Gün geceyi devirmişti. Pencerelerden odaya gün ışığı sızıyor ve halâ yatakta sarılmış uyumakta olan kadın ve adamın üzerine düşüyordu. Kadın cenin pozisyonunda yatagın bir ucundaydı adam ise sanki uyku sırasında kaçıp gidecekmiş gibi kollarıyla onu sarmıştı, sırtı göğsüne yaslıydı. Tüm geceyi aynı pozisyonda devirmişlerdi. Adam yüzünde huzuru sahneliyordu, ufacık bir tebessüm dudaklarına yapışmış gibiydi. Kadın ise geçen onca aydan sonra en sonunda durgun bir ifade ile uyuyordu. Yüzünde sancı yoktu, acı yoktu. Yüzünde hiç birşey yoktu. Yaşananlardan sonra bu sakinlik ferahlık veriyordu adama. İlk uyanan Ada oldu. Bakışları duvara değmişti öncelikle. Birkaç kez gözlerini kırpmıştı. Sonra gözlerini etrafına yöneltti. Dolaba, pencereye, perdeye.. ne olduğunu hatırlamıyordu. Burası aylardır kaldığı oda değildi, buraya nasıl gelmişti? En son hatırladığı şey kabusları durdurma yöntemi olarak Bora'nin odasının önünde yatma girişimiydi. Tabii ya! Burası Bora'nin odasıydı. Büyük bir ihtimalle gece yarısı fark edip onu içeri almış, yatağa taşımıştı. Kâbus görmemişti, yöntem işe yaramıştı. Bundan şüphe etmemişti ki hiç. Bora onun yaşam pırıltısıydı. Bora onun ölüm fısıldamasıydı. Bora onun yok oluşlarıydı, var oluşlarıydı. Bora onun günahı ve sevabıydı. Ölmesine izin vermemişti. Yaşatmamıştı ama öldürmemişti de işte. Kabuslarını masallarla süsler miydi? Yoksa yeni tuzaklar mi kurardı kalbine? Hep avucunun içine düşsün diye... Düşüncelerinden sıyrılmak ister gibi yatakta doğruldu. Bu sırada karnında bir ağırlık hissetti. Ellerini karnına uzattığında küçük avuçları onun kemikli parmaklarını sardı. Başını yatağın diğer tarafına çevirdi. Bora uyuyordu. Tek eli yastığını kavramıştı ancak diğeriyle Ada'yi tutuyordu. Ada bir süre sessizce ona baktı. Zihninden birçok şey döktü ona ancak dudakları sadece tek cümleye açıldı. "Neden yapıyorsun bunu?" Kendi kendine sorar gibi bir edayla konuştuğu için devam etti. " Hâlâ tam olarak iyileşmedim, endişelerim ve korkularım devam ediyor. Artık kabus görmüyorum, senden de korkmuyorum belki ama bu hasta oluşumu değiştirmez ki. Hasta bir kadınla ne yapacaksın da gitmeyim diye bunca çaban? Bırak beni gideyim, tamam ölmemi istemedin ama yanında tutmanın mantığı ne?" Kısa bir sessizlik olmuştu. Ada elleriyle yüzünü sıvazlayıp, saçlarını geriye attığı sırada Bora'nin uykulu sesi odayı doldurdu. "Mantık aramıyorum Ada. Konu sen olunca mantık umrumda değil. O dilinden düşürmediğin aşk var ya; illa bir sebep aramak istersen ona bakmanı öneririm. Ölmeni istemedim dedi ağır ağır. Yatakta doğrulmuştu bunu söylerken. Başını salladı hafifçe. Ada ile aynı hizaya geldiğinde Ada'nın önünde olan bakışlarını çenesinden hafifçe tutarak kendisine çevirdi. Bunu gözlerine bakarak söylemek istiyordu. Ada onun ela gözleriyle aylar sonra ilk defa karşılaşıyordu, üstelik bu kadar yakından. Bir şeye tutunmak istedi. Elleri titremişti. Bora'nin dizlerine yasladi avuç içlerini. Komple göğüs kafesinden içeri, kemiklerinin arasına saklansa çok daha iyi olurdu ama elinden bu kadari geliyordu. İçinde biriken telaşı gören Bora gülümsedi. "Çünkü yasamanı istedim Ada. Yaşa istedim, gül istedim, benimle kal istedim. Beni bırakma istedim. Senin o hasta