Rüzgâr usul usul esiyordu, yaprak bile oynamıyordu. Kuş uçmuyor, yoldan tek bir araba bile geçmiyordu. Nefes sesi bile yoktu. Ada zaten gözlerini yummuştu. Bilinci ya kapalıydı, ya da pes etmişti. Karanlığı bekliyordu. Yüzü gibi, bedeni de kan gölüydü. Bora bile kendi nefesini duymaz oldu. Birlikte ölseler ne olurdu? Çok mu yanlış olurdu? Günah mı işlerdi? Sen dedi günah işliyorsun Ada, doğarak işlediğin sevabı ölerek günaha çeviriyorsun. Varlığının nefesi bu dünyada kendine yer bulamazsa, ruhumu değil bedenimi al yanına yalvaririm. Ruhum zaten seninle gelecek. Bedenimin bir mezarı olsun, sahipsiz kalmasın. Sahipsiz, kimsesiz bırakma beni lütfen... Bora hıçkırarak ağlıyordu. Nefesi kesik kesikti. Düşünemiyordu. Tek istediği burada böylece ölmekti. Ada dedi boğuk sesiyle. Ada, yapma ne olur yapma. Bak o savaşa bir kez girdin, iki kez öldün Ada tam iki kez öldün. Üçüncü olmayacak demiştin, başına bela olacağım uzun süre demiştin. Neden hiçbir sözünü tutmuyorsun Ada, neden? Bir anlığına gözü karardı, sarstı Ada'yi. Ada gözlerini açmadan dişlerini sıkarak inledi. Bora anında ne yaptığını fark edip tedirgince konuştu. "Özür dilerim, özür dilerim Ada özür dilerim." Neden dedi neden benim lanet olası bedenime hiçbir halt olmuyor da hep sen inciniyorsun, neden? Eğer sana bir sey olursa kendi beynimi dağa taşa vura vura patlatmazsam ben değilim. Bora saçmalıyordu, farkındaydı ama çaresizlikten duramıyordu da. O sırada evin içinden Elifin sesi geldi. Dayı, dayıcım nerdesiniz? Gelsenize. Koşarak bahçeye yöneltti Elif adımlarını. Bora boğuk sesiyle bağırdı. Gelme, kal orada. Dayıcım çıkma dışarı. Evde kal, sakın gelme. Elif korkmuştu. Dayısının sesi niye öyle geliyordu? Kötü, ağlamış gibi.. Dayı ne oldu birşey söyle dedi Elif cama yaslanmış, küçük elleriyle vuruyordu. Bora başını yavaşça ona çevirdi. Gözleri dolu doluydu, Elif görmezdi değil mi? Camın arkasından anlamazdı değil mi? Sesini güçlü tutmak istedi. Korkma, dayıcım, birşey yok. Sakın korkma tamam mı? Başını çevirdi ve ağlayarak fısıltıyla yakın sesiyle "Ben çok korkuyorum sen korkma dedi güçlükle. Elif de camın arkasında ağlamaya başladı. Birşey olmuştu, farkındaydı. Bora güçlükle pantolonun iç cebinden telefonu çıkardı. Ali'ye aradı. Ali dedi acar açmaz. Her neredeysen bırak dağ evine gel ama acele et. Ali şaşırdı telefonun diğer ucunda. Kuzen şirkete gidiyordum, işler yoğun ne dağı ne evi Allah aşkına. Bora kükredi. Alnındaki damar şişmişti. Şirketi de batsin, işi de batsin, gücü de batsin, sitesi de batsin. Hepsi yerin dibine girsin anlıyor musun. Döneyim komple bütün binayı ateşe vereceğim, ofisi de masasını da. her şeyi de.. kendi kafama da sıkıp defolup gideceğim anlıyor musun? Kuzen sakin ol, bu sinir ne? Gene ne yaptı da kızdın bu kadar? Ada'yi bilirsin biraz fevridir ama iyi kızdır. Bu şiddete, öfkeye gerek var mı? Bora sessizce dinliyordu. Ada'ya değdi gözleri. Ölüyor Ali. Ölüyor! Feryat etti Bora. Telefonun bir ucunda bütün gücüyle bağırıyordu. Bana yapabileceği en kötü şeyi yapıyor, gidiyor Ali. Bu defa gerçekten gidiyor. Çabuk gel, Elifi al buradan. Elif için çağırıyorum seni. Ben Ada'yla kalacağım. Ölürsek de böyle ölürüz. Bana koymaz Ali, koymaz. Eger o giderse, bende onunla giderim Ali. O uyudu bile çoktan biliyor musun? Uyudu. Belki bir daha uyanmayacak bile. Bende uyumak istiyorum Ali, uyumak istiyorum. Uyanmak istemiyorum artık. Kör olmak, sağır olmak istiyorum artık. Ondan başka hiçbir şey görmek istemiyorum ama onu da benden alıyorlar Ali. Onu zaten hak etmiyordum ama terk edip gitmesini yeğlerdim Ali, neden ölüyor. Yine mi bayıldı bu kız ya dedi acısını belli etmeden Ali. Yangına körükle gitmenin anlamı yoktu. Hem Bora'nin fazla dramatik davrandığını düşünüyordu. Ada'nin ölmeyeceğini iyi biliyordu. Kuzen her şeyi yanlış anlıyorsun, bayılmıştır o büyük bir ihtimal. Iyi bak sen. Lan niye bayılsin durduk yere dedi Bora da boş bulunup. E aşık ya işte ondan hep aşktan oluyor bunlar kuzen, bu kadar aşık olmak bünyeye yan etki yaptıysa demek. Boş boş konuşma Ali, yürü gel. Tamam kuzen ya geliyorum dedi ve yolunu çevirip hızla dağ evine yöneldi. Bora güçlükle babasını aradi. Acar açmaz oğlum ne oldu iyi misiniz dedi Zafer Bey. Baba dedi can çekişir gibi Bora. Ada.. ne oldu oğlum Ada'ya dedi hemen olduğu yerde dikilerek. Baba acil ambulans çağır yalvaririm ambulans ışık hızında nolur, Ada ölecek baba. Bir mucize olmazsa can verecek burada böyle.. böylece. Tamam oğlum bir dakika kapat sen hemen gönderiyorum dedi ve aceleyle telefonu kapattı Zafer Bey. Bir-kac dakika sonra Bora'yi tekrar arandığında oğlum aradım geliyor ambulans ama kar sebebiyle yollar kapalı. Gecikebiliriz dedi şoför. Bora'nin omuzları çöktü. Tamam baba, tamam anladım. Sağ ol. Telefonu kapatmıştı. Bu sırada Ali gelmiş ve Ada'yi görür görmez korkuyla bağırmıştı. Bora kısık sesiyle yavaş ol, Elif anlamasın. Içeride al onu ve bize göstermeden götür. O artık sana emanet, artık dayisi sensin. Kuzen dedi Ali.. yapma der gibi. Git Ali dedi Bora, ona bakmadan. Ali ve Elif sessizce arabaya bindiler. Ali onu gezmeye gidiyoruz diye kandırmıştı. Elif hemen tav olmuştu. Onlar gittikten sonra eski sessizlik geri gelmişti. Keşke ben ölseydim diye konuştu Bora. Keşke ben geberip gitseydim. Neden o? Allahım benim de canımı al nolur diye ağladığı dakikalarda gökyüzünde bir ses duydu. Motor sesi. Anlayamadı. Ne oluyordu? Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı. Hiç-bir şey yoktu. Aniden görüş açısına bir helikopter girdi. Dairesel hareketlerle dolanıyordu. Yavaşça bulundukları yere yaklaşıyordu. Allahım dedi aniden Ada'yi yavasca yere bırakarak. Kurtulduk, döndü Ada'ya baktı. Iyi olacaksin dedi. Iyi olacaksin. Aniden var gücüyle yerinde zıplayıp, el hareketleri ile helikopterin dikkatini çekmeye çalıştı. Bağırdı. Yardım edin! Imdat! Acil! Yalvaririm duyun, agır yaralı bir hasta var, nolur aşağıya gelin nolur. Helikopterin şoförü bir polisti ve azılı bir suçluyu arıyordu. Genç delikanlıyı görünce helikopteri yavaşça asagi indirdi. Kapı açıldı. Delikanlı dedi polis. Sert ifadeye sahip da olsa babacan bir adamdı. Ne oldu? Abi dedi telaşla. Abi, kız arkadaşım, yaralı. Çok yaralı. Acil hastaneye gitmemiz lazım ama ambulans gelmiyor. Hava şartları kötüymüş. Adam yavaşça Ada'ya yaklaştı. Kızım dedi. Duyuyor musun? Bizi duyuyor musun? Ses vermemişti Ada. Delikanlı sorun olmazsa, ben alayim kızı, yerlestireyim olur mu? Nabzına bakti. Nabzı çok yavaş. Bora korktu. Adama baktı. Abi sana yalvaririm hastaneye at bizi yalvarırım. Endişelenme evlât. Gideceğiz tabi. Aniden adam yavaşça Ada'yi kavradı. Helikoptere birakti, sarsmamaya dikkat ederek. Bora Allah razı olsun abi diyerek helikoptere binmişti. Ada mırıldanmaya başladı. Baba? Sen mi geldin? Neredesin? Bora Ada'ya baktı. Yavaşça sarıldı ona, saçlarını yüzünden çekti. Dayan güzelim, dayan az kaldı. Sessiz sedasız ve şoförün dediği gibi kısa sürede varmışlardı. Durumun ehemmiyeti Bora'nin dilini bağlamıştı. Polis memuru ise anlayışla karşılamıştı bu durumu. Hastanenin yakınlarında bırakmıştı genç çifti. Bora teşekkür etti. Dayanamadı, ağlayarak sarıldı adama. Oğlum git sevgilini kurtar, gün gelir birlikte suçlu avlar ödesiriz. Ne istersen abi dedi Bora içten. Sonra Adayı kucakladığı gibi hasteneye koştu. Geçen sefer geldikleri doktordu. Adam Adayı o halde görünce şok geçirmişti. Acilen ameliyathaneye aldı. Saatler süren bi ameliyata.. bu kez yalnızdı Bora. Bir doktorun peşinde koşuyordu bir ameliyathanenin kapısına... Adam içeri geçen seferki gibi sedyeyle Adayı götürdüğü sırada Bora'yi haşladı. Bu kızın durumunun çok kritik olduğunu, kalbinin hassas olduğunu belirtmiştim. Daha senesi dolmadan üçüncü bir kalp durmasıyla karşı karşıyayız Bora bey. Ben size ne diyeyim. Elbette bir benim olarak elimizden geleni yapacağız ancak siz herşeye hazırlıklı olun, anlıyor musunuz? Ameliyat riskli, masada kalmasi büyük bir ihtimal. Bu riski almak zorundayız aksi taktirde içeri girip ona veda edebilirsiniz. Aksamı göremez. Tamam dedi Bora, ameliyatı yapın, küçük bir ihtimal bile olsa yapın. Kurtar onu doktor, sadece kurtar. Ölmesin. Yeter ki ölmesin. Ve sonra ameliyat başladı. Saatler sürdü. Üçüncü kez kalp durunca çalışması epey zor oldu. Ancak çalışmıştı. Doktor kan, ter içinde uğraşıyordu. Makinelerden nabızin düşüş sesi geliyordu. Kan kaybediyordu. Yanaklarından, belinden avuç içlerinden, dizinden ayak bileğinden ve karnından olmak üzere toplam 37 cam çıkarmışlardı. Ancak kan durmuyordu. Özlem dedi yanındaki hemşireye. Bora beye haber ver, acil kan desteği lazım. Kana ihtiyacımız var, acele et! Hemşire hızla ameliyathaneden çıktı. Bora hızla hemşireye döndü. Bora bey kan desteği gerekiyor, uygun kana sahip birisinin ona kan vermesi gerekiyor. Acele etmeliyiz. Durumu kiritik. Bora hemen atildi. Ben vereyim, alın kanımı. Kolunu uzattı kadına. Bağırdı. Al hadi, vur iğneyi! Alsana ne duruyorsun! Hemşire sakin olun lütfen dedi Bora'nin kolunu indirerek. Kan grubunuz maalesef Ada hanımınkine uymuyor. Hemşire ameliyathaneye döndüğünde Bora ağlayarak yere çöktü. Ne işime yarıyor, ne halta yarıyor o zaman bu kan? Ne halta yarıyor ha? Söyle doktor dedi önünden geçen doktoru çevirerek. Sevdiğim kadına kan veremiyorsam, niye yaşıyorum ben? Bu kan bu bedende niye dolaşıyor. Aniden ayağa kalktı. Öldür beni doktor dedi koluna sarılarak. Beni de öldür nolur. Sakin olun, bir yakınınız ameliyatta anladigim kadarıyla veya kayıp ettiniz. Eğer yaşıyorsa çıkmadık candan ümit kesilmez, hekimlerimiz iyidir. Sağlığına kavuşacak eminim hastanız. Ne anlatıyorsun doktor dedi kıpkırmızı suratıyla öfkeyle. Ölüyor içeride. Bir yakınım değil sahip olduğum tek şey gidiyor doktor! Bora bir kenarda ağlamaya çekildiğinde doktor gitti. Bora telefona sarılarak, tanıdığı herkesten kan istedi. Herkes hastaneye geldi ancak kimsenin kanı uyuşmadı. Bu sırada ameliyathanede isler yolunda gitmemişti. Saniye de bir hastayı kaybediyoruz bağrışları doldurdu ortamı. Nabız düştükçe düşmüş, kan desteği gelmedikçe Ada'nin vücudundan çekilen kan onun beden ısısını alıp götürmüştü. Yüzü sararmış, gözleri tekrar açılmamıştı. Kalbi çalıştırmak için çaba sarf etmişlerdi ancak kalbi kan pompalamayi bırakmıştı çoktan. Doktor maskesini indirdi. Tek tek çalışma arkadaşlarına baktı. Gencecik kız dedi üzgünce. Kurtulamadı. Kurtaramadım. Ada'yi kurtarmayı çok istemişti. Onun önce intihar hikayesini öğrenmişti. Ve o günden sonra hep kalbinin bir yerinde Ada'ya şefkat beslemisti. Ölüm saati. 22.22 dedi sessizce. Ve süklüm püklüm ameliyathaneden çıktı. Dışarıda onu bekleyenlere baktı, hepsi yüzünde kırgın bir umutla bakıyordu. Hepsine tek tek baktı ancak Bora'ya bakamadı. Delirecekti. Biliyordu. Derin bir nefes aldı ve tek nefeste konuştu. Başınız sağolsun, hastayı kaybettik. Bedeninden 37 adet cam çıkardık, çok kan kaybetti. Kan bulunamadı. Başınız sağolsun, inanın çok üzgünüm dedi ve arkasında kocaman bir enkaz bırakarak gözden kayboldu. Bora yavaşça yere çöktü. Ellerini saçlarına geçirdi. Korku veren bir tinlamayla mırıldanmaya başladı. Ne dedi o? Kayıp mi etmişiz? Hastayı dedi kaybettik. Ama Ada hasta değil ki. Ada yaralıydı. Yarali demesi lazımdı demedi. Ölmemiştir dimi. Ada değildir o. Ailesine baktı. Hepsi ona acır gibi bakıyordu. Yok dedi başıni sallayarak o değil. Ada ölmedi, şimdi çıkacak. Çıkacak oradan Bora bey diyecek. Öküz diyecek, maço, insan bozuntusu, sığır diyecek. Entel öküz diyecek. Sonra bakacak bana gözleriyle yeşil yeşil. Ama önce açacak. Açması lazım çünkü. Şuan kapalı. Şuan kapalı.. Şuan dedi boğukca. Kapalı... bağırarak ağlamaya başladı. Yumruk yaptığı eliyle göğsüne vuruyordu bir yandan. Öpsene dedi. Sende öl. Neden sen ölmüyorsun? Aniden durdu. Ailesi sok içinde izliyordu. Sizofrenik bir ruh hali sergiliyordu Bora, acı onun aklını mi götürmüştü? Ada'nin canıni alırken ondan da zihnini mi koparmıştı? Başımız dedi aniden Bora daha sakin. Sağ olacakmış. Benim başım onunla ölmüyorsa keserim o başı. Benim aklım, zihnim, kalbim öldü. Başım nasıl yaşasın doktor dedi bağırarak. Hastanede akıl hastası gibi bağırıp kapılara yumruk atıyordu. O sırada ameliyathanede görevliler Ada'nin yüzünü örtmüş, sedyeyi dışarı çıkarıyorlardı. Sedyeyi gören Bora ayağa fırladı. Ada dedi sedyeyle beraber koşarak. Nereye gidiyorsunuz? Onu nereye götürüyorsunuz? Hem yüzünü neden örttünüz? Acın yüzünü, onu görmem lazım. Onun da beni görmesi gerekiyor. Ada duyuyor musun beni? Korkma sevgilim, eve gideceğiz. Hepsi geçecek korkma elleri korkakca Ada'ya uzandı ki görevli Bora'ya döndü. Çekim elinizi, bırakın cesedi. Ceset değil o, benim sevgilim o dedi Bora küçük bir çocuk gibi ağlayarak. Korkar karanlıktan dedi ve Ada'nin üstündeki örtüyü çekti