41- 24 Saat

96 2 0
                                    

Bölüm şarkılarımız...
Bu üç şarkıyı döngüde dinleyerek okumanızı tavsiye ediyorum.

Çağan Şengül- İlk Göz Ağrım
Anıl Emre Daldal- Uyu Bebegim
Çağan Şengül- Nolur Gitme

Ölüm değil de sanki sonsuz bir uyku gibiydi. Ölüm olamazdı çünkü bu kadar dogru hissettiremezdi. Bu kadar huzurlu ve kaybolunası. Sonsuz karanlık bana ellerini o kadar güzel uzatmıştı ki, reddersem avuclarım yanardı. Kabul edersem de kalbim ve ben kalbimi seçtim. O alışkındı, o ezberlemişti. O çok seviyordu. Bütün korkusuna rağmen o karanlıkla kendini terbiye etmeyi istiyordu çünkü asıl sahibinin o çok sevdigi elleri sadece o zaman ona gülümsüyordu. Gözlerim öyle bir kapanmıştı ki sanki bir daha asla açılmayacaktı. Belki de açıktı ama görme yetim benden alınmıştı. Belki de bu sessizlik, bir çığlıktı. Belki de onun acı çığlıkları kulaklarımı delmesin diye hiçbir şey duymadığım o korkunç sükût beni sağır bırakmıştı. Belki de kalbim göz yaşlarına tanık olup üşümesin diye çalışmayı bırakmıştı çünkü hep öyle olurdu. O ne zaman ağlasa benim sol yanımda başlardı kan kayıpları. Benim küçük kalbimin tek sakiniydi, o iri yarı, uzun boylu ela gözlü çocuk. Bu yüzden hiçbir zaman can kaybı yaşamazdı göğsümün kafesi. Çok ağlardı, üşürdü, korkardı ve parçalanırdı ama ölüm uğramazdı oraya. İçinde koruyucum oturuyordu, oyun arkadaşım ve ışıklarda elini tuttuğum adam oturuyordu. Her çocuğun eli kavranmaz, benimki de sahipsizdi ta ki o tutana kadar.
Göremiyordum, duyamıyordum ya da hareket bile edemiyordum. Dudaklarımı aralayıp onunla konuşamıyordum, benimle konuşur muydu bilmiyordum. Beni dikkate almadığı o kadar çok zaman olmuştu ki, gözlerime baksa da sesimle ona hiç ulaşamamıştım. Gözlerime bakmayı seviyordu belki ama sesimden hoşlanmıyordu hatta belki de söylemem gerekirdi ki nefret ediyordu. Boşuna mıydı sanki bunca susturuşları? Hiçbir zaman öyle olduğunu düşünmemiştim. Bir sebebi olduğuna emindim, birçok şey gibi bunu da öğrenmek mutlu etmemişti ama yine de ikimizin arasında anlaşılması zor telepatik bir bağ var, sanki ona kendimi duyurmak için yaşamsal fonksiyonlara ihtiyacım yokmuş gibi hissediyordum çünkü ben onu hissedebiliyordum. Evet, bütünüyle onu. Beni hayata bağlayan bütün iplerim kopsa onu hissetmemi sağlayan o ip, her ne kadar bana kendini somut olarak göstermese de oradaydı. Sapasağlamdı. Çünkü, vücuduma çarpan bu sıcak hissin bir sebebi olmalıydı. Gövdemi saran bu temasın bir sahibi olmalıydı, ısı çok yoğundu ve belden yukarımı ele geçirmişti. Kollarımda, boynumda, alnımda hatta saçlarımda geziyor oradan da göğsüme, karnıma, belime ve sırtıma ilerliyordu. Ölmüş olsaydım, hissedeceğim cehennem ateşi bundan daha yoğun olurdu. Bu sonsuz bir uyku olmalıydı. Sıcak, şefkatli, huzurlu. Onun kollarının arasında.
Cılız ama anlamlı bir dudak kıvrılımı yüzünden bana sarılan ellerini bedenimde hissediyordum. Gözlerim baktığım yeri görmese de onun gözlerini görüyordum. Kalbinin atışı kulaklarımda çarpıyordu ama çenesinden bir damla elime damladığında bunu görmek ya da hissetmek bile istemedigim için başımı eğmiştim.
O buradaydı ama aynı zamanda o kadar uzaktı ki..
