"Ben hatırlanmak istemiyorum, sadece nefret edilmemek istiyorum."
Bu cümleyi kurarken kast ettiğim kişi Ada değildi, bu cümleyi kurduğum zaman da çok uzak değildi. Bu cümle dudaklarımdan çıktığında, ben hicbir şey hissetmiyordum. Zamanın benim için durduğu, güneşin doğmayı bıraktığı ve yerini daimi geceye bıraktığını biliyordum. Bildiğim tek şey oydu. Bir daha asla düzelmeyecegini biliyordum, hiç iyilesmeyecegini. Ada'nın bana bir daha asla severek bakmayacağını biliyordum. Ada'ya dair bildiğim şeyler de bununla sınırlı kalmıştı.
O cümle hayatımda dile getirmiş olduğum en gerçek şeydi. En karanlık dönemimin, en sancılı satırlarıydı.
Ben tam olarak ne istediğimi az önce fark etmiştim. Beş dakika kadar oluyordu, sanırım. Onun ıslak yeşillerine bakarken, göğüs kafesime oturan taşın gökyüzüne savrulduğu hissediyordum. Haftalardır, nefesimi tutmuştum sanki. Tek bir kelimeyle, göğüs kafesimin ortasından bir delik açmış ve içeriye uçsuz bucaksız oksijen dolmuştu. Cigerlerim havaya muhtaç kalmıştı. Boguldugumu hissettiğim onca zamandan sonra bedenimin karşılaştıgı yakıcı his, benim miladımdı. Maruz kaldığım gökyüzü, sakin mavilik siyahıma dalmıştı. Küçük kız çocuğu beni renkleriyle boyamış, bana bir umut vermişti. Elime tutuşturmuştu, oyuncağını paylaşan merhametli bir çocuk gibi. Benimle paylaştığı şey, bu küçük bilgi benim bir başka hayat umudumdu. Yeniden tanışmak, daha çok sevebilmek için. Belki de sadece daha güzel sevsem yeterdi, daha çok sevemezdim. Bu mümkün değildi.
Ben hatırlanmak değil, unutulmamanın peşindeydim.
Ben herkes tarafından unutulmak, onun tarafından da uçsuz bucaksız sevilmek istiyordum.
Beni sadece o sevsin, sadece o bilsin, sadece o tanısın istiyordum. Oysa beni zaten seviyordu. Oysa keşke sevmeseydi.. benim ne istediğimin önemi yoktu.
Ben kötü bir adamdım, yaralayan acıtan bir adamdım. Sevilmeyi hak etmiyordum, anlaşılmayı hak etmiyordum. Birilerinin beni duymasına, yaşadıklarımın da yaşatıklarımın da sebebi olduğunu bilmesine ihtiyacım vardı ama hakkım yoktu. Onun hak ettiği ne varsa, benim hak etmediklerim listesindeydi ama o bunu istemiyordu. Onun için benim kim olduğumun bir önemi yoktu. Beni tüm bu karanlığın içinde- karanlıktan korksa da- tutup sarmak niyetindeydi. Büyük bir cesaret örneğiydi. Zaman beni çok yormuştu, zaman onu çok açıtmıştı. Benimle beraber doğurduğu her güneş, onu yakmıştı. Batırdığı her gün, onun korkularını beslemiş kalbinin içine cam kırıkları yerleştirmişti. Zaman beni olmadığım biri yapmış, onu ölüme gün sayarken unutmuştu bir köşede. Ben onu bulmak istedikçe o benden kaçmış, uzaklaşmıştı. Ben ona yetişememiştim. Ona uzanmami istemeyen o kadar çok el vardı ki, birini yensem diğeri enseme yapışıyordu. Hicbir hayal, hiçbir dua beni kurtaramıyordu. Dizginlenemiyordum. Ona kadar. Onun gülüşü değil, gözleri değil varlığı bile değil gözyaşları bana kalbimi hatırlatıyordu. O ağladığı zaman ya daha beter sinirleniyor canını yakıyordum. Ya da ondan uzaklaşıyorum ama bu da onu ağlatıyordu. Bana karşı geliştirdiği bağımlılık akıl almaz boyuttaydı. Onu parçalara da bölsem beni yanında istiyordu ama ben onu incittigimin bilincinde ondan uzak kalmak istiyordum. Bu onu daha da incitiyordu. Bizim onunla ilişkimiz zehirli bir kısır döngüydü. Her saniyesi sancı dolu ama vazgeçilmez. Ondan vazgeçmek benim için de bir seçenek değildi ancak buna mecbur kaldığımı hissettiğim an onu kurtarmayı istemiştim. Beni hatırlamamasını çok istemiştim ancak yine de bencil tarafım kazanmış ve onun zihnine bekçi olmuştum. Kalbine olduğum cellat gibi, zihnine de öfkeli bir bekci olmuştum ve habersiz geçen her saniyeyi ondan hesap sormuştum. Haftalarım onsuz geçmişti ve ben tek bir tebessüm için saniye saymıştım. Birazcık ilgi için gözünün içine bakmıştım. Gözünün önünde ağlamıştım, onu cileden çıkarmıştım, ayaklarına kapanmıştım. Kendimden çıkmıştım. Ve bunu sevmiştim. Ona ait olmayı. Onun küçük, haşarı oğlu gibi hissetmeyi. Bana uzanıp güldürmek için gözümün önünde patates sallaması umudumu beslemişti. Bana güvenip, arabada benimle hakkım olduğunu söylemesi içime su serpmişti. Bana aşık olmanı cok isterdim dediği an "zaten sana çok aşığım" diye haykıramadığım için kendimi çok kötü hissetmiştim. Masal'ı sevgilim sandığı, Elif'i kızım olarak düşündüğü anlarda tek istediğim Allahın oracıkta canımı almasıydı. Benim dayanabileceğimin ötesinde tahminler yapıyor ve canımı çok yakıyordu. O uçurum kenarında ona ağlarken, tutup ondan önce kendimi bırakmamak için çok savaşmıştım kendimle. Ve ona saldıracağımı düşündüğünde onu korkutma pahasına kontrolsüz öfkem meydana çıktığında tek istediğim dizlerimin üstüne kapaklanıp bağıra çağıra ağlamaktı. Bunu yapmamanın tek sebebi oydu. Biliyorum çok korkacaktı ve beni susturamadığını gördükçe de kendini suçlayacaktı. Bunun olmasını istemedigim için, her gece o uyuduktan sonra bahçede paket paket sigarayla ciğerlerimi çürütmüştüm. Her gece son olsun diye düşlerken, benim diledigim hiçbir şeyin gerçek olamayacağını bilecek kadar tanıyordum kendimi. Azıcık düşünsem zaten en büyük dileğimin o hayatıma girince gerçek olduğunu fark ederdim, o hayatıma girmeseydi ben bu dünyaya her zaman siyah bakacaktım. Renklerim olmayacaktı. Işıklarım yanmayacak, hep karanlıkta kalacaktım. Karanlıktan korkan küçük kız çocuğu bana bir sürü renk hediye etmişti. Bende bulduğum renkleri silerek, onu karanlığa hapsetmiştim. Benim ışıklarımı yakan küçüğü, karanlıkta ağlatmıştim ama o hiç benden vazgeçmemişti. Bende hala umut görüyor olmalıydı.. yoksa neden karanlığın içinde bile bana böyle güzel gülümsesin ki? Acının tebessümü gibi, küçük ve masum. Aşkın emaresi gibi sıcak ve derin. Bu gülümseme için o kadar beklemiştim ki.. tekrar görmeyeceğim, hasret kalarak öleceğim diye korkuyorum ama buradaydı işte. Karşımda.. göz yaşlarının arasından kıpkırmızı yüzüne ve yaralarına rağmen bana bakıyor ve titrek bir hisle gülümsüyordu. Gözlerime bakarken endişeliydi ancak sevgi doluydu. Gözleriyle seviyordu beni, binlerce kırık hissin gezdiği yüzüne bakarken tek istediğim sonsuza kadar sürmesiydi. Alnımı alnına bıraktım ve elimle tüy gibi sardım belini. Hatırlıyorsun dedim. Hatırlıyorum dedi kısık sesiyle. Kimim ben dedim devam etmek ister gibi. Göğsümde kalp diye atansın dedi hemen. Ya ben diye ekledi. Ben kimim? Karanlık zihnimdeki tek beyaz noktasın dedim hisli bir tavırla. Siyaha aşıksın dedi bir kez daha. Ben küçük kızıma aşığım dedim itiraf yapar gibi. Küçük kızın dedi bir an için duraksayarak. Onun sebebisin diye cevap verdi. Ne için dedim. Yaşamak için diye cevapladı beni. Ölmemek için dedim ona. Ne dedi bir an afallayarak. Sen Ada dedim. Sen bana ölmemek içinsin. Benim ölmemek içinimsin. Gülümsedi.
Gülüşüne gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.