bir çırpıda. Beyefendi dedi görevli sabırsızca. Morga gidiyoruz, bırakın sedyeyi. Acınızı anlıyorum ama işimizi engelliyorsunuz. Götüremezsiniz dedi Bora dudakları titremişti. Karanlık orası. Kalamaz orada. Ada'ya baktı. Sapsarı suratına, kapalı göz kapaklarının çöküntüsüne ve bembeyaz teninin soluk rengine. Bedeninde kurumuş kanlara... Bembeyaz örtünün onu tekrar kapatmasını izledi. Morgun kapısında durdurdu sedyeyi. Üşür orada, soğuk orası dedi çaresizce. Sonra titrek bir nefes bıraktı. Aldiği nefesten nefret etmişti o an. Izin verin veda edeyim olmaz mı? Başlarını salladilar ve Bora Ada'nin yanına morga girdi. Ada dedi. Bu sen misin? Ölüm sana o kadar yakışmıyor ki, şimdi gözlerim bir illüzyon bakıyor sanki. Gittin mi sahiden? Bir parça yaşam kalmadı mi ruhunda. Bedenin zarar gördü ama ya ruhun? Sensin Ada, buradasın. Bedenin yaşamı emdi ancak sen hala o kadar ışıl ışılsın ki.. ölmüş olduğuna inanmak zor. Aylarca kimsem yok dedin, şimdi beni de kimsesiz koydun. İntikam çok ağır olmadı mı Ada? Kardan kadın yaptım diye mi gittin Ada. Sende ona mi özendin. Sen herkesten güzelsin, herkesten değerlisin. Çok özelsin Ada. Kardan kadın olmana gerek yok ki. Şimdi ellerin, buz tenin buz ama göz kapaklarının ardında o yeşil gözlerin güneşten bile sıcak Ada. Dünkü gibi sana nefes üflesem döner misin geri? Işe yarar mı sevgilim? Dedim ben onlara. Karanlıktan korkar dedim, üşüyecek dedim getirdiler seni yine buraya. Kanımı vereyim, kalbimi sökeyim dedim almadılar. Benim kanım, kalbim sana hayat veremeyecekse niye var Ada? Kanım uymuyormuş, grup falan öyle birşeyler dediler.. Bora'nin zihni bulandı. Dudakları titremeye başladı. Ben grup falan bilmiyorum Ada, ben seni istiyorum. Geri dön nolur. Geri dön. Kendini artık bir cesetten ibaret olan sevgilisinin atmayı bırakan kalbine bıraktı. Hıçkıra hıçkıra ağladı. Dakikalar geçti. Sonra birşey oldu. Saç diplerinde bir nefes hissetti. Anlamadı. Ama nefes devam etti. İnce bir hava üfleniyordu saçlarına. Ardından kulağını dayadığı kalbin oldukça cılız, her an yok olacak gibi atışını duydu. Başını kaldırdı aniden. Ada dedi bir anda. Elini kalbine koydu. A atıyor. Atıyorsun Ada dedi saçmalayarak. Yaşıyorsun dedi sonra algılayarak. Ardından Ada'ya eğildi. Saçlarına üflenen nefes dudaklarının arasından geliyordu. Tek eli Ada'nin eline değiyordu. Ada güçlükle tek parmağını kavradı Bora'nin. Üşüyorum dedi zar zor. Çok soğuk Bora. Birtanem, konuşuyorsun dedi Bora iyiden iyiye gülerek aniden eli ayağı dolaştı. Hata yapmışlar dedi. Kalbin atıyormuş. Burada biraz daha kalsan ölecektin Ada dedi üzüntüyle. Sonra aceleyle ceketini çıkardı ve oldukça büyük ölçüde sardı Ada'yi. Morgdan kucakladığı gibi çıkardı ve hastanenin güvenliği, doktorları kim varsa arkasından bağırırken evin yolunu tuttu. Ailesi de şok içinde peşlerinden koşuyordu. Bora donup bağırdı hastaneye. Asıl ben sizi şikayet edeceğim. Yasayan birini morga koyarak öldürüyordunuz. Bu resmen cinayet! Bir yandan Ada'nin yüzünü gözünü öpüp onu ısıtmaya çalışırken gülümsedi. Aklına helikopterli polis gelmişti. Onunla beraber şimdi suç dünyasına korku verebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.