O buradaydı ama aynı zamanda o kadar yoktu ki...
Bana bakıyordu ve aynı zamanda o kadar görmüyordu ki...
Bana gülüyordu ama aynı zamanda gözleriyle kırıyordu kemiklerimi.
Beni seviyordu ama onun beni sevmesi demek, benim her gün mezara girmem anlamına geliyordu çünkü o sevdiği kadar yakan, yaktığı kadar acıyan bir adamdı.
Bu yüzden gelmişti. Beni sevdiği ama beni sevmeyi sevmediği için. Bu yüzden gitmişti, ben ona git diye bağırırken gözlerimle attigim çığlığı duymadığı için. Okyanus kokusunu beraberinde götürüp çekip gittiğinde ben kara parçalarına düşman, okyanusa tutsak kalmıştım. Kendiminde bir kara parçasını unutarak. Korkak kara parçası. Bir deli fırtınanın gazabına uğrayan ve parçalanarak devrilen korkak kara parçası. Kocaman bir Ada'yi da ancak öfkeli bir Bora devirebilirdi zaten. Ben yeryüzündeki bütün Ada'ların yüz karasıydım. Belki de sürgün edilmem gerekiyordu. Eğer ona dönmek ve tekrar nefes almak istiyorsam okyanusu takip etmeli ve onunla yaşayabilmek için onun gölgesinde, suyun üstünde durmayı öğrenmem gerekiyordu.
Ben her ne kadar onun yoklugunu kabullenmis olsam da ve Ufuk Akça'ya verdiğim sözlerin, ettiğim yeminlerin arkasında dursam da o gelmişti. Buradaydı ve aynı zamanda içimdeydi. O kadar sıkı bir şekilde kavramıştı ki bedenimi, o kadar yaralı bakıyordu ki gözlerime, sevinmeyi aklımın ucundan geciremedim. Biraz korktuğumu da söyleyebilirdim eğer o bütün inatçılığı ile beni kendine çevirip, o sırrı benimle paylaşmasaydı. Gamze demeseydi.. Gerçekten, keşke Gamze demeseydi.. Bu itiraf beni onun düşündüğü gibi mutlu etmemiş, iyi hissettirmemisti. Gözlerindeki şefkate bakarken bir an için zihnim onu ilk gördüğüm ana gitti. O ıssız parka, o yalnız salıncağa. Bir kez daha kusma isteğim baş göstermişti. Bunca zaman bir oyun uğruna çektiğim acıları düşündüm. Evlendiniz mi diye sorarken aklımdan geçen tek şey "keşke evlenmiş olsalardı" düşüncesiydi. Ben bu kız yüzünden annemi kaybettim diye düşündüm. Ben bu kız yüzünden öldüresiye dövüldüm, yastıkla boguldum... değmiş miydi? Şimdi geldiğimiz yer farklı miydi sanki? Sonsuz bir uykuya yatayım diye getirilmemiş miydim bu mezarlığa, atılmamış mıydım bu çukura? Ne değişmişti? Senin oyunun beni koruyabilmiş miydi? Neden bir kez olsun benim iyiligime attığın adımları bana söyleyerek atmadın? Kalbime acı vererek beni koruduğunu sanmaktan ne zaman vazgeçeceksin Bora? Gamze'yi sevmiyor olsan bile, beni ne kadar seviyorsun ki sanki? Seninki sevgi değil, seninki inat! Ben senin inadın olmuşum, güç göstergen olmuşum... Ben sana her şey olmuşum da bir senin olamamışım! Ben kaç kere sana aitim diye çığlık atsam da, gerçek anlamda hep el kalmışım... benim bir annem yok belki ama, babam var diyordum. Kendimi varlığınla avutuyor, teselli ediyordum. Benim annem yok ama babamın da annemden farkı yokmuş. Senin annemden farkın kaldı mı Bora? Oyunlarınız, hesaplarınız, kitaplarınız bitmedi bir türlü! Beni hiç bir zaman sadece sevemediniz... söylesene bana, annem olacak kadınla aranda, sen baktığında bir fark görebiliyor musun? Ben göremiyorum. Bu yüzden izin ver birazcık uyuyayım.
Çünkü ölüm huzurlu, kolay.

Kurban Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin