Çaresizlik, insanın en büyük sınavıdır. Elini kolunu bağlayan yegane histir, belki de. Bütün zincirlerden, tehditlerden, kelepçelerden, kelimelerden, sessizlikten üstündür. Hepsini alt eder. En kalın duvarları yıkar, altında bırakır bedeni. Zihnini çürütür, düşünemez olursun. Alacak nefesin, kan pompalamaya gücü yetecek bir kalbin bile kalmaz. Çaresizlik ellerini boğazına geçirdiğinde, önünde diz çökmekten başka seçeneğin kalmaz. Bu tıpkı şey gibi, küçük yaramaz bir kız çocuğunun kafanın içinde zıplaması gibi. O küçük kız Ada olsaydı kabul edecektim ama değildi. Orada hiç kimse yoktu. Zihnimin içinde bir girdap gibi büyüyen, dalga dalga vurarak geçtiği yerlere yıkıntılarını bırakan şey koyu bir çaresizlikti. Koyu bir acı, korkunç bir tuzaktı. Yaşananların bir oyun, bir tuzak, ya da acımasız bir şaka olmasını her şeyden çok isterdim ama tamamiyle gerçekti.
Hayatta yapmam dediğin ne varsa yaptıran şeydir çaresizlik. Sevginin en güçlü his olduğunu söyleyecekler sizlere, onlara inanmayın. En başta da Ada'ya.. O baş belasının aşka ve sevgiye olan bağlılığı, takıntılı inancı sürükledi onu hem mecazen hem de bizzat kelime anlamıyla en derin uçurumlara. Sevgiyi elinde zafer bayrağı gibi tutarak koştu en büyük acıların kucağına.. Onun başına ne geldiyse, sevmek yüzünden geldi. Bu kadar güzel sevdiği için geldi. Çıkarsız, hesapsız, olduğu gibi. Hissettiklerini bölmeden, en yalın haliyle karşısında duran kalbe aktardığı için.
Karşısında ben durduğum için.
Onun kalbi beni seçtiği için.
Sevgiyi bu kadar iyi bilen, böylesine güzel seven bir kalbin karşısında bunu sömürmek için dikilmiş bir cellat gibi duran bedenin sahibi ben olduğum için.Ben, Bora Doğrusöz.
Bütün duvarların ardında yıllardır buzlukta saklar gibi, varlığını görmezden gelir gibi bırakıp gittiği kalbini, küçük bir kızın minik ellerinin içinde bulan adam.
Küçük bir kız çocuğu onu oradan aldığında kaybettiği bez bebeğini bulmuş gibi sevinçle gülümsemişti. Bende buna izin vermiştim. Onun neşesini izlemiş, gülüşünde dinlenmiştim. Sevgiyi, masallarda bırakmış bir adam olsam da onda bir hep bir şey vardı, beni kendisine çeken. Arkasından adımlamaya başladığımda beni götürdüğü yeri sevememiştim. Bilemiyorum, belki de kabullenememekti. Onun peşinden gitsem de, iyi hissettiğim söylenemezdi. Sorun yanında olmak değildi, yanında olmak güzeldi. Onu gülümsetmek güzeldi ancak varlığının beni dizginleyemedigi anlar oldu. Bu hırçınlığın ona çarptığı anlar, kanattıgı anlar oldu ve benim bundan zevk aldığım...
Ben, Bora Doğrusöz.
Küçük bir kız çocuğuna esir düşen ve düştüğü esareti redderek aksini kanıtlar gibi incittiği kadar var olan adam. Sayısız parçaya böldüğü küçüğü, ezerek yasamaya alışmış bir zalim. Sevgisizligi en derin kuyulardan içmiş, yaydığı nefretle atan kalbin sahibi olan adam.
Acımasız bir cellat, sevgi katili, umut hırsızı, mutsuzluk bekçisi ve sahip.
Aşık olmayı beceremediği için çok sevdiği küçüğüne sahip olan adam. Sahip çıkan değil ama sahip olan. Evcil bir hayvanı alıp evine götürüp kapatır gibi, kapalı kapılar ardında attığı küçük kıza hasarlı ve hasta zihniyle, uyuşuk bilinciyle eziyet eden, attığı her çığlığa gülümseyen adam. Tüyler ürperten bir tavırla tutsak ettiği kızı onu kabul etmeye zorlayan bir adam.
Ama siz şimdi bütün bunları unutun çünkü çaresizlik hepsini süpürdü. Hiçbir şeye, hiç kimseye boyun eğmeyen adam en sonunda önce aşka, ardından çaresizliğe boyun eğdi.
Ada'dan rol çalmak gibi olacak ama bir kez de beni dinleyin istedim. Acizliğimi görün, beni duyun istedim. Aşk mı bilmiyorum ama zaaf olduğundan eminim. Küçük bir kıza olan zaafımın beni buraya getireceğini bilmezdim ama şimdi yazdığım bu satırlar tamamen samimi. Kendimi bilerek, yaşattığım ve yaşadıklarımın bilincinde yazıyorum bunları. Bu hikâyenin kötüsü benim ama bu hikâyedeki kurban da benim. Ada'yi kendime kurban ettiğimi biliyorum ama hayat da beni kendine kurban etti. Hisler yanıltmaz insanı. Beni Ada'ya bağlayan hayat, şaka yapıyor olsaydı zaten bu noktaya gelmezdik. Emin olduğumu söyleyemem ama beni olduğum adam haline getiren tek şey içimdeki uzaklık değildi. İçimde adını asla koyamadığım zehirdi.
Ada'ya hafızasını kaybettiren, benden akan zehrin ona sıçramasıydı. Güçsüz düşen kalbi hastalanmış, zihni delinmişti sanki avuçlarımda. Bugüne kadar çaresizliği ezberleyen oydu, kucağına düşmüş ve ayağa kalkıp yürüyüp gidememişti. Çünkü ondan bacaklarını almıştım çünkü ona düşünme yetisini kaybettirmis, kalbini kurutmustum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.