26- Hastalıkmış

137 2 1
                                    

"Sen benden habersiz tedavi mi görüyorsun Ada? Benden kurtulmaya mı çalışıyorsun?"
Evi bu sözlerle inletirken, beni de aynı sözlerle kanatıyordu. Sözleri ruhuma saplanıyor, elimden düşüp zeminde parçalanan bardaksa önce ellerimi ardından bacaklarımı kana buluyordu. Oysa daha tam anlamıyla iyileşmemişti bile. İyileşmemiştim. İyileşmeme izin vermemişti. Üç gün önce kendi elleriyle krem sürdüğü yaralarımı şimdi dikiş atsa kapatamazdı.
Sorusunu düşündüm. Cidden gerçek anlamda uzun uzun düşündüm, kabul etmeliyim ki bu benim de bilmediğim bir şeydi çünkü bunu öğrenmek için kendime izin vermemiştim bile. Yaptığım tek şey, annemin isteklerine boyun egmekti. Terapiye o istediği için gidiyordum. Amacım iyileşmek değildi, ondan kurtulmak değildi ama ben bunları senin gözlerine baka baka nasıl söylerim Bora? Ben sussam, hiç konuşmasam, sadece sana baksam belki de ilk defa sessizliğe sığınsam ama sen yine de beni anlasan olmaz mı sevgilim? Gözlerimden okusan, kalbimde duysan?
Bu ana bir kelime bırakacak olsam bana en yakın olanı seçerdim; çaresizliği... Çaresizlik boğazımda bir el olmuştu, ne kadar olduğunu unutacak kadar uzun bir süredir benimleydi ancak ben her defasında farklı boyutlarıyla tanışıyor, dozunu artırıyordum. Aşırı doz çaresizlik, ölüm sebebi sayılırsa eğer benimki yakındı.
İyileşmek için değildi, vakit öldürmekti benim amacım, uyum sağlamaktı. Bir hayalin daha benimle beraber yokuş aşağı yuvarlanmasını istemedigimdendi. Annemin hayalleri vardı,
Babamın beklentileri.
Bir de ben vardım işte; çırpınıp duran. İçimde sana duyduğum aşkla, senin içinden bana dökülen nefretin arasında kaybolmuştum. Ağa takılmış, çırpınan bir balık gibi suyun içinde bile bogulacagım anı bekliyordum sanki.
Ve tabi bir de sen varsın. Hiçbir şekilde beni öldürmeyen ama hayatımın da önüne parmaklıklar dizen, beni kendi zihninin kuytularına asarak parçalayan.
Bana bıraktığın bu hayata bütün gücümle tutunuyordum. Güçsüzlügümle... hatalarımla, yanlışlarımla.. bir sürü yanlışım oldu Bora. Kabul ediyorum ama söylesene senden kopmayı aklına getirecek kadar, bunu isteyecek kadar yanlışa batabilir miydim? Beni kovdugun o günden beri elimde olan tek şeydi birilerine teslim olmak. Başka bir hayatı bilmiyordum. Bu yüzden iplerimi şimdi annem elinde tutuyordu. Senin gibi değildi, o her şeyden habersiz ve biraz da iyimserdir bilirsin. Benden istediği ilk şeyin tedavi oluşu sadece tesadüftü. Beni kovdugun o günden sonra, Gamze'yi hayatına aldığında iki seçenek vardı önümde. İkisi de aynı sonuca varıyordu. Uyuşmaya... ya alkol komasına girecek ve kendimi kaybedecektim ya da bana masal anlatır gibi konusan tatlı bir kadını bir saat boyu dinleyecektim. Kendimi bir oyunun içine atacak ve uyuşturacaktım hislerimi. Hiç elde edemeyeceğim bir hayatı dinlerken, aslında her şeyi en başından yaşayacaktım. Her kelimesinde derine batacak ve zihnim tek bir anı resmedecekti. Bana gülümsediğin anı.
Hemen arkasından gelen şey farkındalık olacaktı. İnatla görmek istemedigimi, yok saydığımı acı bir ezgiyle gömecektim içime. O neydi biliyor musun canımın içi? Bana gülümsedigin anlar bir elin parmağını geçmiyor, bana öfkeyle baktığın anların sonsuzluğu var. Bu gerçek zihnime düştüğünde güzel olan anılarım parçalanacak ve tenime kadar izini bırakacaktı. Ve hatta belki küçük birer cam parçası olacaklardı, şimdi elimden düşen bardak gibi. Tenime saplanan cam gibi. Bacağıma saplanmış camlar yeni bir şey değildi, bakışlarındaki nefret kadar kanatmıyordu.
Bakışlarıyla cinayet işleyen adamsın karşımda, bense küçük saf bir kız çocuğu. Sence varlığının gölgesinde yitip gitmekten başka seçeneğim var mı Bora? Sana teslim olmaktan başka bir şeyi hayal edebilir miyim?
Beni ezerken bile irislerinde şefkat aramaktan başka ne düşünebilirdim?
Senden kurtulmanın sonumu getireceğini bile bile nasıl yaşardım Bora?
Sen bilmezsin benim kalbim senin adına bile tutsak, benim bedenim bile senin gölgene muhtaç.
Senden habersiz nefes bile alamayacağımı bilmiyor muydun sanki? Oysa sen söylüyordun bana bunu, gerçeklerin soğuğuna alıştı kalbim.
Bende kabullendim.
İyileşmek benim için bir seçenek değil, Bora.
Bir kaybediş. Bir sancı, büyük ve buruk bir acı. Bir felaket. Bir azap.
Benim sensiz bastığım her toprak bunlara gebe. Benim sensiz aldığım her nefes bana günah.
Senin bana yasak kıldığın gülüşlerin bir başkasının umuduna ışık oldu. Benim karanlığımın emaresiydi.
Ben senden habersiz tedavi görmüyorum, ben senden habersiz ölüyorum. Ben kendimi yavaş yavaş çürütüyorum Bora. Kendimi bir sanrıya inandırıp, bir hayalin kucağında can veriyorum.
Küçük bir sevgiyi dağa çıkarıyor, kendimi o dağdan aşağı bırakıyorum. Ben sensiz yolları eksiltirken, o yollar beni eskitiyor. Ben sensiz yaşlarıma küsüp, seninle olanları büyütüyorum içimde.
Ben bana küsüp, sana gülümsüyorum ama sen bana tükürüp, ona sarılıyorsun.
Biz seninle hiç bir şey olamadık, sen onunla çok şey oldun.
Sen bende her sey oldun, ben sende bir kaldırım taşı.
Ben sensiz hiç kimseyi sevmedim, sen ben olmayan herkese kucak açtın.
Sen yoksun diye hayatımdaki insanlara arkamı döndüm, önümde seni görürüm koşar yetişirim dedim.
Önümde ıssız yollar, kalbimde arsız bir acı.
Sen yoksun, sen o kadar yoksun ki ben bu koca boşlukta bile var edemedim kendimi.
İşte ben kendime senden habersiz bunları yapıyorum Bora.
Ben seninle yaşamıyorum ama sensiz aldığım nefesten bile nefret ediyorum.
Benimki iyileşmek değil, benim ki yitirmek. Doktorumun gözlerine bir mezarın içinden, senin gözlerine bir acının eşiğinden bakıyorum.
Seninle hayat bir kapı eşiğine yuva yapmak gibi.
İçeri girsen emanetsin, koşup kaçsan içinde hep bir yakalanma isteği.
Sen bir kapansın, benim üstüme çöken.
Ben bir fareyim, o kapanı evi zanneden.

Kurban Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin