana hayat üfleyen, kendine ölümü seçendi.
Ben onu bulduğumda o ölüydü, karşımdaki kadın hiç kimse değildi ama aynı zamanda o kadar çok şeydi ki.. sahip olduğum, olamadığım, kaybettiğim her şeydi. Kazanmak istediğimse tek şey. İhtiyacım olan yegane şeydi belki, onun ölmüş kızını kıskanmak içgüdüsel bir şeydi. Çünkü o hayatıma dokunabilecek ikinci mucizeydi. Ölmüş kızına rağmen dokundu bana, sızladı tüm hücrelerim. Kayıplarına rağmen sevdi beni, sevilmemisligimden. Onu sevmek, ona bağlanmak o kadar kolay ki.. siz onu tanısanız emin olun, siz de çok seveceksiniz. Hayatımdaki varlığına teşekkür edip, yaralarının üstünde dolanmadan da var olabilirdim bir köşede ama onun annem olduğu gerçeği, benim öz annem olduğu gerçeği üstüme yürüdüğünde kimsesizligimin sızladığını hissetmemek elimde değildi ancak onun da gerçekleri vardı ve bu gerçekler benim onu anlamam icin yeterliydi.
Ben kimsesiz degildim,
O da sevgisiz değildi.
Ben terk edilmemiştim,
Onun da kızı ölmemişti.
Gecikmeli olsa da ben yeniden evlat olmuştum, o da anne.
Onun anaç tarafı ben hiç kimseyken de üstümdeydi ancak bu başkaydı.
Onda gördüğüm sadece ruhsal bir şey değildi. Bora haklıydı. Ben anneme beziyordum, kopyasıydım. Annem o kadar güzel bir kadın ki, inanın olmak isteyeceğim başka kimse yok bu hayatta.
Gözleri biraz ben, biraz da Bora.
Benim tümüyle yeşil irislerim olsa da onunkilere bal sürülmüştü. En sevdiğim iki insan aynı anda bana bakıyor gibiydi. İkimizin de siyah saçları vardı, onun bir de gamzesi vardı. Benim yoktu, benim gamzem oydu. Onun varlığını unuttuğu gamzesine melodi olmuştu varlığım, gözlerine ışık hayatına nefes. 22 yıl önce kaybettiği kızından sonra gamzesinin varlığından bihaber yaşadığını söylemişti. 22 yıl önce ölen olmamıştı ama şimdi bu değişiyordu. 22 yıl sonra beni evlat yaptıktan hemen sonra o ölüyordu.
Beni tekrar kimsesiz yapacak ve bir bu kadar daha yıl sonra tekrar dönmeyeceği kadar uzağa gidecekti. Bu gerçek zihnimde asılıyken parçalandığımı hissettim. Bu bir vedaydı, geri dönüşü olmayan. Annem bana "senin için yaşayacağım" dedikten birkac saat sonra diri diri gömülmek üzere bir mezarlığa götürülüyordu ve ben felç inmiş bedenimle kaskatı duruyordum öylece. Beni çocuk yanımın mezarında ağlamaktan çekip alan adama baktım, bakışlarımla yalvardım, beni alıp götürsün ya öldürsün ya da durdursun diye. Soğuk elleri bir kez daha ellerime uzandı ve bu defa bir başka mezarlığın yoluna birlikte girdik. Yanimda olan hangisiydi bilmiyorum, hepsine minnettardım.
Gözlerindeki çocuğa,
Ruhundaki sert ebeveyne,
Bedenindeki kitap karakterine.
Hepsine minnettardım,
hepsi kabülümdü.
Beni mezarlığa götürüp sakinliğimi koruyordu, zira ben girdigim mezarlıkta boş bir yeri kazıp olduğum gibi girerdim. O elime küreği verip, benden kimsesizligimi yok etmemi istemeseydi eğer...

Kurban Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin