6. Gerçekler

270 12 2
                                    

O geceden sonra kadının sessiz çığlıkları gökyüzünü yasa boğdu. Feryatları kurşun misali onca mesafeden adamın kalbine saplandı. Feryatlar sessiz ama parçalayıcıydı belki de bu yüzden adamın hislerinin üstüne devrilmişti. Adamın zihninde başlayan savaş karşısında oturduğu adamın ortama alaycı şekilde bıraktığı soğuk gerçeklerle kan döktü. Şimdi dedi adam yerinde dikleserek. Derdimizi anlatmaya başlayalım bakalım dedi gevşekçe gülerek. Bora'nin karanlık bakışları adama döndü. Ondan önce söylemek istediğim, sormak istediğim bir kaç şey var. Adam ağır ağır başını salladı. Hakkındır evlat. Seni dinliyorum dedi. Ben dedi Bora duraksayarak. Öksürdü. Yangından çıkan birine göre fazla dirençliydi. Oldukça duman yutmuş olmalıydı. Devam etti. Neden ben? Hadi diyelim beni seçtiniz? Nasıl buldunuz? Siz kimsiniz? Adam bakışlarını masaya indirdi. Bu cevapların hepsi ona çıkıyor dedi. Bora bakışlarını masaya indirdiğinde Ada'nin fotoğrafıyla göz göze geldi. Anlayamıyorum dedi afallayarak. Onu nereden tanıyorsunuz ki? Ne istiyorsunuz ondan? Adam Bora'ya baktı. Tam gözlerinin içine. Korkunç sesiyle konuştuğunda Bora nefesinin kesildiğini hissetti. Canını, onu canını istiyorum. Ve kendi canının bağışlanmasını istiyorsan bunu sen yapacaksın! Hem de onun gözünün önünde diyerek helikopterdeki adamın fotoğrafını işaret etmişti. Gözleri irice acılan Bora tüm fevriliği ile bağırdı. Bir yandan bağlı olduğu sandalye de tepiniyordu. Asla! Asla yapmayacağım, ona asla zarar vermeyeceğim diye can hıraş bağırıyordu. Adam ayağa kalktı ve devrilmiş sandalyenin ayağına oturdu. Şimdi Bora ile yüzleri nefes geçirmez bir yakınlığa ulaşmıştı. Tabi ya aşk... dedi alayla. Benim anlayamadigim bir nokta var ama madem bu aşk böylesine derin nasıl onu arkanda bırakabildin? Nasıl sırtını döndün ona? Sen bunu, nasıl, nereden biliyorsun dedi Bora iyiden iyiye şaşırarak. İkinizi de iyi tanıyorum dedi adam dünyanın en normal şeyini söyler gibi. Tabi dedi durarak. Onu biraz daha fazla. Yıllardır takip ediyorum onu, yıllardır. Attığı her adımdan, gittiği her yerden, aldığı her nefesten haberdarım. Sadece dedi ve devam etti. Bugün izini kaybettim ve bu da senin suçun dedi. Sesi yükselmişti ve eliyle sandalyeye vurdu birkaç kez. Bora irkilmişti. Bora aklını kaybetmiş gibiydi. Düşünceleri hiçbir yere çıkmıyordu. Sirketin önünden öylesine geçiyordum dedi adam. Seni gördüm ve şirketi onunla beraber kendini nasıl yakmaya teşebbüs ettiğini gördüm. Tanıdığım kadarıyla intihar meyillisi bir adam değilsin. Hani canından ya da şirketinden vazgecmezsin. Ablan ölmüş dedi kaşlarını kaldırarak ama o zaman bile kılın kıpırdamamış, ne var ki bu kız... Ada Tözün, sana bunu da yaptırdı. Onun tırnağı kırılıyor, sen kıyameti koparıyorsun öte yandan terk edip gittin. Bu ikilem benim gibi yaşlı bir adamın anlayacağı kadar kolay bir durum değil. Intihar teşebbüsünün ayrılık olduğu çok belli evlat. Bu noktada oldukça anlaşılabilir bir hale geliyorsun... gençlik işte. Konumuza dönelim dedi adam ve konuyu tekrar Ada'ya çekti. Şimdi bana cevap vereceksin dedi. Ada Tözün'ü öldürmeyi kabul ediyor musun yoksa etmiyor musun? Ya da sana bir güzellik yapayım; beni ona götür. Yerini söyle! Yeter ki onu avucuma düşür. Bunu derken dişlerini sıkmış ve ellerini Ada'yı hayal ederken sıkmıştı. Avuçlarında onun kuş gibi çırpınan soluğunu hissetti. Daha çok sıktı. Ada'nin nefes kapısını kapatır gibi. Asla dedi Bora. Asla onu sana vermeyeceğim. Sana kurban etmeyecegim onu, duydun mu diye bağırdı. Sen beni anlamadın dedi adam ama neyseki ben sabırlı biriyim. Masanın üstünde duran silahı Bora'ya dogrultup konusmaya basladı. Ada Tözün.. 22 yaşında ve kimsesiz. Bak o çok sevdiğin kadın tek cümleye sığıyor, ki sen bunu biliyorsun çünkü bastın tekmeyi dedi ve kahkaha attı. Sonra ciddileşti. Suratına donuk öfkeyi sergilerken değil dedi. O iş öyle değil. Ada Tözün benim canım kızım, küçük meleğim, babasının prensesi. İşlediğim en büyük günah. O doğumuyla cinayet işleyen bir uğursuzluk timsali. Teyzeleri olacak o iki kadın onu ayakta uyuttu, iyi de etti. Bora'nin gözleri faltaşı gibi açılmıştı, korkuyla dinliyordu. Lan dedi Bora bağırarak. Sen manyak mısın? Sen nasıl bir ruh hastasısın? Hangi baba evladını öldürmek ister? Sevdiği kadını en yakın arkadaşına kaptıran ve sadece bir gece onun çok sevdiği yeşil gözlerini kendine değdiğini gören bir adam. Ne demek istiyorsun dedi Bora. Orhan Tözün dedi helikopterli adamın fotoğrafını Bora'ya atarak. Bu adam benim en yakın arkadaşımdı. Lisedeyken.. sevdiğim kadını benden alana kadar. Yani bu adam Ada'nin manevi babası. Seviyor Ada'yi çok seviyor. Mesleği gereği zarar görmesin diye Ada ondan habersiz büyümek zorunda kaldı. Bense Ufuk Akca. Ada'nin biyolojik babası benim. Bu yüzden de Ada'in Orhan'in gözleri önünde ölmesini istiyorum. Ki ben intikamını alabileyim değil mi? Orhan hiçbir şeyi hesapsız yapmaz evlat. O gün size yardım etti çünkü Ada onun kızı. Bora hatırlamıştı. Ada o gün onun kucağında baba diye sayıklamıştı. Hissetmiş miydi? Peki ya annesi dedi Bora. Annesi öldü ama değil mi? Yaşıyor dedi adam. Çekmeceden bir fotoğraf daha çıkardı adam. Bu kez çıkardığı fotoğraf bir kadına aitti. Ada'nin gözlerinin aynısı bu kadında da mevcuttu. Aynı simsiyah saçlar ve aynı beyaz ten. Ada ile aralarındaki tek fark yeşil gözlerine sarı turuncu hareler batmıştı. Yeşil ve bal gözlerinde dans ediyordu. Anne olamayacak kadar genç görünen kadın biraz daha kiloya sahipti Ada'ya kıyasla. Selda Tözün, Ada'nin annesi. Ada'yi aldırmaya kıyamadı ancak ona anne olmak istemedi. O gecenin kara lekesiydi Ada. Doğurduktan sonra kaçtı. Hakkında bildiğim tek sey hamilelik sürecinde yaşadıkları onu zehirlediği için şizofreni hastalığının pençesine düşmüş oluşu... şimdi nerede, ne yapıyor bilmiyorum. Artık çok da bir önemi yok zaten. Acı çekmek onların hakkı da benim değil mi ha evlat? Bora başını salladı. Gözleri hüznü resmetti. Sanki ona hak verir gibi, üzülür gibi. Pekala dedi sonra. Pekala... istediğin olsun bakalım. Ada'yi öldüreceğim. İntikamını alacağım, ama bana biraz zaman vereceksin anlaştık mı? Ve bir de dedi mimik oynatmadan. Selda hanım... fotoğraf bende kalabilir mi? Niye lan dedi adam keyifle. Asık mi oldun? Sende yeşil göz zaafı falan mı var oğlum? Kahkaha attıktan sonra tamam dedi senin olsun. Ardından Bora'yi çözdü. Gitmesine izin vermeden önce bana bir oyun yapmaya ya da oyun oynamaya kalkarsan bedelini ailenin canıyla ödersin haberin olsun diyerek tehdit etmeyi unutmamıştı.
-
Ada, klinikteki hayatına teslim olmuştu. Bu gece ilk gecesiydi ve son olmayacaktı. Son nefesini bu duvarların ardında verecekti, biliyordu bunu. Görevli kadın Bora gittikten sonra ona odasına kadar eşlik etmişti. Ardından yanından ayrılıp kapısını üstüne kapattığında Ada kapinin ardında dizlerini kendine çekmiş ve boş gözlerle odaya bakmıştı bir süre. Oldukça sade bir odaydı. Tek kişilik bir yatak, pencere önünde bir sandalye ve küçük bir dolap. Bu kadardı. Gözleri odanın ortasında açık şekilde duran valize kaydı. En üstünde bir kitap çarptı gözüne. Emekleyerek, dizleri üstünde bavula yaklaşıp onu aldı ve tekrar kapının arkasına geçti. Romeo ve Juliet. Romeo bana güven veriyor demişti daha birkaç saat önce Bora'ya.. belki de bundan dolayı son anda valizine koymuştu kitabı. Çığlık çığlığa ağlayarak bir anda kendini koyverdi. Saatlerce ağladı. Kapının dışına bile taşıyordu sesi. Odalarından çıkmış hastalar koridorda fısıldaşıyordu hakkında. Yeni geldi, alışacaktır yorumları havada uçuyordu. Görevli bağırdı. Odalarınıza dönün, sessiz olun! Herkes kaçtığında sesler kesildi. Ada da susmuştu şimdi. Kalkmıştı kapının ardından. Valizine yönelip, giyecek rahat birşeyler ararken bir anda elleri arayışı kesti. Odada bulunan küçük aynaya döndü. Sacları dağılmış, gözleri kızarmış dahası göz altları şişmişti. Gözlerinin yeşili kararmış siyaha dönmüştü. Öfkeli gözlerle kendine baktı. Aynaya yaklaştı ve mırıldandı. Hak ettiğin hayatı yaşayacaksın kızım! Hak ettiğin hayat bu işte dedi ellerini iki yana açarak. Bırak mızmızlanmayı dedi kendi kendine. Ardından yavaşça kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Iç çamaşırları ile kalana dek soyundu. Üşüyordu ama umursamadı. Dolapların içini karıştırmaya başladı sonra. Telefonunu almışlardı. Bora'yi fotoğraftan bile göremiyordu. Muhtemelen odada kesici alet yoktu. Silâh, bıçak, makas vs. Ama makasa ihtiyacı vardı. Hemde acilen. Neyse ki aradığını bulmuştu. Dolabın yukarısına koymuşlardı. Hastalar kendine zarar vermesin diye... kendine zarar veremeyecekti. Artık değil. Çünkü zaten artık yaşamıyordu. Eline aldığı makasla aynanın karşısına geçti. Ve ağlaya ağlaya kesti bütün saçlarını, beline uzanan saçlar artık topak topak yerlere düşmüştü. Kulak bitimine gelene kadar durmadı. Kestikçe kesti. Kanı akar gibi gitti sacları. Bitince onları olduğu gibi bırakıp ağlaya ağlaya uyudu. Ertesi sabah uyandığında koridordan gelen seslere kulak kabarttı. Görevli kahvaltı için herkesi mutfak diye adlandırdıkları ortak odaya yönlendiriyordu. Zorunlu olduğu için birazdan onu da çağıracaklardı. Bu olmadan o da diğerlerinin peşine takıldı. Çelimsiz bir kız dibinde bitti anında. Buradaki herkes çok sıkıcı ve içi geçik ölümü bekliyorlar. Ya sen dedi. Eğlenceli birine benziyorsun. Hem yenisin hem gençsin. Arkadaş olabilir miyiz dedi cesurca. Ada ona döndü. Gotik tarzından kizin ifadesi bile belli olmuyordu. Bende dün gece öldüm dedi Ada ruhsuzca. Onlar da benden fazla hayat vardır emin ol. E senin saçların uzundu dedi aniden kız, ne oldu sana? Kestim gece. Aaa sen manyaksin dedi kız gülerek bana benziyorsun. Sebebi o adam mi ela gözlü olan.. dün gece pesinden koştuğunu gördüm. Senden birşey isteyebilir miyim dedi Ada. Bu konuyu kapatsak? Kız anında dudaklarına fermuar çekti. E sen anlat dedi Ada. Hiç hali yoktu bağ kurmaya ama kıyamamıştı Ada. Masal ben dedi kız. 17 yaşındayım, ergenim. Buraya da dedi kesik bileklerini Ada'ya uzattı. Bu yüzden geldim. Ada yutkunmuştu. Bir sey diyememistim. Daha doğrusu babam buraya kapattı dedi kız. Ama burada olmaktan mutluyum. Her gün dayak yenmektense burada özgür olmak güzel. Kahvaltı sırasında Masal anlattı Ada dinledi. Bir parça peynir, bozuk yumurta ve iki zeytinden oluşan kahvaltısında ise hiç dokunmadı. Bunu fark eden Masal atıldı. Açlık grevi ha? Aşk acısı ile paket olarak geliyor galiba? Masal dedi Ada. Sus. Sonra ne yaptığını fark edip devam etti. Vazgeçtim devam et, konuş dedi telaşla. Masal kahkaha atmıştı. Komiksin demişti. Kahvaltı sessiz devam etti ve ardından hep beraber ilaç sırasına girdiler. İlaçların ne için olduğunu kimse bilmiyordu ama söz hakkı tanınmıyordu hastalara. Ada'ya sıra gelince hemşire Ada Tözün dedi sen benimle geliyorsun. Ada'ya hap vermemişti. Bunun yerine ona iğne yaptılar. İğnenin içindeki kırmızı sıvıyı görmüştü Ada. Sorgulayınca bünyen hassas olduğu için hap hasta eder demişti hemşire. Aynı ilaçtı. Bana dedi Ada uyku hapı verebilir misiniz? Geceleri uyumakta zorluk çekiyorum. Bu doğruydu. Hemşire başını sallamıştı. Günler aynı sakinlikle akmaya başlamıştı. Her gün bir hastanın kliniğin psikoloğu ile görüşmesi oluyordu. Ada birkaç kez görüşmüş ancak daha sonra bırakmıştı. Konuşmak ona iyi gelmiyordu. Sahip olduğu tek şeyin kaybı sürekli konu olunca katlanılmaz acıyı davet ediyordu. Ancak doktorun bazı tavsiyelerine ayak uyduruyordu. Doktor gerçekten şefkatli bir kadındı. Bir defter hediye etmişti ona ve o defteri hissettiklerini yazmasını söyledi. Ne istiyor, ne hissediyorsa. Konuşamıyorsan yazarsın demişti. Ada teşekkür etmişti. O günden beri yazıyordu. Günde üç kez sakinleştirici vuruyorlardı. Hicbir şey yemiyordu. Dejavu hissiydi. Bora varken baş etmesi daha kolaydı ama aynı şeyleri yaşıyordu. Kilo kaybı, iştahsızlık, mide bulantısı, korku, kabus. Mutsuzdu Ada çok mutsuzdu ama alışıyordu. Önceki hayatı yavaş yavaş siliniyordu zihninden. Bugünü vardı elinde şimdi. Bora önce hayatından gitti, ardından anılarından.
Defterinde farklı farklı tarihlerle günlük gibi yazılar vardı ancak tek bir şeyi içeriyordu. Acıyı...
'Bugün Masal adında bir kızla tanıştım. Daha 17 yaşında ve ölümü istiyor. Kesmiş bileklerini. Ben o kadar cesur olamadım, saçlarıma vurdum darbeyi. Senin öpmeye bile kiyamadığın saçlarım şimdi çöp poşetinde öylece duruyor Bora. Umursamazsın biliyorum ama söylemek istedim. Kalbim toprağın altında, zihnim savas meydanında. Ellerin yok, gözlerinde. Bu klinik beni senin bir fotoğrafına bile hasret bıraktı. Oysa sen demiştin, iyi olacaksın diye. Yarayı kanatan sendin ama merhemi saklayan onlar Bora. Söyle onlara. Söyle.. ölüyor de. Ya da o gün morgun kapısında yaptığın gibi gel ve al beni buradan. Ne olur, sana ihtiyacım var.