diye yaftaladığın kadına ben aşığım Ada, çok aşığım. O kadın hasta değil, sadece kırık. Ben kırdım onu, ben parçaladım, ben dağıttım. Kendimi asla affetmeyecegim belki ama o kadını iyileştirecegim. Anlıyor musun beni?" Ada bir şey diyemedi. Sustu. Başka zaman olsa bu itiraf onu şımartır, belki bir ihtimal boynuna atlardı. Çenesi açılırdı. Oysa şimdi ağlamak istemişti. Göz pınarlarına dolan yaşlar atlamak için fırsat kollarken ıslak yeşilleri Bora'ya döndü. Bora ansızın onu kollarına aldı, sarıldı. Kemiklerini kıracak kadar sıkı ancak bir o kadar da kırılacak korkusuyla oldukça narin bir sarılmaydı. Ada nefesini tutarak ağladı. Omuzları sarsılıyordu. Kısa bir an Bora buna izin verdi ancak hemen sonra kendini geri çekerek Ada'nin yüzünü tuttu. Parmaklarıyla yavaşça göz yaşlarını silerken "ağlama artık" dedi. Ada başını sallayarak onu onayladı. Ardından sakince sordu. "Şimdi ne yapacağız?" Bora kısa bir an düşündü. "Aklıma birşey geliyor ama ne dersin bilmiyorum" dedi sonra. Devam etti. "Bu evden, o odadan biraz uzaklaşalım diyorum, iyi gelmez şimdi sana orası. Birkac günlüğüne mutlu anılarımızın olduğu bir yere gidelim. Mesela dağ evimize. Çok sevmistin, hatırlıyor musun?" "Evet" diye onayladı onu Ada. "Olur mu, ne dersin?" "Bora" dedi Ada." Ben o zaman ki Ada değilim ki görüyorsun, orayı da kirletmeyelim acıyla. Gitmeyelim biz, boşver." "Senin olduğun hiçbir yer, hicbir anı kirlenmez Ada." Bora bunu biraz bastırarak söylemişti. "Eğer korktuğun buysa, korkma. Beni üzecegini düşünüyorsan da düşünme çünkü ben senin o halini de seviyorum bu halini de seviyorum." Tamam demişti Ada hafif bir tebessümle. Gidelim. Ada'nin onayı Bora'yi gülümsetmişti ve hızla bir valiz çıkarıp eline ne geçerse doldurmaya başladı. Ada yataktan atlayıp yardıma yeltenmişti ancak Bora onu durdurmuştu. "Sen dur, ben hallederim" diyerek. Ada yataktan aşağı sarkıttığı ayaklarını sallayarak düşünüyordu. Sadece sen ve ben mi olacağız diye sordu birden. Ayaklarını sallamayı bırakmış, Bora'ya bakıyordu. Evet dedi Bora temkinle. Bana karşı olan korkuların bitti diye düşündüm ama devam ediyorsa söyle. Bora'nin yüzü düşmüştü. En katlanılmaz olanı buydu. Ondan korkuyor olması, bittiğini sanıyordu. Ada sakin ses tonuyla onu rahatlatmıştı. "Senden korkmuyorum, o yüzden sormadım. Belki Elif de bizimle gelir, iyi olur diye düşündüm. Hem okul kar yüzünden tatil, biliyorsun. Ayrıca da onu bırakıp gitmek içime sinmiyor. Zaten aylarca bana üzülmekten helak oldu çocuk. Konuşmuyordum ya da yanınıza yaklaşmıyordum belki ama görüyordum Bora. Küçücük çocuk, hicbir şeyi olmadığım halde bana şefkat gösterdi bunca zaman. Sustu Ada. En son ne zaman o kadar içten şefkat gördüm bilmiyorum dedi sonra. Bakışlarını halıya sabitledi. Bora dolabın önünde hareket etmeyi kesti. Sonra başını uzatarak Ada'ya seslendi. Yeğenimi kıskanayım mı istiyorsun sen? Sonra tamam dedi. Gelsin tabi. Ada aniden gözleri ışıldayarak ona döndü. Gerçekten mi? İnanamamıştı. Yataktan aşağı atlayarak kapıya el attığı sırada Bora seslendi. Ada, yavaş ol. Hâlâ iyileşmedin. Kalbin büyük heyecanlara ya da ani hareketlere elverişli değil, iki kez kalbin durdu. Üçüncü olmayacak, o kalp bana lazım. Tek nefeste konuşmuştu Bora. Ada ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırdı. Pekala, nasıl isterseniz. Sakin olun lütfen Bora bey. Ada gülmemek icin kendini zor tutarken Bora sabır çekiyordu. Ona sataşmayı özlemişti Ada. Ben şimdi göstereceğim sana beyi diyip elindeki tişörtü ona fırlattı. Ada yakaladığı tişörtle beraber gülmeye başladı. Gülmesi durduğunda ben bir gideyim de evdekilere bir teşekkür ederim malum herkes perişan oldu dedi. Bora başını salladı. Ada üzerini değişmeden öylece salona yöneldi. Merdivenlerin başına geldiğinde Zafer bey' in, Belma hanım'ın, Elif'in sesleri geliyordu. Ali büyük bir ihtimal konuşmamıştı. Sessizliği tercih etmişti. Merdivenleri bitirdiğinde herkes durup sessizce ona bakmaya başladı. Harekete ilk geçen Elif oldu. Ada'ya adım atan sadece Elif vardı bu evde zaten şaşırmamıştı. Ada abla diye sevinçle koştuğunda Ada eğilip Elif'e sarıldı. Bu sırada elinde valizle aşağı inen Bora Elife seslendi. "Dayıcım yavaş ol, Ada ablan henüz iyileşmedi." Elif başını salladı. Gözleri valize takılmıştı. Bir yere mi gidiyorsun Ada abla diye sordu. Üzülmüştü. Belki de Ada ablası tamamen gidecekti. Hayır prenses, valizin amacı farklı anlatacağım birazdan diyerek kendini ondan çekti ve yüzünde binlerce anlam barındıran Zafer amcasının yanına vardı. Zafer amcası onu sardı ve ağlamaya başladı. En son kızı öldüğünde ağlamıştı. Zafer amca dedi Ada ağlamayın nolur. Bakın iyiyim ben, gerçekten iyiyim. Daha da iyi olacağım. Söz veriyorum. Zafer Bey kendini toparlayarak Adayı bıraktı. Hep iyi ol kızım, senin kalbin bu dünyaya hazine. Onu iyi koru olur mu? Kalbim çok güvenli bir yerde, merak etmeyin dedi Ada minik bir tebessümle. Herkes susmuşken Elif bağırdı. Yani dayımda diyerek elini ağzına kapatıp kıkırdadı. Ada ve Bora'nin bakışları aynı anda Elife döndü. Bora Elifi kendine çekerek dayıcım nereden öğreniyorsun bunları hiç bilmiyorum dedi gülerek. Sonuçta doğru dayı, boşver nereden öğrendiğimi dedi Elif. Tamam prenses, sonra konuşacağız bunu emin olabilirsin. Ada Belma hanım ve Ali'ye de sarılıp kendini geri çekti. Size birşey söylemek istiyoruz aslında dedi. Bora öne çıktı hemen. Biliyorsunuz Ada zor günler geçirdi, ölümlerden döndü. Hepimiz onunla beraber üzüldük, yıprandık belki ama o hem fiziksel hem ruhsal bir çöküntüye girdi, hala izleri devam ediyor. Bu yüzden birkaç günlüğüne onu ve Elif'i buradan götürüyorum. Aslında seni götürmeyecektim prenses dedi Elife dönerek. Ada ablan sana kıyamadı. Uzağa gitmiyoruz. Dag evimiz var ya orada kalacağız biraz. Burada kalmak ona iyi gelmez. Zafer Bey konuştu. Çok iyi düşünmüşsün oğlum, gidin tabi. Birbirinize sahip çıkın o bize yeter. Sağol baba dedi Bora. Ada Elif'e döndü. O zaman hadi bakalım, valizimizi hazırlayalım diyerek elini tuttu ve birlikte odasının yolunu tuttular. Elif heyecanla konuşuyordu. Havuza girer miyiz Ada abla? Bebeğim donarız ama. Hem bu kar tatili. Deniz, havuz, dondurma yok. O zaman dedi Elif duraksayarak. Kar topu oynar miyiz? Sen, ben ve dayım? Kardan adam yapalım ama olur mu lütfeen. Yaparız tabi bebeğim. Hatta biliyor musun? Dayından daha yakışıklı bir kardan adam yapalım. Epey uğraşırız ama olsun dedi Ada bir anda. Elif kıkırdamıştı. Ne gülüyorsun bakayım sen dedi Ada kaşlarını çatarak. Ada abla az önce dayımı yakışıklı bulduğunu söyledin bir de daha yakışıklı biri zor dedin. Hiç de bile ben eh dedim bir gideri var işte, dayının dedim. İnandım tamam dedi Elif küçük ellerini ona uzatarak. Sessizlik oldu. Bavul neredeyse bitmişti. Dayısı kılıklı seni diye söylendiği sırada Ada, Elif bağırarak salona koşuyordu. Dayı Ada ablam seni çok yakışıklı buluyormuş, senden daha yakışıklı bir kardan adam yapacakmışız. Bak sen dedi Bora alttan alttan gülerek. Ada odadan dışarı fırladı. Prenses beni ifsalamak yakıştı mi sana, gel buraya bunun intikamı olacak herhalde. Koştuğu sırada Bora tarafından durduruldu. Yavaş ol Ada, koşmak yok. Sen koşmayacaksın bir süre. Ada gözlerini devirdi. Ay bu da başımda trafik polisi kesildi. Sesini değiştirerek Bora'yi taklit etti. "yovos ol odo" kosmok yosok ". Bora iyiden iyiye gülerek Ada dedi yapma. Yopmo. Sonra genizden gelen sesiyle ehhh ledi. Bora kahkaha atınca herkes gülmeye başladı. Sesler kesilince intikamı ben alacağım sen merak etme dedi Bora. Senden güzel bir kardan kadın yapayım da gör. Zor yaparsın dedi Ada bozuntuya vermeden diklenerek. Aynen öyle, çok zor yaparım dedi Bora pes ederek. Ada'nin ifadesi yumuşadı. Sonra konuyu değiştirdi Elif hazır, bavulu da burada. Bavulu kenara bırakmıştı. Bende giyineyim geleyim diyerek odasına yöneldi. Bekle dedi Bora ben yardım edeyim sana. Ada'nin odasına girip birkaç kıyafet çıkardı ardından kendi odasına yöneldi. Elim ayağım tutuyor Bora, ben giyerim diyerek peşinden gitti. Ben giydirecegim dedi Bora. Nedenmiş o? dedi Ada. Çünkü öyle istiyorum. Ada birşey demedi. Kabul etmişti. Bora bere, kazak, mont, eldiven, atkı derken mumya gibi sarmıştı Ada'yı. Bereyi ve atkıyı çıkarıp bogulacagım Bora yeter dedi. Sende haklısın minicik birşey olarak epey ağırlık çöktü üstüne değil mi dedi gülerek. Dalga geçme diyerek atkıyla Bora'nin koluna vurdu Ada. En sonunda üçü birlikte Bora'nin arabasında yerlerini almışlardı. Ada ön koltukta, Elif arkada oturuyordu. Bora şoför koltuğuna geçtiğinde yolculuk başlamıştı. Müzik setinden neseli şarkılar yükseliyordu. Bora ondan beklenmeyecek şekilde kendini kaptırmış şarkı söylüyordu. Elleri de direksiyonda ritim tutuyordu. Ada istemsizce ona baktı. Bora beycim maşallah maşallah sizden beklenmeyecek hareketler içindesiniz. Bora sadece anlamlı anlamlı gülümsemisti. Elif de dayısına katılmıştı. Ada abla sende söyle hadi dedi Elif. Siz söyleyin birtanem ben sizi dinleyim olmaz mı? Olmaz sende söyle dedi Elif hemen. Şarki değiştiğinde Ada kayıtsız kalamadı ve o da söylemeye başladı. Bu sevdiği bir şarkıydı. Saatler sonra yol üstünde bir hamburgerci de durmuştu Bora. Prenses yemek yiyelim mi acıktın mi? Çok acıktım dedi Elif gülümseyerek. Ada'ya döndü Bora. Sen güzelim? Acıktın mi? Daha doğrusu yemek yer misin? Aylarca doğru dürüst yemedin. Kemiklerin sayılıyor ama sana bırakıyorum yemem dersen üzerine gelmem. Sanırım açım Bora, yiyebilirim sorun olmaz dedi Ada tebessümle. Arabadan inip mekandan içeri girdiler. Köşede bir masa bulup geçtiklerinde siparişleri vermişlerdi. Üçü de hamburger yiyecekti. Ada'nin çocukluk özleminin farkındaydı Bora. Bu yüzden burayı seçmişti. Siparişleri bırakıldığında üçü de yemeye gömüldü. Sessizce yedikleri süre sonunda üçü de bitirip arkasına yaslanmıştı. Elif ve Bora aniden gülmeye başladıklarında Ada kaşlarını çattı. Ne oldu dedi. Ada'nin yüzü gözü, burnu, ağzı batmıştı. Ketçap ve mayonez her yerine bulaşmıştı. Bora gülerek iki yetiskin bir çocuğuz diye düşünüyordum ama bence iki çocuğuyla gelmiş bekar bir babayım. Elif bile daha sakin yedi. Yüzün palyaço gibi oldu Ada. Bu başka nasıl yenir ki dedi Ada. Ardından tabakta kalan ketçapla mayonezi Bora'nin suratına sürdü uzanıp. Elif gülünce al sende diyip onu da ketcapa buladı onu da. Gitti itibar diye söylenerek hesabı ödeyip arabaya yöneldi Bora. Elif ve Ada'da pesinden. Islak mendil uzattı Bora ikisine de. Yüzünüzü temizleyin hadi, size pamuk şeker alacağım dedi sonra. Elif ikiletmedi. Ada diretti. Ben böyle kalacağım. O zaman sana pamuk şeker yok dedi direkt Bora. İyi be tamam, ver şunu diyip mendil aldı ve yüzünü temizledi. Yola çıkmışlardı yeniden. Az bir yolumuz kaldı dedi Bora. Işıkta durdukları sırada pamuk şekerci yanlarına yanaşmıştı. Bora iki tane alıp teşekkür etti. Birini Ada'ya birini de Elife uzattı. Yine aynı sey olmuştu. Ada'nın tüm suratını şeker kaplamıştı. Bu defa birşey demedi öylece bıraktı Ada'yı. Ada başını camdan çıkarıp rüzgarı yüzünde hissetmek istedi. Kısa bir süre buna izin veren Bora sonradan üşüyeceksin diye yerine oturtmuştu Ada'yi. En sonunda evlerinin yakınındaki markete gelmişlerdi. Bora birkac günlük malzeme stoğu yaptığı sırada Ada market arabasına oturmus Elif'i de kucağına çekmişti. Başını yukarı kaldırıp Bora'ya bakarak Bora beycim bizi abur cubur bölümüne sürer misiniz acaba demişti. Ada ne yapıyorsun insanlar bakıyor dedi Bora. En nihayetinde senden kıymetli değil ya dedi. Market arabasını abur cubur kısmına sürünce Ada eline gelen herşeyi arabaya atmaya başladı. Bir yandan da çikolatalı bir sütü açmış içiyordu Elifin de eline çilekli bir tanesini sıkıştırdiginda o da sütü açtı. Sonra üçü birden gülerek marketi turladilar bir süre. Araba sürekli birşeylere çarpıyor üçü de kahkahaya boğuluyordu. Görevlilerin kınayan bakışları, azarları sürse de hiç takmıyorlardı. En sonunda marketten çıktıklarında kısa sürede eve gelmişlerdi. Elif merakla etrafta koşturuyordu, buraya daha önce gelmemişti. Ada burayı ilk gördüğünde mevsim yazdı şimdi ise her taraf bembeyaz karla kaplıydı. Kar diye bağırarak kendini karların arasına bıraktı. Sonra kendini sağa sola fırlatarak yuvarlanmaya başladı. Elif de Ada abla diye koşarak ona katıldı. Bu sırada Bora içeri girmis şömineyi yakıyordu. Ortamı hazırlayıp marketten aldıklarını dolaba koyduktan sonra, birkaç abur cuburu çıkarıp şöminenin önüne bıraktı. Televizyonu açtı. Sonra dışarı çıktı. Ada! Elif! Seslendi ama ikisi de duymadı. Ikisi de karın içinde yatıyordu. Yanlarına gidip kaldırdı ikisini de. Üşüyeceksiniz dedi sonra sitemle. Ayrıca Ada, kalbin iki kez durdu ya sen bunu niye anlamıyorsun? Buz gibi soğukta kan akışın bozulur, senin için tehlikeli. Yapma bunu kendine de bana da gözünü seveyim ya. Tamam, sakin ol. Birşey olmadı, olmayacak. Uzun bir süre başınızın belası olmayı düşünüyorum Bora bey, merak etmeyin. Sen olsan olsan başımın tacı olursun merak etme dedi Bora ciddiyetle. Öyle mi dedi Ada. Öyle dedi Bora. Ada Elif'e döndü. Hadi prenses dayını yatıralım bakalım kara, madem öyle. Ada yavaşça itti Bora'yi. Aslında düşmezdi ama düşmek istemişti Bora. Bedeni kara bulandığında Ada karnına çıktı. Bora o an öyle masum baktı ki.. Elinde kar öylece kalakaldı Ada. Bora başını biraz gerdi, boynu ortaya çıkmıştı. Benim bildiğim Ada tam da oraya doldurur karı. Hadi bakalım yap şovunu. Gözünü kapat dedi Ada aniden. Ne alakası var şimdi dedi Bora. Kapat hadi ikiletme dedi Ada. Gözlerini kapattı Bora. Ada başını biraz eğerek dudaklarını nefesin geçtiği o kısma bastırdı ve hızla üstünden kalkıp içeri kaçtı. Elife içeriden seslendi. Dayını kaldır, gel. Üşüyecek. Bora donakalmıştı. Gözleri açıktı ancak bilinci kapanmıştı sanki. Ne olmuştu az önce? Ne yapmıştı o öyle? Bedeni buzdu ama şimdi bilinci yanıyordu sanki. Toparlanıp içeriye gitti ama bunun rövanşını alırdı. Ada ve Elif şöminenin önüne oturmuş abur cubur yiyorlardı. Film izleyelim mi diye sordu Bora gülümseyerek. Ada ona bakmıyordu. Elif atıldı. İzleyelim dayıcım. Komik bir çocuk filmi koymuştu Bora. Ancak Elif yarısında uyumuştu. Ada ve Bora da zaten izlemiyordu bile. Elif' in uyuduğunu gören Ada ben onu yatırayım dedi. Onu yatağa götürüp geldiğinde Bora'nin yanına oturmuştu tekrar. Dışarıda yaptığın şeyin bir cezası olacak biliyorsun değil mi diye sordu aniden Bora. Ne cezası dedi Ada. Bora biraz daha yaklaştı ama Ada istemsizce geriye kaçmıştı. Yüzünü avuçlarına hapsettiginde kaçamamıştı Ada. Tek eliyle yüzünde daireler çizen Bora bir süre sonra kalbinin oraya indirdi. Ne yapıyorsun diye sordu Ada gergince. Kontrol ediyorum dedi Bora ciddiyetle. Doktor musun sen dedi Ada hemen konuyu dağıtmak ister gibi. Evet dedi Bora ciddiyeti bozmadan, bu yüzden şimdi nefes üfleyeceğim. Ada anlamıştı ama kaçamamıştı da. Bora'nin elleri biraz yukarıya boğazına çıktı. İki parmağı nefesin geçiş yerine dokundu. Bu Ada'yi huylandırmıştı. Gerildi biraz. Bir süre öylece durup Ada'nin yüz ifadesini seyretti. Ardından eğildi ve aynı onun öptüğü yerden öptü Adayı. Onun ki biraz daha kendinden emin bir şekildeydi, tek eliyle çenesini tutup sabitlemişti. Ada istemsizce gözlerini kapatmıştı. Bitirdiğinde Bora ona tekrar bakmadan, bileğini tuttu ve onu kaldırdı. Hadi uyuyalım demişti sessizce. Ada tekrar sesini bulabildiginde sadece uyuyacağız öyle değil mi diye sordu. Evet, Ada sadece uyuyacağız dedi Bora ikna etmek ister gibi. Ada en sonunda Bora'nin peşinden gitti. Birlikte sarılıp uyumuşlardı yine. Sabah olduğunda ilk Ada uyandı ve Bora'nin yüz üstü yattığını gördü. Sırtına çıktı anı bir kararla. Sırtına boylu boyunca uzandığında yüzü ensesine geliyordu. Yanağını sırtına dayayıp gözlerini kapattı tekrar. Ancak Bora sırtındaki ağırlık hissiyle uyanmıştı. Ada dedi. Manyak mısın ne yapıyorsun? Burası çok rahat Bora bey size de tavsiye ederim. Kendi sırtıma mi cikayim diye sordu Bora. Benimkine de çıkabilirsiniz dedi Ada. Çıkayım da ezil degil mi? Minicik birşeysin zaten. Bana birşey olmaz dedi Ada. He olmaz, nasıl ineceksin şimdi oradan? Atarım kendimi yana dedi Ada. Olmaz, sert hareketler yasak. Bekle dedi sonra. Ver elinin biri, düşüşü yavaşlatayım. Ada'nin elini tuttu ve aniden önüne döndü. Sırtından