Yalan söyledim.
Ben Bora'ya yalan söyledim. Ama...
O da benden gerçekleri saklamıştı, ya da keşke saklasaydı... birçok başka konu da yaptığı gibi benim hakkımda da suskun kalsaydı.. onun sesini çok seviyordum, her zerresini sevdiğim gibi. Ben onun sesini bana hakaret ederken, beni aşağılarken bile seviyordum ama o gün ilk defa sussun istedim. Dilinden benim için dökülenler o gün, bunca zamandır dökülenlerin en beteriydi. Biliyorum siz de benim gibi sürekli "en beteri" ifadesini duymaktan sıkıldınız. Bende kullanmaktan sıkıldım ama gerçek şu ki ''beterin beteri var"dan daha doğru bir tabir olarak hikayemizi özetlerken beterin sonu yok diyebiliriz. Bizim hikâyemiz masal gibi başlasa da kabusa evrilmisti. Felaketler silsilesi, kabus yatağı ya da sonu gelmeyen bir uçurum da uyabilirdi.
Benim için sorun değildi. Bütün ömrümü bir şeyler hissedebilmek için çırpınarak geçirmiştim.
Şimdi hissettiğim şey... bu aşk; karanlık.
Şimdi göğsümde atan kalbim; kırık.
Şimdi esiri olduğum bu karanlık, bana gülümseyen tek ışık.
Kırılmış her bir yanım, sanki parcalanarak var olmaya muhtaçmış gibi özgür.
Özgürlüğü tadan her yanım, tehlikenin koynunda değilmiş gibi mutlu.
Mutlu hisseden her hücrem, aşkın gölgesinde yattığını sanırken aslolanın tam aksine bir korkunun geliştirdiği bir savaşın merkezinde.
Kaybedeceğini bildiği bir savaşta kafa tutuyor düşmanına.
Düşmanım; Bora Doğrusöz.
Sevdiğim adam; Bora Doğrusöz.
Celladım; Bora Doğrusöz.
Aynı anda o kadar çok şey oldu ki bana, benim hasarlı zihnim, yaralı kalbim, aciz hislerim birbirine girdi. Ben hepsinin altında, onun varlığının altında o kadar çok ezildim ki şimdi kalkıp ayağa karşısında durmaya, herhangi bir şey hissetmeye gücüm kalmadı. Uzun zaman sonra ilk defa hissizligi giydim üstüme ancak soyunması uzun sürmedi. Beni zorla soyunmak zorunda bırakmıştı, beni zorla bir kelimesini bile anlamadığım kitapta bir başkasına kurban etmişti. O bana zorla yaptığı ya da yaptırdığı her şeyden sonra gülümsemeyi bilmiştim. Hissettiğim şeye minnettardım, kalbimi yeniden yesertmiş oluşuna minnettardım ancak benim kalbimin aslında hiç hissetmediği bilmek, sadece savaştığını, yorulunca ağladığını.. susunca küstüğünü öğrenmek benim altından kalkabileceğimden ağırdı çünkü Bora'yi gördüğüm ilk günden beri hiç susmamıştı. Ben ona hiç küsememiştim, o ise beni oldukça yormuş ve hatta savaşmaya mecbur bırakmıştı. Yorulunca döktüğüm gözyaşlarım bir noktadan sonra tamamen çaresizlikten akar olmuş ancak hiç görmemişti, belki de umursamamıştı.
Ben Bora'ya yalan söylemiştim.
O da beni Mert'in merhametine bırakmıştı. Onun ellerine, onun himayesine...
Aynı şey değildi, bana ödettigi bir bedel olamazdı zira denk değildi. Benim yalanım, benim umudumdu. Onun yaptığı umuduma saplanan balta oldu.
Masal gibi başlayan hikâyemizi kabusa çeviren çok şey vardı belki ama en büyüğü bendim. Benim varlığımdı.
Her masalın sonu mutlu bitmez, her çocuk mutlu büyümez. Her çocuk, gülmeyi hak etmez. Ben o cocuktum işte. Masalının sonu mutluluğa ulaşmayacak olan, mutlu bir çocukluk ya da mutlu bir gençlik elde edemeyendim. Hak etmeyendim. Gülmeyi hak etmeyen biri olarak, Bora'ya nasıl kızabilirdim ki beni üzüyorsun diye? Ben sadece var olarak bile onu üzmüyor muydum sanki? Onun da mutlu bir geleceği çalmıyor muydum? Umut hırsızlığı yapmıyor muydum? Gencecik bir kız çocuğunu sırf rahmine düştüğüm için hüzne boğmamış mıydım? Bora'nin yaralı kalbini saplantılı hastalığımla yormamış mıydım?
Ben ona yalan söylemiştim.
Beni büyüttüğünü söylemiştim.
O bunu denemişti, ben inatla çocuk kalmak için çırpınmıştım. Bana karşı kaybettiği tek savaş çocukluğumu koparamamış olmasıydı. Çocukların masumiyetine, günahsızlığına umudumu asmıştım, yine de bir çoğundan farklı olduğumu biliyordum. Onlar beyaz atlı prenslerine kavuşan güzel prenseslerdi, ben çirkin ördek yavrusuydum. Tek bir farkla; benim masalımın güzel kuğusu yoktu. Ben hep çirkin ördek yavrusu olarak kalacaktım. Çocukken bana masal okuyan olmamıştı, Bora'dan da kendimi ait hissetmiş olduğumu istemiştim, prenses olamayacak kadar yetersizdim. Hepsi güzeldi, ben çirkindim. Hepsi sağlıklıydı, ben hastaydım. Hepsi seviliyordu, ben hiç sevilmemiştim. Bora beni seviyordu, biliyorum. Kendince seviyordu, ben onu bile becerememiştim. Oysa en güvendiğim şeydi sevgim, tutunduğum tek şeydi kalbim.
Bora benden vazgeçmemişti, bu pes etmekti. Bana verdiği sevgiyi, hak etmeyen kalbim, hissetmeyi bilmeyen varlığımla harcamak istememişti. Ben alışkındım, birilerinin eteğine yapışmaya. O da, Mert'i seçmişti. Onu suçlayabilir miydim?
Her masal mutlu sonla bitmez derken bundan bahsediyordum işte.
Belki düşler kabusa dönebilir ama kabuslar düşleri getirmez.
Belki her aşk hikayesi, darbe alır.
Her aşık ayrılıkla sınanır, özlem ve hasretle kavrulur ama hepsi kavuşmaz.
Bu bir aşk hikayesi olsaydı, umudumu ayakta tutabilirdim ama bu benim hasta zihnimin ayakta durabilmek için kurduğu bir oyun, bir savaştı ve ben bir sonraki hamlemin onu kıracağı bu oyunda adım atmak istemiyordum. Bunca zamandır hem o kendini suçlamıştı, hem ben onu suçlamıştım. Hasta olduğunu söylemiştim, bir kalbi olmadığını. Hissetmeyi bilmediğini, mutsuz etmeyi sevdiğini. Bazılarını yüzüne yüzüne vurmuştum, bazılarını içimden geçirmiştim ama dürüst olacağım bunları düşündüğüm o kadar çok an oldu ki, ondan nefret etmeyi deli gibi istemiştim. Nefret ettiğimi düşündüğüm zamanlar da olmuştu, her zaman sevgi dolu kalamamıştım. Yaptıkları buna izin vermemişti ama bana o gün söylemişti. "Senin hissetmeyen bir kalbin, görmeyen gözlerin var." demişti.
Benim kalbim yokmuş Bora.
Sevmeyi bilmiyormuş.
Benim gözlerim, ıssız bir mezarlıkmış, hissedememiş seni.
Kalbim boş bir melodiyle çarpmış, kan pompalamış. Bir damla sevgiye seni muhtaç bırakmış. Belki de sen onca zaman bu sevgisizligi görerek çırpınmış ve karşımda küçülmüş, beni ezerek çığlık atmışsın ama ben görememişim.
Özür dilerim Bora.
Özür dilerim, sevgilim.
Sana hiç kızmayacağım.
Seni ağlatan varlığım onu da güldürmeyecek, söz veriyorum.
Küçük ama kötü bir kız çocuğu olacağım.
Sana kavuşamayacaksam, kendimi korumayacağım.
Senin ellerinde solamayacagim, onunla da yaşamayacağım.
Bu da benim sana vedam olsun.
Hoscakal sevgilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.