Başka bir tarih atmıştı ertesi gün.
"Gel demeyeceğim sana, artık değil. Gelme Bora. Tanıdığın, bildiğin o kiz yasamiyor artık. Öldü. Burası iyi. İyi bakılıyorum burada, için rahat olsun. Her gün sayısız iğne ve ilaçla uyuşturuyorlar. Kollarım mosmor. Bedenimde de yaralar çıktı. Yan etkiymis, geçecek diyorlar. Ben her gece öldürmesi için dua ediyorum. Benim duam bir kere kabul oldu, senin kalbin ev oldu bana. Sokağa atildigim o günden beri dileklerin ve duaların faydasız olduğunu öğrendim. Durasıca kalbim hala bir umut ölümü diliyor ama çok iyi biliyorum ki ölmek benim için kurtuluş. Cennet ya da cehennem bile korkutmuyor beni. Ben zaten ķüle döneli çok oldu. Bundan sonra umut besleyebileceğim tek şey küllerimi affetmen olur. Yaktın, yandım. Affın bana ölüm ninnisi olur, bahşedersen eğer. Biliyorum bugün değil, dilerim bir gün...
Ardından defteri ters çevirdi ve sayısız kez aynı şeyi yazdı. Sayfalarca... "Affet Bora."
Ardından ilk okul çocuğu gibi yine sayfalarca "Bora" yazdı. Suretinin ya da isminin hafızasından gitmesinden korkuyordu. Buna dayanamazdı işte.
-
Aynı günlerde Bora eskisinden daha sinirli, daha mutsuz, ailesinin tanıyamaz olduğu bir adama dönmüştü. İse uğramıyor, sabahlara kadar uyumuyordu. Kimseyle konuşmuyordu. Ali'yle bile. Kimsenin olanlardan haberi yoktu. Hastaneden sonra Ada'yı kendi evine döndüğünü biliyorlardı. Ada ve Bora ayrılmıştı, görünen oydu. Bora gülmeyi unutmuştu. Ailesinin yüzüne bile bakmıyor, üstüne gelince bağırıyordu. Zafer ve Belma buna anlam verememişti. Belma ise iyice şüphelenmişti zira oğlunu kaç defa o kızdan uzak tutmaya çalıştığı halde başarısız olduğu bir aşkın özellikle yaşananlardan sonra bir anda bitmesi mümkün değildi. Bora'nin gözü artık Elif'i bile görmüyordu. Dayıcığım diyen, prensesim diyen adam gitmişti. Öpücüklere boğan, koklamaya doymayan adam yoktu artık. Bir gece yemek masasında otururlarken Elif dayanamayıp sormuştu. Ada ablam nerede? Neden hiç gelmiyor? Bora elindeki çatalla yemeği ile oynamayı bıraktı ve Elif'e döndü. Ada yok artık, gitti ve dönmeyecek. Alışsan iyi olur. Elif' in duydukları onu sarsmış ve ağlayarak odasına gitmişti. Gitmeden önce de bağırarak dayısına "Kötüsün sen dayı, çok kötüsün! Sürekli kızıp bağırıp incititiyordun zaten onu, gitmesine sasirmadim. Senin yüzünden annem bir kez daha öldü diye odasına kaçtı. Bunu duyan Bora'nin elindeki çatal gürültüyle düştü. Masadakiler küçük iniltilerle olayı karşılarken Bora masadan kalkıp evi terk etti. Attığı birkaç kayıtsız adım bir sokak lambasının altında son bulmuştu. Kaldırıma oturarak karanlık yolu izlediği bir süre sonunda telefon çaldı. Klinikten arıyorlardı. Hâlâ Ufuk Akça' nin talebini yerine getirememişti, aslında nasıl yapacağını bilmiyordu. Kafasında planı oturtamamıştı bir türlü. Elbette ki Ada'yı sahiden öldürmeyecekti ama Ufuk Akça'nın Ada'nın ölümüne inanması için temiz çalışması gerekiyordu. Beklediği fırsat ayağına bu telefonla beraber gelmişti. Telefonu korkuyla açtığında alo demisti. Bir sorun mu var? Ada iyi mi? Görevli kız telaşla konuştu. Bora bey, rahatsız ettim özür dilerim ama bende Ada hanım için aradım. Kendisi biraz önce kriz geçirerek banyoya kapandı. İçeride çığlık çığlığa bağırıyor, ağlıyor. Bir ara başını duvarlara vurmaya kalktı. Güç bela sakinleştirici vurduk ama şimdi yanına yaklaşamıyoruz. Ben korkuyorum. Burada bir arkadaşı var, o girdi içeri ancak o da durduramıyor. Dediğine göre kabuslar ve halüsinasyonlar gördüğünü söylemiş. Arada bir de adınızı sayıklıyor. Başka çaremiz kalmadı. Ne yapacağımızı bilemedik. Tamam dedi Bora acıyla. Geliyorum ben. Ona söyleyin, bilsin. Görevli kız manidar bir gülüş atmıştı istemsizce. Aramadan önce de söyledik. Ancak inatla aynı şeyi söyledi. Gelmez dedi. Beni burada ölüme terk etti. Anladım dedi Bora. Ardından telefonu kapattı. Arabası yoktu, eve dönecek vakti de yoktu.
Yapabileceği tek şeyi yaptı. Koştu. Klinik çok uzak değildi neyse ki. Klinikten içeri girdiğinde nefes nefese kalmıştı. Ardından adımlarını yavaşlattı ve sakince kalabalığa doğru adımladı. Herkes merakla ona bakarken aralarında fısıldaşıyordu. Masal'sa o gün gördüğü adamı unutmamıştı ve karşısında gördüğü Bora'yla birlikte "geldin geldin" diye bağırmasına engel olamamıştı. Ardından kapalı kapıdan Ada'ya seslendi. Geldi seninki, geldi. Ben demiştim sana gelecek diye! Ardından birkaç adım geri çekilerek "ay keşke mısır falan olsaydı ya, film gibi şu ana bak." Yanında duran yaşlı kadın koluna vurdu. "Sus kız, edepsiz." Ne vuruyorsun Makbule Teyze diye cirlamıştı Masal. Bora onların muhabbetine takılmadan kapıya yöneldi. Ada dedi pürüzlü sesiyle. Ben geldim, geciktim özür dilerim. Çok daha önce gelmem gerekirdi. Birtanem, girebilir miyim? Seni özledim lütfen. Ada'nin ağlama sesi gelince Bora pişmanlıkla gözlerini kapattı. Ağlama Ada, yalvarırım ağlama. Beni ateşlere atma gözünü seveyim. Ben o ateşte çok yandım Bora, benim zaten gücüm kalmadı kimseyi yakmaya dedi Ada. Ardından kapının kilidini açtı. Bora içeri girdi. Kapıyı arkasından tekrar kapattığında gözlerini Ada'ya çevirdi. Duşun altında kıyafetleriyle oturuyordu. Kaynar su başından aşağı dökülüyordu. Ada dedi hemen panikle. Bedeninin yandığını idrak edebildiğinde ilerleyip suyu normal bir ısıya getirdi. Sen ne yapıyorsun kendine Ada? Umrunda mi Bora dedi hemen Ada. Gözleri saçlarına gitti. Saçların dedi irkilerek. Ada onlara ne oldu dedi Bora. Kısacık sacları Bora'yi ağlatmıştı. Kendim için canımın kıymeti hiç olmadı Bora, senin gözünde de bir değeri kalmadığını gördüğüm için saçlarımi kestim. Onları seviyordun, öpüyordun. Annemin bir kez bile görmediği saçlarıma, babamın beni görmediği her ana inat sen bana hep dünyanın en güzel seyiymisim gibi bakıyordun. Ben senden önce tanıdığın o kız değildim, sen beni severek iyileştirdin. İterek öldürdün. Şimdi tutup beni daga taşa vursan da sesim çıkmaz. Keşke o taş kalbin merhamet etse de dindirsen şu aciz ruhumun attığı çığlıkları. Başın kanıyor dedi Bora. Uzanıp alnından akan kana uzanacaktı ki Ada onu durdurdu. Dokunma Bora. Artık sevgini de sefkatini de istemiyorum. Hepsi yalan. Gerçek olan sey, nefret. Nefretini istiyorum. Eğer zamanında az da olsa sevdiysen beni, tek dileğim olan ölümü bana verirsin. Hayır dersen de hemem şimdi şu kapışan çıkıp gitmeni ve bir daha da asla gelmemeni istiyorum. Onlar seni arasa bile, cenazem de çıksa benim yanıma gelme anlaştık mı? Ada bunları gözlerine bile bakmadan tek nefeste söylemişti. Itiraf etmese de Bora'nin seçimini merak ediyordu. İşin kötüsü ne yaparsa yapsın Ada yara alacaktı. Eğer öĺümüne onay verirse ne olacaktı? Nasıl yapacaktı? Ölmek koymazdı belki ama kabuslarinin gerçeğe dönmesi isteyeceği bir şey değildi. Ada düşünürken Bora konustu. Tek kelime söylemişti. Tamam. Ada onu tekrar etti. Tamam dedi başını sallayarak. Neye tamam dedi sonra titrekçe. Seni öldüreceğim, tamam. Bitsin, istediğin gibi bitsin. Ada sırtını ona döndü yavaşça. Başını yana yatırdı. Ağladığını görsün istememişti. Kısa süre içinde gözyaşlarından kurtularak ona döndü ve cesur bir edayla onu tekrar etti, "bitsin." Korkuyor musun dedi ona bakarak. Istemsizce çenesine dokunmuştu. Ada başını iki yana salladı. Bu sırada Bora'nın elleri çenesini bıraktı. Son kez tutuştu elleri, ve Bora onu dışarı çıkardı. Ada yavaşça arkasında adimlıyordu.
El ele banyodan çıktıkları sırada neyse ki kapının ardındaki kalabalık dağılmıştı. Üst kattaki başka bir banyoya girmişlerdi. Burada bir küvet vardı. Ada sessizce bir kenarda beklerken Bora'nin elini bırakmıştı çoktan. Aklından hiç birşey geçmiyordu şimdi. Tek istediği bir an önce olup bitmesiydi. Bora yavaşça küvete baktı, ardından Ada'ya döndü. Sen dedi..otur istersen. Boğarak mı öldüreceksin diye sordu bir anda ona bakmadan. Özel bir sebebi var mı? Yok, yani aklıma başka birşey gelmedi. Tamam dedi Ada ve sözünü dinleyip küvete oturdu. Bora suyu normal bir ısıda doldururken birbirlerine bakmaktan kaçıyorlardı. Yeterince dolduğunda Bora Ada'ya baktı. Elleri küvetin kenarındaydı. Bora yavaşça iki elini de suya bıraktı. Ada'da ona baktığında ben yapamıyorum sen yap Ada dedi. Yavaşça başını suya bırak ve bitsin bu iş. Merak etme ben seni tutacağım. Sen yap diye direten Ada'yi dinledi Bora. Ve sonra bir anlığına yerinden kalkıp önceden düzenlemiş olduğu kamerayı çalıştırdı. Ada kamerayı görünce ne yapıyorsun dedi. Bora sus demişti. Yine... belki de son kez. Bunu duyan Ada daha Bora harekete geçmeden tüm kırıklığıyla kendini suya bıraktı. Tamam susacağım der gibi. Bora ellerini suyun içinden Ada'nin karnına koydu ve suyun üstüne çıkmasını engelledi. Ada çırpındı bir süre. Bora bunu sadece izledi. Ardından hızla kameraya uzanıp kapattı. Ve Ada'ya tekrar döndüğünde Ada suyun altında ağlıyordu. Başını yüzeye çıkarmamıştı. Bora ölmediğini biliyordu çünkü çok kısa bıraktı çırpınma süresini. Ardından Adayı sudan çıkarmaya yeltendi ama bedenî külçe gibi olmuştu Ada'nin. Direniyordu. İki koluyla birlikte çektiğinde Ada dedi sabırsızca. Suyun yüzeyine çıkarmayı başardığında bir bebeği kucağına alır gibi tuttu Ada'yı. Ayaklaei zemine değmiyordu. Ada bir kayaya çarpan yaralı bir kuş gibi kollarıyla ona sarıldığında bildiği tek şey Bora'nin vazgeçtigiydi, bunun anlamı onu gerçekten terk edeceği diğer şıkkı seçmiş olmasıydı. Ada buna üzülemedi o an. Şoktaydı. Gözlerini kırpıştırdı ve biraz öksürdü. Su yutmuştu galiba. Neden vazgeçtin? diye sordu sonra. Vazgeçmedim dedi Bora. Hiç bu kararı almadım ki. Neden bana bunu yasattin o zaman dedi hayretle Ada. Ders olsun diye mi dedi. Evet dedi Bora ders olsun diye. Ardından arkasına bile bakmadan dışarı çıktı. Ada da