göğsüne düşmüştü Ada ancak ses vermiyordu. Bora korktu. Ada'yi dürttü. Ada iyi misin, duyuyor musun beni? Ses ver. Ada ses vermedi. Bora hayır dedi sessizce. Hayır, hayır, hayır. Aniden Ada başını kaldırdı. Kandırdım diyerek güldü. Bora o an fevri şekilde Ada'nin alnına vurdu hafifçe. Korktum Ada, korktum yapma böyle şaka diyerek kollarının arasında sardı Ada'yi. Ardından mutfağa yönelip kahvaltı hazırladılar birlikte. Bu sırada Elif de uyanmıştı. Güzel bir kahvaltının ardından çizgi film izlediler hep birlikte. Ardından aksama doğru dışarı çıkıp kar topu oynadılar. Tabiki Elif ve Ada birlik olup karları sadece Bora'ya atıyorlardı. Elif arada yaramazlık yapıp Ada'ya da atıyordu tabi bu olunca Ada gözlerini irice açarak bücür seni diyerek savaşı başlatıyordu. Saatler geçiyordu. Yorulunca savaşı bırakıp kardan adam yapmaya başladılar. Elif ve Ada bir noktada kardan adam yapıyor Bora bir köşede kardan kadın yapmaya çalışıyordu. Elif ise bir ona yardım ediyordu bir diğerine. En sonunda Ada dayanamadı. Kız sen kimden yanasın diye sordu. Ben tarafsızım Ada abla. Belli tabi ya, o yüzden dayının kadın yapmasına yardım ediyorsun. E sana da adam yaparken yardım ediyorum. O sırada Bora dayıcım mutfaktan yeşil zeytin getirir misin dedi. Ne yapacaksın yeşil zeytini diye sordu Ada umursamazca. Gözlerine koyacağım. Bu defa Ada gözlerini kıstı ve sordu kim o yeşil gözlü kız? Kimse kim dedi Bora gülerek. En sonunda ikisi de bitirmişti. Bora gevsekce gülümseyerek tanıştırayım Cemre dedi. Ada hızla kardan kadının yanına vardı. Kötü kötü baktığı sırada göz yerine koyulan şeyleri eline aldı ve Bora'ya fırlattı. Ben sana gösteririm şimdi Cemre'yi dedi. Cemre diyor ya diye söylendi. Comro dedi iyice sinirden çıkarak. E seninki dedi Bora onunkinin yanına geldi. A dedi isim bulamamıştı. Durdu. Tahmin edeyim dedi Bora sinir bi sırıtışla. Abdurahman. He Abdurahman he çok daha güzel bir ismi var merak etme dedi inatla Ada. Neymiş duyalım bakalım.. Aytaç dedi hemen aklına gelen ilk ismi söylemişti. Oytoc dedi aynı onun gibi Bora sinirlenmişti. Al sana Aytaç diyerek eliyle kardan adamın kafasını uçurdu. Ya ne yaptın Aytaç'ima dedi bağırarak. Parçalanmış kafayı yerine koydu ve düzeltmeye çalıştığı sırada Bora sende Cemre'nin gözlerini çıkardın ben birşey dedim mi diye sordu. Hak etmişti ama dedi Ada hemen. Bu da hak etti dedi Bora inatla. Aman iyi be tamam diyerek evin yolunu tuttu Ada. Arkasından bir süre sırıttı Bora. Ardından yerden topladığı zeytinleri tekrar kardan kadına taktı. Bu sırada kardan adama bir tekme daha atmıştı. Akşam bir film gecesi daha yaptılar ve makarna yediler. Ertesi sabah Ada erkenden kalktı ve marketin yolunu tuttu, evde hiçbir şey kalmamıştı ve bir süre daha buralardaydilar sanırım. Karlı yollardan caddeye çıkmaya calıştıgî sırada bir agacik arkasından Rüzgar çıktı. Ada dedi garip bir ses tonuyla. Rüzgâr senin ne işin var burada, hem burada olduğumu nasıl bildin? Arkadaşın Selin fazla konuşkan Ada. Senden beter. Bana olması ya da olmaması gereken her şeyi anlattı. Seni, Bora aşkını, onun seni sevdiğini ve küçük Elif.. aile mi oldunuz siz? Anne mi oldun sen, o da baba mi oldu ha Ada? Ne diyorsun Rüzgar ne saçmalıyorsun dedi Ada öfkelenerek. Sana demiştim Ada, bana döneceksin demiştim. Bana dönecektin. Bana dönmeliydin. Ada sinirle geriledi. Defol git buradan seninle uğraşamam. Neyini sevdin onun? Ya da o senin neyini sevdi? Zengin diye değil mi? Yoksa yakışıklılık bende de var. Sende o dediğin şeyin zerresi yok, senden iğreniyorum. Bahsettigin her şey içerden gelişir. Bora öyle biri sen değilsin. Senin için bozuk. Karşıma geçmiş Tuğçe'nin sahip oldukları ile beni ezerken düşünecektin, geçti o iş. Bora olmasaydı bile seninle olmazdı. Ya tamam patron biraz üst düzey kabul Ama ya sen? Sen vasatın da altındayken neyin sevdi ben onu merak ediyorum. Gözü dolmuştu Ada'nin. Senin bulamadığın çok şeyi bulmuş demek ki. Ben biliyorum galiba ya, gözlerin dedi Rüzgar Ada'ya yaklaşarak. Gözlerin güzel, sen değilsin Ada. Patron ondan etkilendi demek ki. Mesela söyle düşün yüzün gözün parçalanmış tanınmaz haldesin. Sever mi seni? Sevmez. Agzindan burnundan kan gelirken, suratın kanla kapliyken sevmez değil mi? Ada duraksadı. Birşey olacaktı. Hissediyordu. Ve oldu da. Rüzgâr onu basit bir hamleyle yere devirip saatlerce sürükledi. Karlar bile aşındı, toprak göz önüne çıktı. Sanki canlı canlı ateşe atmışlardı Ada'yi. Saçlarını çekiştirdi, gel tel bir sürü saç avucuna doldu. Gittiği her yerde kan yol yapıyordu sanki. Ada bağıramıyordu, sesi çıkmıyordu ki. Camlar sırtına battı. Dizi aşındı ve ikisi birden etinin derin kesigiyle kan gölüne döndü. Sonra birşey oldu ayak bileğine cam saplandı ve bağırarak ağlamaya başladı Ada. Bedeni ve zihni ancak o zaman tepki vermişti. Ters çevirdi Ada'yi bu sefer yüz üstü sürükledi. Yüz kemikleri paramparça oluyordu, hissediyordu. Bir süre sonra tekrar yüzünü çevirdi kendine. Kandan başka görünen birşey yoktu. Gözlerinin içi bile kan doluydu. Neyse hadi iyisin götürüyorum seni Bora'ya. Bakalım beyimiz böyle de sevecek mi seni? Evin yakınında durdu. Bekle dedi gülerek pastanın süsünü koyalım. Eline aldığı cam parçasını Ada'nin yanağına sürttü. Ada tepindigi için avuç içleri de kesilmişti. Rüzgâr evin önüne geldiğinde bağırdı. Patron emanetin var. Ve Adayı öylece çuval gibi bir köşeye fırlattı. Ardına bakmadan kaçtı. Bora bir ona baktı bir de yerde kan yumağı gibi duran Ada'ya...o kadar hareketsiz ve korkunç görünüyordu ki öldüğünü sandı. Ancak yaklaştıkça yaşadığını fark etti. Üstü başı kan olsa da onu kucakladı. Ve bağırdı. Kocaman, büyük bir feryat kopardı. Devam etti, hiç durmadı. Bağırarak ağladı. Elinden geldiğince Ada'nin yüzünü temizledi, kanları sildi. Nasıl olacaktı? Hasteneye buradan nasıl yetişeceklerdi? Geçecek güzelim dedi ona dönerek. Geçecek, iyi olacaksın söz veriyorum. Güzel değilim ben. Ada dura dura konuşuyordu, nefes alamıyordu ve bedenî öyle çok yanıyordu ki, nefesi kesiliyordu. Güzel değilim, bu şekilde nasıl güzel olabilirim ki. Bu şekilde de güzelsin. Her şekilde güzelsin sen. Hastaneye gitmek zorundayız dedi Bora birak beni, nolur. Yetişemeyiz zaten. Sonu baştan belli. Sen eve git Elifle. Beni bırak burada böyle, belki de ölmem gerekiyordur olamaz mı? Annemi ve babamı özledim, Bora bırak gideyim. Canım çok yanıyor, bırak. Bakışları kesişti. Ve son yeşil ve elanin son kesişmesi gerçekleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.