Sessizlik...
Ölüm sessizliği.
Sağır eden devasa bir sessizlik.
Bembeyaz duvarları sarartan, gülümsemeleri kurutan, umudu titreten bir acı. Bora'nın zihninde kendine yer bulamayacak kadar kuvvetli sarsıntı, şimdi karşısında öylece duran yüzünde ifadesizlik, gözlerinde en karanlık, en derin uçurumlar barındıran sevdiği kadının bütün bedeninde sahneleniyordu. Alnında kan oturmuş bir çukur, dudaklarının kenarı ve dudakları tahriş olmustu. Dudaklarını kapatan beze rağmen, dişlerini dudaklarına gecirmis olmalıydı. Diş etlerine kadar, tüm disleri kanla kaplıydı
Ağzının içinin kanı, dudaklarını kapatmasına engel oluyor, yarı acık dudakları ve gözlerindeki ölü ormanlar, el ve ayak bileklerinde kızarıklıkla karşısında duran kadın, artık bakıyorsa da görmüyor gibiydi. Belki her şeyi, belki hicbir şeyi. Belki de en çok onu. Dışının suküneti içindeki ölü kuşlara çarpıyor olmalıydı. Tek gözünden akan yaş, yanagı boyunca ilerlemis, çenesinden atlayıp ayağına düşmüş ve orada yok etmişti kendini. Ayak parmaklarını içe gömdü. Bora onu büyük bir dikkatle süzüyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. En son uçurumun tepesinde bu kadar korktuğunu hatırlıyordu ama karşısında duran bu kadın şimdi ona sayısız uçurumdan düşmüş, hiçbirinden sağ çıkmamış gibi bakıyordu. Bu Bora'nın ellerini ayrı zihnini ayrı bağlıyordu. O odaya sahiden girmiş miydi? Ona ne yapmışlardı? Oldukça belliydi, çok netti cevaplar ama Bora kabul etmek istemedi. Edemedi. Ada üzerindeki ceketi avuçlamış, tüm gücüyle bedenini gizliyordu. Utandığından ya da korktugundan değil sesinin soluğunun işlevsiz kalışının ardından artık sadece bedeniyle tepki verebiliyordu. Yumruklarina harcadığı güç, onun feryadıydı şimdi. Avuç içlerine biriken kan gözlerinden taşıyordu. Bedeni yeni bir elektrik alımına kapılmış gibi titredigi sırada başını yavaşça arkaya çevirdi biraz. Tekerlekli sandalyesini tutan hemşire hala tepesinde dikiliyordu. Adanın işaretiyle hemşire Bora'ya döndü. Bora bey dedi sandalyenin uçlarını bırakmadan. Saat geç oldu, ziyaret saati çoktan geçti. Artık gitseniz iyi olur. Gitmeyecegim dedi Bora bir Ada'ya bir hemşireye bakarak. Yanında kalacağım. Adanın gözlerinden bir damla yaş daha bir diğerini takip ettiğinde hemşire tekrar konuştu. Bu bir şeyi değiştirmez Bora bey, siz artık Ada hanımın yanında da olsanız kilometrelerce uzağında kalırsınız. Kendisi oldukça yorgun düştü. Dinlemek istiyor, bu yüzden lütfen artık gidin. Bora bir iki adım yaklaşarak öfkeyle soludu. Ne yaptınız ona? Biz hiçbir şey yapmadık Bora bey, siz yaptınız. Giriş formunu yırtıp attığınız için normal şartlarda yeni bir sözleşme yaparız veya hastanemizden ayrılır hastalarımız ancak siz söz hakkınızdan feragat ettiğiniz için, kendisi hakkındaki kararları artık Ada hanım veriyor. Onun tercihleriyle yeni bir sözleşme yaptık ve onu uyguluyoruz. Hemşire ve Bora konuştuğu sırada Ada sessizce tekerlekli sandalyesini pencerenin önüne doğru ilerletmişti. Küçük pencereden görülen tek şey çok küçük bir alanda birikmiş kardı. Aklına gelen şeyle titrek bir nefes aldı Ada. Dag evindeki son mutlu anları hatırladı. Nefesini havaya bıraktığında cam bugulanmıştı. Buğulanan cama yavaşça elini yerleştirdiginde hala acıyan avuçları ve kollarını biraz zorlayarak da olsa küçük bir kalp çizmişti. Hemşire ile konuşan Bora durmuş onu izliyordu. Hemşirenin gözleri de istemsizce Bora'ya takıldı. Acı çektiğini görüyordu ancak elinden artık hiçbir şey gelmezdi. Her sey geri dönülmez şekilde paramparça olmuştu. O da odağını Ada'ya verdiğinde Bora camda çizili şeyle dengesini kaybettiğini hissetti. Camdaki kalbin üstüne sayısız çizik atmış, bin parçaya bölmüştü. Bora'nin kendi kalbine yaptıklarını anlatır gibi... konuşmuyordu belki ama sessizliği kelimelerinden daha çok can yakıyordu. Sessizliği böylesine sağır ederse, kelimeleri sakat bırakırdı. Biliyordu Bora. Daha acısı bir zamanlar tek varlığı kelimeler olan bu kızın evini yakmış, enkazin altında bırakmıştı ruhunu. Şimdi sessizliğe sahipti. Kelimelerin elini tuttuğu zaman Bora'nin kıyameti başlayacaktı işte. Hak ettiğini bildiği için kabullenmişti Bora. Yeter ki konuşsundu.
Ada pencerenin önündeki işini bitirdiği an sandalyenin kollarına iki kez vurmuştu. Bora bunun anlamıni sorgularken hemşire Ada'ya yöneldi ve sandalyesini ters şekilde kapının dışına yöneltti. Ada'nın sessizliği Bora'nin damarlarını yaktığı sırada duyulması güç bir tonda, cılız bir sesle sessizliğini bozmuştu Ada. Yönelttiği sözler hemşiresini hedef alıyordu ancak o an Bora çok daha acı bir gerçekle yüzleşti haliyle kendisine karşı suskunluk o an Bora için ikinci plana atılmıştı. Konuştuğumuz gibi tamam mı? Yarin da aynı saatte. Hemşire başını sallamıştı. Sonra Ada devam etti. Biraz dışarı çıkabilir miyiz? Hava almak istiyorum. Hemşire buna da onay vererek sandalyeyi biraz daha sürdüğünde Bora elleriyle burun kemerini sıktı. Alnını da sıkıntıyla sıvazladığı sırada sinirden gülmüştü. Bir dakika dedi. Bir dakika! Ardından bedenini Ada'ya doğru eğerek görüş açısını kendisiyle kapattığında iki eliyle birden sandalyesinin kollarını tuttu. Ada'nın elleri de sandalyenin kollarında olunca iki eli de Ada'nin elinin üstüne kapanmıştı şimdi. Ada kasılarak istemsizce bedenini kitlediginde maalesef kaçacak hiçbir yeri olmadığını fark etti. Ellerini onun hapsinden kurtarmak için canının acısını görmezden gelmeye kalktığında Bora iki elinin de baskısını arttırmış Adaya kaçma özgürlüğünü tanımamıştı. Bir süre daha pes etmeden ellerini kurtarmaya çalışsa da yenilgiyi kabul etmiş ve çırpınmayı kesmişti. Içi sızlayarak baktı Bora'ya. Özgür bırakması için yalvarır gibi duran bakışlarına Bora'dan izin çıkmamıştı. Ela gözlerini, yeşillerine odakladığında bütün hislerini en baştan okur gibi baktığını gördü Ada. Ardından gözleriyle beraber başını da oldukça yavaş bir tarzda iki yana sallamıştı. Hayır demişti... Gidemezsin... Ada dönüp ona tekrar neden diye bile soramamıştı. Bakışlarını yere sabitlediginde göz hapsinden kurtulmuştu. Bora tek elini Ada'nin elinden çektiğinde bir diğeriyle sandalyenin kolunu parmak boğumlarını beyazlatacak kadar sıkı tuttuğunu fark etmişti Ada. Hemşireye dönerek sordu Bora. Yeni anlasmanıza bakabilir miyim acaba? Verin bakayim şu formu? Hemşire sakince sandalyenin kolundan aldığı poşetten çıkardı formu ve Bora'ya uzattı. Bora tek eline aldığı formu okumaya başladığında gördüğü tek şey sayısız igne, kutularca hap ve her gün en yüksek ayarda elektrik odasında bir saat geçireceği yazıyordu. Bora buna inanmadı ancak bakışları sayfanın sonunda Ada'nin imzasıyla karşılaşana dek... elindeki kağıt avuçlarından kayıp yere düştüğünde bakışları eş zamanlı Ada'ya gitti. Ada'nın bakışları yerdeydi ve elleri de sandalyenin kollarını bırakmış yumruklarını bacaklarında dayamış, ellerini birbirine sarmıştı. Bora biliyordu bu tepkiyi. Korkuyordu Ada. Bora nefes alamadığını hissetti o an. Birisi ellerini boğazına geçirmişti sanki. Harap bir halde kızarmış gözler ve yüksek doz panikle Ada'nın bacaklarına sarıldı. Dizlerinin üstüne çökmüştü. Bedenen de zihnen de yıkım yaşıyordu. Ada dedi başını dizlerine yaslayarak. Bir sey söyle! Sana yalvarıyorum. Konuş benimle! Susma ne olur.. Dizinin dibinde kendini koyup ağlamaya başladığı sırada bir titreme almıştı Bora'yi. Zihni bulandı. Doğru sözcükleri bulamıyordu sanki. Benimle artık konuşmayacak mısın dedi sonra yeniden ona dönerek. Susacak mısın hep? Sesine hasret bırakarak mi vereceksin cezamı? Konuş Ada! Bir sey söyle! Ne olursa, ne istersen! Hadi güzelim dedi ve acıyla tuttu Ada'nin yüzünü. Oldukça nazik olmaya çalışıyordu ama korkusu onu hoyratlaştırıyordu. Adanın gözleri yavaş yavaş akmayı bırakmış, hızla sicim gibi iniyordu artık. Avuçlarının esaretindeki yüzünü ona değdirememek için o kadar büyük bir savaş veriyordu ki...bir şey yap Ada. Bağır, çağır, vur, küfret istersen sana yalvarırım susma dedi Bora can acısıyla. Söyle hadi senden nefret ediyorum de! De Ada! Bora o an bir gerçekle yüzleşti. Dilinden duymasa da zihni açık bir kitaptı o an. Bora'nin felaketini okurken sesi oldukça netti. Zihninden okuduğunu düşünüyordu Bora ancak o an tam da ona bakarak konuşmuştu Ada. Bırak beni! Bırak Bora! Ben tekrar etmeyecegim, sende bir daha asla bana dokunmayacaksın. Bu sırada bacaklarına sarılı Bora'yi silkelemişti öfkeyle. Bora dengesini kaybedip yere düştüğü sırada hemşire Ada'yı dışarı çıkardı. Dışarı çıktıkları sırada temiz hava Ada'nin yüzünü yakmıştı. Yüzünü döven rüzgar yaralarını sızlattı ve bu içinde biriken tonlarca şeyi ortaya saçtı. Onun yanındayken sıkmıştı kendini ancak şimdi kendini tutmak istemiyordu. Ben şimdi ne yapacağım? Bana bunu neden yaptın? Neden diye sayiklaya sayiklaya ağlamaya başladı. Ben bu kadar nefret edeceğin ne yaptım sana Bora? Tüm gücüyle bağırıyordu Ada, ama gücü o kadar az.. sesi herşeye rağmen o kadar az çıkıyordu ki... göğüs kafesinin patlamasından korktu. Ben bunu hak edecek ne yaptım? Ben senin benden nefret etmeni sağlayacak ne yaptım söylesene? Hemşire Ada'yi kliniğin önünde bırakmıştı. Görevine dönmüştü bile. Ada yalnız başına ağlıyordu dışarıda ama sesi sokağı bile çınlatıyordu. Bu sırada Bora düştüğü yerden güçlükle doğrulmuştu. Odanin kapısına doğru yavaş bir iki adım attığında Masal'la göz göze geldi. Bir süredir dikilmiş bakıyordu Masal ona. Ardından kaş göz işareti ile Bora'yı Ada'ya yönlendirdi. Sonra önden önden koştu Ada'nin yanına vardı Masal. Ada arkasında birinin varlığını hissedince irkildi. Korkma dedi Masal benim. Ada yavaşça başını salladı. Sonra yavaşça onu klinikten uzaklaştırmaya başladı. Usulca arkasını dönüp Bora'ya baktığında Bora sakin sakin uzaktan onları takip ediyordu. Bir süre sonra Ada midesinden yukarı bir şey çıktığını hissetti sanki. İnleyerek bağırınca Masal bir ağacın altında durdurdu sandalyeyi. Masal, git beni yalnız bırak dediğinde kendini yere attı bir anda. Sarsıla sarsıla ağladığı bir süre boyu ağzında biriken kan dışarı çıkmak için yalvarmıştı. Yanaklarından, çenesinden ağlaya ağlaya kan akarken bir dakikalarca kustu. Kan yüzünde birikip kuruyordu. Masal gidince iyice yalnız kaldı ve sandalyeye dönemedi. Bacakları hala tutmuyordu, bir gün tutar miydi ki? Nefesi kesile kesile denedi. Ayağa kalkıyordu ama adım atamıyordu. Bora yaklaştı ona. Belinden yakalayıp sandalyeye bıraktığında Ada birşey söylememişti ancak eğilip yüzüne dokunarak kanları silmeye kalktığında hırsla itti onu. Dokunma bana! Defol git başımdan Bora! Seni istemiyorum, sana bakmak, seni görmek istemiyorum! Öfkeli sesiyle konuştuğunda da eş zamanlı ayağa fırlamış ve yürüyeyemedigi için çamura düşmüştü. Bora ona elini uzattığında ses tellerini koparacak bir güçte bağırarak zorlukla da olsa ayağa kalktı. Gerekirse sürünürüm ama sana tutunmam bu yüzden çek elini! Ben o hatayı bir kez yaptım Bora. Sonunda ise...gördüğün gibi dedi ellerini iki yana açarak. Eserin nasıl Bora ha? Sence hakkıyla çekiyor muyum azabımı? Bana biraktiğin kabusları? Söylesene dedi Bora'nin göğsüne vurarak. Söyle! Neden susuyorsun Bora? Eserinle gurur duysana! Karşıma geçmiş duruyorsun, gülsene! Sonra sinirle güldü Ada. Yeterince acı çekmiyor muyum? Istediğin gibi değil mi Bora? Ne yapayım söyle? Söyle yapacağım! Hiçbir şeyin kalmadı, kaybedecek kimse yok! Sahip olduğum hiçbir şey yok! Senden başka kimsem yok! Sende yoksun Bora!
Varım Ada dedi. Ben varım! Buradayım! Biliyorum hiçbir anlam ifade etmez ama çok özür dilerim Ada, herşey için çok özür dilerim. İsteyerek değildi! Hiçbir şey isteyerek değildi, yemin ederim. Ada sakince dinliyordu onu ancak sustuğunda kontrolsüzce bağırdı. Mecburdun yani? Evet dedi Bora başını sallayarak. Beni buraya kapatırken mecbur muydun Bora? Ya formu yırtarken? Ya beni boğarken ha Bora? Hangisinde daha mecburdun? Söyle! Ada dedi Bora pişmanlıkla. Sevgilim, yapma nolur. Sevgilim yok dedi Ada gözlerini irice açarak. Bitti! Yok sevgilin! Sende bende çok iyi biliyoruz, ben hic bir zaman sevgilin olamadım senin. Başının belası oldum, nefret ettiğin oldum, elinin altındaki oyuncak oldum... şimdi kurban olma sıram geldi. Ben artık sadece bir kurbanım Bora. Başka bir şey değilim. Sustuğunda göğü yere indiren bir şimşek çaktı ve güçlü bir yağmur bastırdı. Ada güçlükle sandalyesine oturduğunda Bora arkasından koştu. Bekle! Ada, bekle lütfen! Boğuluyorum Bora, nefes alamıyorum artık! Rahat bırak beni dedi güçlükle Ada. Tamam, tamam nereye istersen gidelim ama böyle olmaz Ada. Üzerine birşeyler giymelisin, üşüteceksin. Hem akşamın karanlığı, insanlar diye sacmaladığında, Ada kaşlarını kaldırarak ona baktı. Ne olur dedi sonra. Ne olur Bora? Üşür müyüm? Hasta mi olurum? Ölür müyüm Bora? Hangisi korkuttu seni? Dur dur yoksa şey mi dedi birden aceleyle. Saldırırlar diye mi? Sence umrumda mı? Ben söyleyim değil! Senin de olmasın! Ardından sandalyeyi hızla sürmeye başladı. Özür dilerim Ada dedi Bora paramparça. Biliyorum ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyim yaşananları silemem. Sana yaşattıklarımın bir affı yok belki ama. Affı yok dedi Ada. Amasi da yok Bora. Özür diliyorsun. Bende özür diledim Bora. Bende çok özür diledim. Sen bana sırtını döndün, benim sesim bile çıkmadı. Peki ben sana ne yaptım Bora? Evli olduğumu gizledim. Aylarca bosanmaya çalıştığım adamın varlığı yüzünden bana çektirmedigin şey kalmadı. Beyimiz aska inanmıyormuş, gururu kırılmış.. ıhanete uğramış. Peki ya ben Bora? Sana yazıksa ve ben şeytansam geldiğimiz noktada sen kimsin peki? Bora susmuştu. Ada susmuştu. Kliniğin önünde öylece dururlarken Ada birden bire konuştu. Öyle zavallıyım ki... sen bana ne yaparsan yap, yine aşığım, yine seviyorum. Yine sana sığınmak istiyorum. Sen varken başka hiç kimseye ihtiyacım yok gibi. Ama sen yoksun işte, ben bunu kabul edemedim. Senden korksam bile... benden korkuyor musun dedi Bora sözünü keserek. Hayır dedi Ada. Senden korkmuyorum, en kötüsü de ne biliyor musun.. kendimi seninleyken o kadar âciz, o kadar değersiz hissediyorum ki... sen olmasan da fark etmez ne yazık ki başıma gelen herşeyi hak ettiğimi düşünecek kadar acımasızım kendime. Bu yüzden bana yaşattıklarına sesimi çıkarmıyorum. Etimi kemiğimden ayırsan da sana dur demeyeceğim. Bana istediğini yapabilirsin, için rahat olsun tamam mı? Sadece dedi durarak. Bana dokunma. Yani demek istediğim hiçbir anlamda dokunma! Beni sözlerinle öldür Bora, dilersen gözlerini kullan ama asla ellerini değil, çünkü ellerini çok seviyorum. Onlar olmasın sebebim, olur mu dedi ve hızla klinikten içeri girdi. Bora da arkasından kliniğe yöneldiğinde Ada çoktan odasına girmiş ve yatağına uzanmıştı bile. Gözlerini kapatıp Bora'nin varlığını yok saymaya çalıştığı sırada Bora kendini yatağın karşı tarafındaki koltuğa bırakmıştı. Bir süre zemini izlediğinde yavaşça Ada'ya yaklaşıp saçlarına dokundu. Korkak dokunuşu saçlarında dolaştığı sırada Ada gözlerini açtı. Dik bakışlarıyla karşılaştığında elini çekti Bora. Sabah olduğunda klinikten ayrılacağız dedi. Bu buradaki son gece. O anlaşman umrumda bile değil Ada. Tüm o şeyler, hiçbiri yaşanmayacak. Izin vermeyeceğim. Ada iç geçirerek yatakta doğruldu. Bu karar artık sana ait değil Bora. Ben burada iyiyim, burada kalacağım. Hicbir yere gitmeyeceğim. Seninle hiçbir yere gelmek istemiyorum. Ada sakince konuştuğunda Bora acıyla kasıldı. Burası artık güvenli değil Ada. Burada kalamazsın. Seni koruyamam burada. Ada yüzünü sıvazlayarak gergince konuştu. O zaman koruma Bora. Dünden razısın zaten bana zarar vermeye. Cümlesini bitirdiği sırada ona baktı Ada. Bora'nin yüzünde dehşet vardı. Burası beni öldürür, haklısın ama senden korur. Burayı terk edersem beni senden kim koruyacak? Hiç kimse! Bu yüzden bunu tekrar tartışmayacağım, ben burada kalıyorum. Burayı seviyorum Bora, artık seviyorum. Ve bil diye söylüyorum burada ölmek istiyorum. Bu duvarların ardında öleceğim ben, sana o gün de söyledim. O gün için hiç sızlamadı. Şimdi değişen ne? Acıdın mi bana? Acıma Bora, bana acıma. Hadi iyi geceler diyerek arkasını döndü ve gözlerini kapattı. Bora o uyurken bir süre onu izledi. Sonra onun yaptığını yaptı. Ada'nin günlüğünü aldı. Kendine boş bir sayfa buldu ve masanın üstündeki kalemle bütün gece gözünü bile kırpmadan aynı şeyi yazdı. "Bora Ada'yı seviyor."
Gece yarısı, daha gün henüz ağırmadan Ada iniltiler ve sayıklamalar içinde yarı yarıya açtı gözlerini. Şimdi odanın tavanını ve birkaç şeyi daha bulanık görüyordu. Nerede olduğunu algılayamıyordu. Yeniden kapattı gözlerini. Bedeninin titrediğini hissetti. Dudaklarının kuruduğunu hissetti. Boğazı da kuruydu. Göğüs kafesinde bir yangın vardı sanki, boğazına hatta başına kadar sıçrıyordu. Gözlerini açık tutamıyordu. Birkac kez sarsıla sarsıla öksürdüğünde Bora'nin bakışları onu buldu. Korkuyla ona doğru atıldığında günlük bir gürültüyle yere düşmüştü. Yanina varıp ona uzandığında şefkatli bir tonda Ada dedi. Güzelim, iyi misin? Ne oldu? Şefkatli bir ses Ada'nın zihnine sizdığında Ada kısık sesiyle yeniden sayıkladı. Anne? Anneciğim! Kurtar beni, nolur! Bende senin yanına gelmek istiyorum. Bora titrekçe ona baktığında yavaş yavaş anlıyordu durumu. Rüyasında annesini görüyordu. Kollarına dokundu önce. Sıcaktı. Ardından yüzüne dokundu. Sıcaklık şimdi daha fazlaydı. Elini yüzünden çekmeden önce Ada gözlerini açtı. Hemen ona dokunmayı kestiğinde Ada uzanmıştı ellerine. Bora kaşlarını kaldırarak Ada'ya baktığında gözleri ıslak, sesi titrekti Ada'nın. Bedeni yanıyordu, ter basmıştı alnını. Saçları da su gibiydi. Uyuduğu sırada biri onu cehenneme atmıştı sanki. Ada güçsüzce tuttuğu Bora'nin ellerine sarılarak kırık sesiyle konuştu. Bora beni anneme götür, lütfen dedi. Bora acıyla yutkundu ve can çekişen ifadesiyle. Götüremem birtanem dedi. İstesem de götüremem. Ada bunu hemen kabullenmişti. Biliyordu olmayacağını. Sence annem beni tanısa sever miydi dedi tekrar. Çok severdi dedi Bora. Seni tanıyıp da sevmeyecek kaç insan var ki bu dünyada? Sen varsın dedi Ada hemen. Başka birisine gerek yok ki. Zaten tüm dünyaya yeter senin sevgisizligin. Annem ya da babam hayatta olsaydı belki üçünüz birlesirdiniz ama sadece sen varsın. Ve bu yetiyor. Fazlasını kaldıramam zaten, bunu da kaldırdığım söylenemez. Kabullendim sadece. Sonra düşündü biraz. Bir soru daha dedi parmağını kaldırarak. Konuyu değiştirmişti aniden. Bana annemi anlatır mısın? Mantıken Bora'nin bunu bilmesine imkan yoktu ancak biliyordu. Biraz düşüneyim dediği sırada Ada ilgiyle ona bakıyordu. Konuşmaya başladığı sırada Bora küçük bir not geçmeyi ihmal etmedi. Anlatırım ama sadece tahmin, sende biliyorsun ki bunu bilmeme imkan yok. Tamam dedi Ada hemen başını sallayarak.
Aynı senin gibi uzun siyah saç dediği sırada gözleri Ada'nin kısa saçlarına gitti. Gözlerini hızla açıp kapattığında tekrar konuştu. Siyah sacları vardır, seninkiler gibi dedi hizla. Bu kısmi çabucak geçtiğinde daha rahat şekilde devam etti. Bembeyaz bir teni vardır. Sana benziyordur Ada, ya da sen ona. Evet başka dedi Ada ilgiyle. Zihninde annesinin resmini çizmeye çalışıyordu. Yemyeşil gözleri, dudaklarının kenarında gülünce belli olan gamzesi vardır. Gözleri de benimkiler gibi mi? Belki biraz da benimkiler gibi dedi Bora dudaklarını bükerek. Yeşil veee bal karışımı gibi mi dedi belli belirsiz gülerek Ada. Evet, onun gibi dedi Bora. O da Ada'nin gülümsemesine gülmüştü. Güzelmiş dedi sonra Ada. Sen daha güzelsin dedi Bora. Cık dedi Ada hemen kaşlarını çatmıştı. Benden güzeldir, zaten ben çirkinim. Çok kişi var benden güzel. Kimmiş bakayım o, isim ver dedi hemen muzipçe Bora. Tuğçe dedi anında Ada. Sonra hemen hanımı ekledi köşeye. Hanım yok sadece Tuğçe dedi Bora. Ardından elini alnına koydu Ada'nin. Evet dedi ürkütmeden. Hastalıktan havale geçiriyorsun belli oldu. Zira ultra saçmaladın. Hayır dedi Ada direterek. O böyle sey. Durdu. Nasıl derler dedi sonra. Kadın gibi kadın. Bakımlı, güzel, cekici. Ben dedi sonra. Yine duraksadı. Biraz böyle çocuk gibiyim, ne bileyim.. bende hiçbir sey onunki gibi durmuyor. Topuklu ayakkabı bile komik durmuştu. Bak sen? O ayakkabıları ona özendiğin için mi giydin? Kıskandın mı Ada? Sadece merak etmiştin, bende nasıl duracak diye. Olmadı bana, neyse gerek yok zaten dedi konuyu hızla kapatarak. Sonra Bora'nin elini cekistirerek yanağına koyduğunda Bora da onunla beraber küçücük yatağa sıkışmıştı. Avucunun içine yanağını yaslayip gözünü kapatınca Ada yorgun sesiyle konuştu. Bana sarılmak zorunda değilsin ama biraz böyle durabilir miyim? Lütfen dediğinde Bora'nin sessizliği bir cevap olmuştu. Uzanıp alnını öpen Bora sessizce mırıldanmıştı. Birşeyler yapmalıyız Ada, iyi değilsin. Gerek yok dedi Ada uykulu uykulu. Böyle yeter dediğinde sustu Bora. Birkaç dakika sonra tekrar bir iniltiyle pozisyon değiştirdiğinde Bora'nin elleri serbest kalmıştı. Aceleyle odadan çıkıp kliniğin mutfağını buldu. Gece yarısı döke saça bir bez ve kova aramaya başladığında uykularından uyanan hastalar odalarından dışarı fırlamış korkuyla fısıldaşıyordu. En nihayetinde görevli sert bakışları ile koridorda göründüğünde sesi takip ederek mutfağa yöneldi. Bora onu gördüğünde panikle özür diledi. Üzgünüm, uyandırmak istemedim. Ada hastalandı, ben o yüzden bir bez bir de kova arıyordum diyerek anlattı kendini. Görevli ifadesizce banyoya yönelip istediklerini getirdiğinde herkes de onunla beraber odasına dönmüştü. Bora'nin teşekkür etmeye fırsatı bile olmamıştı. Bunu düşünmeden hızla elindekilerle odaya döndüğünde Ada yatak örtüsünün içinde kaybolmuştu. Kovayı yere bırakıp bezi de içine koyduğunda uzanıp Ada'nin üstünü açarak saklandığı yerden çıkardı onu. Ada dedi sondaki a'yı uzatarak. Ne yaptığını sanıyorsun? Üşüyorum Bora bey siz ne yapıyorsunuz dedi Ada hemen. Çıkar başını, hadi! Böyle olmaz! Iyilesmezsin böyle. Ada yattığı yerden omuz silkmişti. Ada dedi Bora tekrar. Beni zorlama, lütfen! İtaat et, yoksa mecburen yapacaklarım seni mutlu etmeyecek. O kelimeyi kullanmayın dedi Ada buna takılarak. Neden dedi Bora hemen. Korkunç bir kelime çünkü. Nesi korkunç Ada dedi bir yandan da onu konuştururken üstündeki örtüyü açmıştı. Ada o an ki dalgınlıkla fark etmedi bunu. Beni savunmasız hissettiriyor dedi Ada. Bora bu sırada üzerindeki tişörtü çıkarmıştı Ada'nin. Pantolonuna el attığında onu da bir çırpıda çıkardı. İç çamaşırlarıyla kaldığını fark eden Ada ne yaptınız Bora bey derken hızla örtüyü üzerine çekti. Bora tekrar kaldırdığında bakıştılar. Iyileşmen için dedi sonra ellerini tutarak. Tabi ya dedi Ada umarsızca. En son bunu dediğinizde neler olduğunu gördük dedi ancak onu dinleyerek kıpirdanmayı kesti, zorluk çıkarmaktan vazgeçti. Yüzüne acının gölgesi oturduğunda Bora bunun hastalıktan dolayı olmadığını iyi biliyordu. Ada'nin teslimiyetinin altında çok daha farklı sebepler vardı. Gözlerinde görüyordu. Çaresizlik ve mecburiyet. Belki biraz hiçlik. Bunların tamamı onu kafese kapatıyordu. Bu kafes galiba onun avuç içiydi. Bir-kac saat önceki hırçın kız yoktu şimdi karşısında, korku doluydu. Bora düşünmeyi bırakıp kovaya eğildi ve bezi ıslatarak Ada'nin alnına koydu. Buz gibi soğuk Ada'yı titretmiş ve soğuktan ağlamıştı Ada. Çok soğuk diye mırıldandığında hırçınlık edip başka bir şey söyleyecek ya da cesaret edip bezi atacak gücü bulamamıştı. Bora onun söz dinlemesiyle kollarındaki yaralara göz gezdirdi. Sonra boynundaki büyük morluga.. ardından belindeki derin yanığa.. burası ona neler yapmıştı? Ne zaman olmuştu bütün bunlar? Bazıları dedi Ada onun nereye baktığını fark ederek. Aylardır var, bazıları da dünden kalan. Odadan çıktıktan sonra oluştular. Ve sen dedi Bora öfkeyle bunu bile bile her gün bunu tekrar etmek istedin öyle mi? Amacın neydi? O imzayı atarken amacın neydi? Acı cekmek dedi Ada. Yeterince çekmiyordum. Buna nasıl karar verdin? Ya da söyle sorayim. Daha nasıl acı çekmeyi bekliyorsun? Amacın kendini öldürmek mi? Durdu sonra. Tabi ya dedi Bora. En başından beri öyleydi, yoksa neden uçurumdan atlayasın değil mi? Amacım sadece affedilmekti Bora ama olmayacağını gözüme soktuğun için vazgeçtim ve artık sadece ölüme odaklıyım. Burada da orada da yeterli acıyı çekene kadar durmayacağım. Ada, sinirleniyorum dedi Bora dişlerini sıkarak. Öyle mi? Peki ne yapacaksın? Sinirlensen ne olacak Bora? O gün ki gibi boğacak mısın? Tam Bora hiddetle cevap veriyordu ki kapı çaldı. Ada başını kapıya döndürüp gel dediğinde Masal içeri girmişti. Elinde üstünde mum dikili küçük bir kek vardı. Ee dedi duraksayarak. Aslında dün yapmam gerekirdi, akşam yapmak istedim ama malum pek mümkün olmadi, şimdi de vakti geçti. Yine de iyi ki doğdun Ada. Sen bu klinikte sahip olduğum en güzel şeysin, biliyorum burada mutlu değilsin. Bende başka bir şekilde tanışalım isterdim ama yine de seni tanımak çok güzeldi. Seni çok seviyorum dedi ve keki Ada'nin avucuna bıraktı. Masal dedi Ada gözleri dolu dolu. Teşekkür ederim, benim aklimdan tamamen çıkmıştı, zaten ben kutlamam uzun süredir bugünü. Yine de sağ ol dedi ve kısa bir an keki bırakacak bir yer aradı. Bora keki ondan aldığında Ada ayağa kalkıp Masala sarılmıştı. Bora ise arkada durumla yüzleşiyordu. Ada'ya doğum gününü hiç sormamıştı, hiç kutlamamışlardı. Bilmiyordu Bora. Üstelik doğum gününde onu öldürmeye kalkmış bir de üstüne onun şok odasına girmesinin sebebi olmuştu. Sevdiği kadın doğum gününde yüksek doz elektrik yemişti, onun yüzünden. Ada Masal'a sarılmayı bırakmıştı. Masal heyecanla hadi üfle dedi gülerek. Dilek tutmayı unutma dedi hemen sonra. Şey dedi Ada duraksayarak. Benim yerime sen üflesen olur mu? Hem benim dileyecek bir şeyim yok galiba dedi Ada umursamazca. Olmaz dedi Masal direterek. Mutlaka vardır istediğin bir şey. Peki dedi Ada kabullenerek. Keki Bora'dan alip üflediginde Masal coşkuyla alkışladı ve sizi yalnız bırakayım deyip ortadan kayboldu. Ada elinde kekle öylece kalakalmıştı. Ardından bir köşeye bırakıp yatağına döndü. Bora tekrar bezi alnına bıraktığında sordu. Hiçbir şey dilemedin değil mi dedi. Ada ise sadece benim hayatımda dileklere yer yok diyerek cevap vermişti. Peki öyle olsaydı, ne dilerdin diye sordu Bora. Sevgi dedi Ada. Birazcık sevilmeyi dilerdim. Sevilesi birisi olmasam bile...herkes biraz sevgiyi hak etmez mi dedi sonra. Eder Ada dedi Bora. Herkes biraz sevgiyi hak eder, sense herkesten çok. Ada buna karşı birşey söylememişti. Bora bunu sorguladığında ise ben çok konuştum Bora, olması gerekenden fazla sesim çıktı. Susmak istiyorum demişti. Sessizlik karanlığı büyüttü ancak belli bir saatten sonra ışık açmak yasaktı klinik kurallarına göre. Bora kekin üstündeki mumu tekrar yaktığında Ada'nin aylarca yalnız başına ve karanlıkta korkuyla uyuduğunu unutmuş gibiydi. Sessizlikte oturdukları bir süre sonunda Bora unutmuş gibi telaşla ışıkları yaktı. Ardından Ada'yı sarstı hafifçe. Ada, kalk! Bez ise yaramıyor. Duş almak zorundasın. Geçmeyecek yoksa. Ada kalkmadı. Duş almak istemiyorum, geçmesin dedi. Alacaksın Ada, duş alacaksın! O duşu alacaksın dedi ve söz hakkı tanımadan üstündeki örtüyü çekip attı. Kolundan da çekiştirdiginde Bora sabrının son demlerini yaşıyordu. Ada yataktan düşmekten son anda kurtulduğunda ayağa dikilmişti ve Bora tarafından sürükleniyordu. Bileğinden tutmuş hızla çekiştiren Bora, odadan çıkıp kliniğin merdivenlerine yöneldiğinde yavaşlamıştı. Onu boğmuş olduğu banyoya götürüyordu yine. İçten içe o anı temizlemek istemişti ama Ada'nin bu duruma tepkisini bilemedi. Nitekim Ada durumu fark ettiğinde çığlıkla geriye kaçmış ve geriye doğru sarsak adımlarla koşmaya çalışırken hırıltılı nefeslerle beraber ağlama tutturmustu bile. Aşağı kata inmeden Bora tarafından yakalanmıştı. Hâlâ yeterince güçlü değildi bacakları. Bora onu tek seferde kol altlarından tutup ayaklarının zeminle bağlantısını kestiğinde Ada hıçkırarak bırak beni demişti. Bırak! Oturmayacağım. Oturacaksın diye diretti Bora. Oturmayacağım, Bora! Oturamam! Dus almak zorundasın Ada, oturacaksın dediğinde Ada'yi bıraktı ve küvetin suyunu açtı. Ada serbest kalınca bir çırpıda kapıya yöneldi ancak kapıyı kilitlemişti Bora. Ada ağlaya ağlaya kapı kolunu zorladı bir süre. Olmayacağını fark ettiğinde, kapının önüne yere çöktü. Bora ona baktı ve bağırdı. Ada, buraya gelir misin? Gelemem. Neden burası Bora? Başka birini kullanalım, çok banyo var. Canım burayı istiyor dedi Bora umursamazca. Ada bunu duyunca daha sesli ağlamaya başladı. Ellerini ağzına kapatmış, nefes almak istemez gibi kalakalmıştı orada. Ada dedi Bora tekrar. Üzerini çıkar ve buraya gel! Hemen! Hayır dedi Ada hemen. İkisini de yapmayacağım. Utanıyorum de tam olsun dedi Bora. Bana dokunmani istemiyorum dedi Ada. Aklındaki gibi birşey yapmayacağım, rahat olabilirsin dedi Bora hemen. Ardından Ada'ya yaklaşarak onu kaldirmis ve tek seferde dolu küvete bırakıvermisti. Üzerini çıkarmakla uğraşmadı. Ada kendini suyun içinde bulunca, boynuna kadar çıkan sudan ürkerek çığlık atmış ve suyun içine çırpınmıştı çıkmak için. Bora tarafından önce ellerinin hareketi durduruldu, sonra sesi. Ellerini ellerinin üstüne kapatmış, durulunca da avucu dudaklarına inmişti. Dur artık diye kükreyince Bora, Ada irkilmişti. Sessizleşip daha kısık sesle ağlamaya devam ederken Bora ellerini çekmişti. Cılız sesiyle bağırma demişti Ada. Artık bana bağırma, yalvarıyorum. Eliyle gözyaşlarını sildiğinde daha sakin ama daha üzücü bir tonda niye oturttun beni buraya, yine mi boğacaksın demişti. Bora tam üstünü çıkarıyordu ki durdu. Hayır dedi daha sonra. Eğildi Ada'yla aynı hizada durdu. Sadece duş almana yardım edeceğim, başka birşey yok tamam mı? Korkma. Güven verir gibi iki elini birden tuttu ve iki avucuna da minik bir öpücük bıraktı. Gözlerindeki korku parildamaya devam etse de başını sallamıştı Ada. Bora yerden kalktı ve küvete geçmeden önce dolaptan birkaç şey çıkardı. Bu sırada Ada onu büyük bir dikkatle izliyordu. Muhtelemen su yaralarını sızlatacaktı Ada'nın, küvet zaten kabuslarinin sebebi... varlığı da onu tedirgin edecekti. Suyun altında ve yarı cıplakken üstelik.. bu yüzden ışıkları kapattı. Mum yaktı. Daha önce dolaba saklamış olduğu ve dikkatini dağıtıp, sakinleştirecegini düşündüğü birkaç oyuncağı avucuna toplayıp yavaşça suya bıraktı. Ada refleksle başını tutup irkilerek gözlerini kapattı. Bir süre sonra gözlerini açtığında küçük çocukları banyoya sokmak icin yapılmış oyunlardan biriyle karşı karşıya olduğunu fark etti. Oyuncak ördeği eline aldığında Bora'ya baktı. Bora onu izliyor ve gülümsüyordu. Yaptığı şeyin mantıken saçma olduğunu biliyordu ancak Ada'nin hoşuna gideceğinden emindi. Nitekim öyle olmuştu da. Ada ördeği karşısına alıp bakıştıgı sırada Bora biliyordu zihninde onunla konuştuğunu, ona ağladığını. Üstünü çıkarıp eşofmanla kaldığında küvette Ada'nin arkasında yerini almış, Ada'nın sırtını kendi göğsüne yaslamıştı bile. Ada Bora'nin arkasındaki varlığını hissedince kasılarak küvette kaydı biraz. Yanlış hareket sonucu çenesine kadar suya batınca korkuyla doldu gözleri. Kısık bir korku nidası bıraktığında Bora tek elini beline yerleştirmiş diğeriyle de alnını tutarak Ada'yı sarmıştı. Hırıltılı nefeslerle kalbi sıkıştığı sırada Ada'nın, göğsü çırpınıyordu. Bora'nin desteğiyle dengesini bulduğunda avuç içleri suyun içinde küvetin zeminine dayalıydı. Bora kol altlarından tutup, ardından kendi kolları Ada'nin boynuna doladığında kısa bir korku dalgası daha yaşadı. Ben seni tutuyorum tamam mı dediğinde Ada kabullenişle salladı başını. Ve bıraktı kendini hem kafes hem özgürlük tanımını yapan kolların arasına. Tutuşu kaçmasına el vermeyecek kadar sıkıydı ancak silik bir güven hala barınıyordu orada. Her şeye rağmen... Boğazına kadar suyun içinde olduğunu düşünmeden bir nefes aldı Ada. Titrek nefesi havaya uctugunda çıkabilir miyiz diye sordu. Bence dedi. Kekeliyordu. Yeterince kaldık. Bakayım dedi Bora ve anında alnından öptü Ada'yı. Hâlâ sıcaksın. Yeterince kalmamışız dedi Bora sakince. Geçince sıcaklık, çıkacağız ama değil mi diye sordu Ada korkakça. Çıkacağız Ada, korkma. Sana zarar vermeyeceğim. Sana zarar vermem Ada. Ardından Bora telefonundan müzik açıp korkuyu dağıtmak istedi ancak açtığı şarkı Ada'nin yaralarını tetiklemisti. Yüzü acıyla kasıldı ve sessizce ağladı Cem Adrian usulca "aldım, sardım, sarıldım ona...dedim ki artık hiç korkma" dediği sırada... Bora bunun farkındaydı ama ses çıkarmamıştı. Tek yaptığı ayaklarıyla suyun altından Ada'nin ayaklarını yakalamak olmuştu. Ayaklarının üstüne onunkileri çıkardığında Ada ses vermedi. Bora lifi eline alıp Ada'nin yaralarına sürdüğü sırada Ada dişlerinin arasından inilti bıraktı. Sızlıyordu. Lifi kenara bırakıp sabunu eliyle yedirmeye başladığında yavaşça yaraların üstünden öptü. Dudakları omzunda, boynunda, sırtında, belinde, karnında gezdi. Yavaşça Ada'yi kendine çevirdiğinde diz kapaklarından öptü. Bu sırada Ada dişlerini dudaklarına geçirmiş, ellerini yumruk yapmıştı. Şarkıyla Bora'nin ona söylediklerine kulaklarını kapatmak kolaydı ancak iş eyleme döndüğünde Ada kaçamıyordu. Şimdi yaşananlar zihnine sızıyordu. Ölü hücrelere asit döküyordu dokunuşu, yakıyordu. Bu küvet şimdi cehennem cukuruydu sanki ve o bir celladın elinde kan döküyordu. Yaralar dokunuşla kalbe mühür vuruyordu. Sanki bir başkasına ya da hayata yasaklar gibi. Elinde hapsolduğu cellada aşık olduğunu söylese, yargılanır mıydı? Şimdi hissettikleri değişkendi. Hem sonsuza kadar bu şefkatle yaşayacak kadar mutluydu, hemde kendini gerçek bir tutsak gibi hissediyordu. Özellikle tutuşu bu kadar keskinken. Bu düşüncesini dile getirdi Ada, içinde tutarak yaşayamazdı, çünkü neyi neden yaptığını bilmek istiyordu. Belirsizlikle yeterince savaşmıştı. Verdiği kayıp yeterdi. Bora, kaçmayacağıma söz verirsem beni bu şekilde tutmayı bırakır mısın? Korkuyor musun Ada? Hayır ama garip hissettiriyor diye ona döndüğünde Bora sorgulamadi ve eliyle cenesindeki yarayı okşadığı sırada yavaşça ona yaklaştı. Ada yaşanan şeyi anladığında kaçmaya vakti kalmamıştı. Bora cenesindeki elini sıkarak Ada'yi sersemlettigi sırada dudaklarını da onunkilere kapatmıştı. Ada basta ona karşılık vermedi ancak bir süre sonra durumu idrak ettiğinde öpücüğü karşıladı sakin ve nazik bir edayla. İkisi de kontrolsüzce eğildiğinde yavaşça suyun içine gömüldüler aynı o gün ki gibi. Farkı, birliktelerdi. Farkı, öpüşme yüzünden ekstra bir nefes darlığı yaşadı Ada. Öpüşmeyi bıraktıklarında Ada suyun dibinde, Bora'nin görüş açısını kendisiyle kapladığını gördü. Alınlari birbirine değdiğinde Ada hırıltılı bir nefes sonucunda su yuttu. Bora bunu fark ettiğinde daha fazla zarar görmeden onu yüzeye çıkardı. Küvetten inip onu bir pembe bir havluyla sardığında kucaklayarak çıkarmıştı küvetten. Alnını tekrar öptüğünde derin bir oh çekmişti başını onun boyun girintisine saklayarak. Ardından onu porselen bir bebek gibi odaya bıraktığında banyoya dönüp saç kurutma makinesini almıştı eline. Koltuğa oturup Ada'yi da dizinin dibine oturtunca başladı saçlarını kurutmaya. Isı yüzünden yandığı sırada Ada ona dönerek yakma demişti. Bora tamam dedi. Yakmam. Kurutmasi bitince saçlarını taradı Bora. Bir yandan da sürekli öpüyordu saçlarını. Sonra durdu. Bir daha kesme saçlarını dedi. Uzasınlar, sonra bir daha kesme. Onları çok seviyorum ve hep öpeceğim. Hep seveceğim, ne olursa olsun. Senden de onlardan da vazgeçmeyeceğim. Tamam dedi Ada. Kesmem. Diğerleri için birşey söylememişti. Sonra saçlarını toplamak istedi ama bir türlü beceremedi Bora. En sonunda tüm sacları toplamayı bitirdiğinde yerinden kalkıp Ada'nin karşısına geçti ve fotoğrafını çekti. Ada'ya gösterdiğinde Ada kaşlarını çatmıştı. Bora bey bu ne diye sorduğunda ekrandaki sacları bir bebek gibi tepeden yukarıya doğru toplanmış Ada'ya bakıyordu. Yakından çektiği için gözleri olduğundan büyük çıkmıştı. Telefonu bırakıp Ada'ya sarıldı aniden Bora. Ada şaşırmıştı. Bora sarılmayı kestiğinde kenara bırakmış olduğu telefonuna bir bildirim geldi. Bilinmeyen numaradan gelen bir ses kaydıydı. Bora korkuyla doldu. Aklına gelen başına gelmezdi değil mi? Ada sordu. Ne olmuş? Kimden gelmiş? Bora birşey söyle! Bilmiyorum dedi. Tanımadığım bir numara, ses kaydı atmış. Aç dedi Ada gergince. Bora çaresizce dedigimi yaptı ve odayı birkaç hışırtının ardından Elifin telaşlı sesi doldurdu. Dayı! Dayı! Yardım et! Burada bir adam var, çok korkunç. Beni öldürecek! Sonra duraksadı. Dayı dedi daha sakin. Adam Ada ablayı istiyor. Buraya sakın gelme, Ada ablayı ona sakın verme. Bu adam onu öldürmek istiyor. Beni kurtarmak için yapman gereken bu ama bunu yapma. Bırak beni, öldürsün. Hem annemi çok özledim, yanına gitmiş olurum. Ada ablam sana acını unutturur. Dedemi ve anneannemi sen teselli edersin. Sakın gelmeyin. Ada ablam yaşasın dayı, beni seviyorsan sakın gelme. Elifin sesi kesildiğinde yerini Ufuk Akça aldı. Bana yaptığın oyunun sonucunu görüyor musun evlat dedi hırıltıyla. Sana son bir sans daha veriyorum. Onu da şu saçma aşkın ve gençliğinin bir hatası olduğunu düşündüğüm için. Küçük Elifi duydun sonlara doğru saçmaladı ama mesaj net. Elif yaşasın istiyorsan Adayı bana vereceksin. Ya Ada ya Elif! Seçim senin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.