paytak adımlarıyla pesinden koştu. Görevli kıza seslendi. Ada'nin formu nerede verir misiniz dedi. Görevli kız kosa kosa geldi. Ay çıkış yapacaksınız sanırım. Buna sevindim, burası ona iyi gelmiyor. Hayır dedi Bora formu eline alarak. Ada'nin gözlerinin içine baka baka parçalara ayırdı. O burada kalacak, artık onun sorumluluğunu almaktan vazgeçtim. Sizin olsun, ne yaparsaniz yapın umrumda değil. Başına gelecekler benim sorunum değil. Bora dedi Ada titrek sesiyle. Sen ne dediğini bilmiyorsun. Bir şey olmuş sana! Bu sen değilsin! Evet, Ada bu ben değilim. Sadece sıkıldım anlıyor musun? Sıkıldım senden! Ben... yokum artık. Dilerim iyilesirsin. Yolun açık olsun dedi ve hızla klinikten çıkarak Ufuk Akca'ya doğru yol aldı. Kameraya aldığı anı kontrol etti tekrar. Gayet iyiydi. Ardından az önce aldığı ses kaydını dinledi tekrar. Olay çok hızlı olmuştu ve üzülecek ya da pişman olacak zamanı olmamıştı. Telafi edecekti. Önce Ufuk Akça'yı yemi yuttursun başka bir şey istemiyordu. Ses kaydında yaptığı düzenleme ona istediğini vermişti. Ufuk Akça oltaya gelmişti. Bora durumu özetledi. Kliniğe gitmiş ses kaydında da görüldüğü gibi kavga etmişlerdi. Kendine engel olamayan Bora onu banyoya sürüklemiş ve söylediği tek kelime Ada'yı sona götürmüştü. Aferin evlat dedi Ufuk Akça. Güzel iş çıkardın. O suyun altında çırpınırken orada olmak isterdim doğrusu dediğinde Bora sessiz kalmıştı. Adamı ikna ettiğine emin olduktan sonra Bora geldiği hızla kliniğe geri dönmüştü. Görevli kız yerinde yoktu. Hiç kimse yoktu. Masal bir kenarda öylece oturuyordu. Az önceki nesesinden eser yoktu. Bora ona yaklaştı. Hey dedi iyi misin? Herkes nerede? Masal kırgın gözlerle ona baktı. Ada elektrik/sok odasına girdi az önce. Bu ne demek dedi Bora. Anlıyordu yavaş yavaş kondurmak zordu. Sen onu reddedince, korumaktan vazgeçince söz hakkı onun oldu. Genelde şizofren hastalarına uygulanan bir yöntem. Ellerini, ayaklarını bağlayıp başına gecirdikleri şeyle elektrik veriyorlar. Ağzını kapatıyorlar, bağırmasın diye. Zihni temizlensin diye.. normal biri için ölümcül. Konusamayabilir. Ya da daha kötü şeyler olur. Bora ansızın ayağa fırlayarak nerede o oda? Görevli nerede diye panikle klinikte saga sola koştu. Almazlar seni oraya. Istersen odasına git, orada bekle. Gelecektir. Ne demek bekle diye bağırdı Bora. Ardından çare olamayacağını faek edip odaya yöneldi. Yatağın üstüne oturup başını ellerinin arasina aldığında yerdeki defter çekti dikkatini. Açtı. Yazdıklarını okudu ve gözyaşlarına boguldu. Sayfaları çevirirken arkasına ulaştı. Sayfalarca aynı şey...
Affet Bora.
Bora.
Bora Ada'dan nefret ediyor.
Kapının kulpunun açılma sesi geldi.
Kızarmış gözlerini oraya çevirdi Bora.
Ada içeri tekerlekli sandalye de ve iç çamaşırlarını saklayan büyük cekete sarılı halde girdiğinde gözleri kesişti.

Kurban Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin