İnsanoğlu hep bekler. Beklemek çoğu için bir eylemden ziyade yaşam tarzı hâline gelir. Bekleyecek bir şeyi kalmayanlar göçer bu dünyadan geriye arkada kalanların bekleyişi başlar. Kaybolan parçasını bulup tamamlanmak için beklerler. Her zaman, büyük anlamların peşinde koşulmaz. Bazen bir güneşin doğuşunu, gecenin çöküşünü, yıldızları da bekler insan. Mevsimlerin geçmesini, çiçeklerin açmasını, yaprakların dökülmesini beklerler. Karın yağması, yağmurun buluttan düşmesini hayal ederler. Ve bunlar olur. Günler geçer. Hayat akışına devam eder. Süratle akar hayat. Yaşıyor musunuz yoksa sadece bedenen mi varsınız orasına karışmaz hayat.
Gözlerini yerde boylu boyunca bilinçsizce yatan sevdiği kadının kapalı göz kapaklarına kitlemiş genç adam da bekliyordu. Bunların hiçbirini değil bir mucizeyi bekliyordu o. Zira 1 ay boyu kapalı kapılar ardında işkence görmüş, kırılmadık, parçalanmadık uzvu kalmamış bir kızın gözlerini açıp konuşmasını dilemek umudun değil mucizenin işiydi. Genç adam mucizeyi bekliyordu, sihirli bir değneğin sevdiği kadının kırıklarını almasını ve gözlerini açmasını sağlamasını bekliyordu. Kemikleri kaynardı, iyileşirdi bedeni. Ya kalbi? Bu noktada yutkundu Bora. Kalbinin sonsuza kadar söndüğünü biliyordu. Kalbinin kırıkları kaynamayacaktı, çünkü kalbin kemiği yoktu. Sadece kan ve his. Kan pompalamaya devam eden o kalbin bütün hislerini sömürdüğünü iyi biliyordu Bora. Arkasına kısa bir bakış attı. Ufuk Akça hala baygındı ancak uyanması çok sürmezdi. Önüne dönüp Ada'ya doğru tekrar yavaş birkaç adım attığında durup onu inceledi. Siyah saçları kurumuş kanlarla kaplıydı. Alnı yer yer kurumuş kan yer yer de sıcak kanla doluydu. Yeni oluşmuştu bazı yaraları, attığı çığlık buna işaret ediyordu. Belli ki buraya gelmeden önce hatta dışarıda Selda ile kavga ederlerken bile Ufuk onu hırpalamıştı. Gözlerinin altı, yanakları derin kesiklerle sarılı kolları da mosmordu. Ayaklarında ve ellerinde dolanmış zincir etini kesmişti adeta. Gözleri ellerine kaydı. Sol eli biçimsiz duruyordu. Parmakları içe gömülüydü. İkinci kez yutkundu Bora. Parmaklarını kırmıştı. Tek bacağı da aynı şekilde boşlukta sallanıyordu. Onu da mı kırmıştı bu herif? Yere onun yanına çöktü. Ellerini uzattı. Kırık elini aldı avucuna, sardı. Gözlerinden sıcak yaşlar dökülürken başını eğdi. Öptü elini. Sonra avucunu yanağına yasladı. Parmaklarını teninde durmasını istese de kırılmış parmakları hareket etmiyordu sevdiği kadının. Boştaki elini de yanağına uzattı. Kanları temizledi. Yüzü çok solgundu Ada'nin. Bir an gözleri Selda'ya takıldı. O da Ada'nin diğer yanında duruyor ve sessizce ağlıyordu. Bora'nin aksine ona dokunmuyordu ama gözleri hüznü yansıtıyordu. Bir an sonra Selda da eğilip saçlarına dokundu. Akıttığı göz yaşı zemine damlıyordu. Dakikalarca okşadı saçlarını Ada'nin, dakikalarca ağladı. Bora Ada'ya baktı. Keşke bilinci açık olsaydı, keşke diyebilseydi ona. Sevgilim deseydi, hissediyor musun meleğim? Hasret kaldığın şefkat yanıbaşında. Annen seninle birlikte. Saçlarını okşuyor. Aç gözlerini, sarıl ona. O da seni çok özledi. O da sana kavuşmayı bekliyor. Biliyorum en huzurlu olduğun an anne karnında geçirdiğin o dokuz aydı, seçme şansın olsa çıkmazdın. Bu dünyayı sana düşman eden o zalimlerden biriyim ama annen seni karnına değilse de kalbine almak için canını verir sen yeter ki ona dön yüzünü. Selda elini saçlarından çekip yanağına koydu Ada'nin. Ada dedi sonra pürüzlü sesiyle. Beni duyuyor musun? Ada, canım aç gözlerini. Bak buradayız biz, artık korkma tamam mı? Çıkacağız, bitti canımın içi. Geçti artık, ac gözlerini lütfen. Yanağında gezinen elini çekerek alnına bir öpücük bıraktı Selda. Aslında içine dönüp baktığında neden böyle yapıyor bilmiyordu. Yaşanan olayın dehşeti mi ya da bir iç güdü mü emin değildi ama bir dürtü olarak kendini dizginlemeyi bırakmıştı. Bora, uyanmıyor dedi sonra ona dönerek. Nabzını kontrol etti sonra. Yavaştı. Selda'nin gözleri irilesti aniden ve bağırdı. Ölüyor! Çıkmak zorundayız Bora. Sonra gözlerini bir anlığına Ada'dan alıp Bora'ya yöneltti. Hastaneye gitmeliyiz. Ayağa fırlayıp Bora'yi dürttü. Bora dedi panikle. Dışarı çıkıp, kontrol eder misin? Bu adamın bin tane daha adamı vardır saklanıyorlardır bir yerlerde yakalanmayalım. Bora hareket bile etmiyordu. Kaskatı duruyordu. Bora dedi Selda tekrar bağırarak. Dedigimi yap, acele et! Bora'dan yine hareket gelmediğini görünce mecburen ona ilerledi ve elini yüzüne attı. Onu hafifçe kendine çevirdi bir heykeli yerinden oynatır gibi. Sonra kısık sesiyle özür dilerim dedi. Derin bir nefesin ardından Selda'nin avucu Bora'nin yanağına inmişti. Saniyelik bir sessizliğin ardından Bora gözlerini açtı kapattı. Başını oynattı. Gözlerini Selda'ya çevirdiğinde sadece şaşkındı. Bir an hiçbir şeyi algılayamadı. Yanağının yandığını hissettiğinde bakışları Selda'ya döndü. Üzgünüm dedi Selda hemen. Yapmak zorundaydım. Şimdi lütfen kalk ve dışarıyı kontrol et, hızlı ol. O iyi değil. Nabzi çok yavaş. Ben onu alacağım. Sen koru bizi, konuştuğumuz gibi lütfen! Bora bir an Ada'ya döndü. Başını sallayarak yavaşça ayağa kalktı. Durumun aciliyeti zihninde yer edindiginde bacaklarına asıldı ve koşarak dışarı çıktı. Ada ve Selda odada yalnız kaldığında Selda yavaşça ayağa kalktı. Oldukça hassas şekilde tek kolunu sırtından diğerini de bacaklarının altından geçirdiğinde onunla beraber ayağa kalktı. Bedeni Selda'nin kollarındaydı, başı boşlukta. Onu sararak yerinde zıpladı Selda. Bu sayede Ada'nin kolları Selda'nin boynuna sarılmış, başı da göğsüne yaslanmıştı. Zıplarken istemsizce sarsılan Ada gözlerini açmadan kısık bir inilti bıraktığında Selda ona baktı. Kusura bakma dedi sonra. Yanağının icini ısırdığı sırada devam etti. Boynun incinmesin diye bana sarılmak zorundaydın. Ve bu tek çözümdü. Ardında kucağında Ada'yla hızla dışarı çıktı. Bora dışarı da onları bekliyordu. Hızla arabaya bindiklerinde Bora uçarcasına bir hızla gaza bastı. Selda ve Ada arka koltuktaydı. Selda Ada'yı kucağına yatırmıştı. Bora bir yandan devamlı kornaya basarak önündeki arabalara küfür ediyor bir yandan da sürekli Ada'ya sesleniyordu. Ada dedi. Sesi boğuk, titrekti. Ada, beni duyuyor musun? Biliyorum Ada, beni duydugunu biliyorum. Ses vermesen de beni duyuyorsun. Senden benimle konuşmanı istemiyorum. Tamam, konuşma benimle ama aç gözlerini. Birtanem, ne olur uyan! Söz, bundan sonra herşey senin istediğin gibi olacak. Git de gideyim, kal de kalayım! Öl de öleyim Ada. Ben öleyim sen yaşa! Ne olur Ada, sana yalvarırım yaşa. Bora ağlıyordu. Bir gün dedi yutkunarak. Burnunu çekti gürültüyle. Öpmeye doyamadığım, tek bir teli için dünyayı yakmaya ant içtiğim o saçlarına dayadığım o namlu... Sesi içine kaçtı sanki, duraksadı. Benim bu kırılasıca ellerimle.. her birini koparıp atmak istediğim.. yine durdu, dişlerini sıktı. Eline baktı, parmaklarına... parmaklarımla dedi sonra zorlukla. Nefret tonuyla konuşuyordu. Tam kalbine dayadığım o silah... namlunun ucunda hissettiğim o titrek çırpınış, cılız kalp atışı...Hıçkırdı Bora. Ellerim ķırılsaydı, kemiklerim paramparça olsaydı da yapmasaydım.. Ben bunu sana.. nasıl? Ellerini dudaklarına kapatıp bağırdı. Sana ya! Sana.. Ben.. nasıl! Aptal! Aptal! Aptal! Bora ellerini başına vuruyor ve direksiyona vururken öne arkaya sallanıyordu. Benim bu ellerim niye kırılmıyor dedi bağırarak. Niye! Niye! Senin bütün kemiklerin paramparça oldu ben niye hala sapasağlam duruyorum? Ada cevap ver dedi bagirarak. Gün gelecek! İyileseceksin ve ikimiz yer değiştireceğiz! Bu defa namlunun ucunda ben olacağım, karşımda sen! O kursunu kalbime sen saplayacaksın ve bir an için bile tereddüt etmeyeceksin tamam mı? Ellerin bile titremeyecek Ada. O güzel ellerin sonumu yazarken titremeyecek. Akıttığın onca yaş, o gün bana bir damlasını bile vermeyecek anlaşıldı mı? Selda irkilmişti. Bora Ada'ya bunları gerçekten yapmış mıydı? Gözleri Ada'ya gitti. Ve kendisiyle aynı tona sahip gözlerle göz göze geldi. Ada uyanmıştı. Tek eliyle Selda'nin montunu tuttu hissizce. Selda mesajı almıştı. Ada gözlerini yumdu tekrar. Bağırmayı bırak Bora, sadece sür. Bilinci kapalı, seni duyamaz. Bora başını salladı ve kısa bir sürenin ardından hastaneye vardılar. Ada ile beraber Selda da aşağı indiğinde Bora hala arabada öylece oturuyordu. Ada sedyeye yatırıldığında bilinci tekrar kapanmıştı. Birkaç hemşire ameliyathaneye taşırken sedyeyi, hastanede bir kaos ortamı yaşandı. Hemşireler oradan oraya koşuyor, doktor da solunum desteği getirin diye bağırıyordu. Ada Tözün, 22 yaşında, kadın. Solunum yetersizliği var. Darp edilmiş, bedeninde ki izlere bakacak olursak zoraki alıkonulmuş. Serumu bağlayın, acil müdahale edeceğiz. Doktor ekibini yanına toplayıp ameliyathanenin kapısı kapandığında Selda dışarıda kalakalmıştı. Kisa bir an sonra kendine geldiğinde dışarıya Bora'ya koştu. Hastahane koridorunu koşarak asarken Bora diye bağırıyordu bir yandan. Dışarı çıkıp Bora'nin arabasına yöneldiğinde Bora hareketliliği fark edip Selda'ya baktı. Selda arabanın etrafından dolanıp sürücü kısmının kapısını açtığında hızla Bora'ya sarıldı. Ellerini tuttu ve onu arabadan indirdi. Bora kısık sesi ve dolu gözleriyle sordu. Ada... öldü mü? Ne oldu? Ne ölmesi aptal diyerek yumruk yaptığı eliyle Bora'nin koluna vurdu Selda. Ameliyata aldılar sadece, iyi olacak. Korkma. Benim aklım sende kaldı, o yüzden geldim. Ne diyor doktor dedi Bora. Zar zor yürüyerek bir iki adım attı ancak tökezledi. Selda koluna girdi. Dikkat et demisti. Teşekkürler dedi Bora sessizce. Solunun yetersizliği varmış, bir de darp... başka birşey söylemedi doktor. Bora başını kaldırıp Selda'ya baktı. Darp edildiğini fark etmişti, biliyordu. Ama solunum? Nasıl olmuştu. Ada yi buldukları yer dar ve basıktı. Güneş görmüyordu ama solunum yetersizliğine bir cevap bulamadı Bora. Selda ile hastaneden içeri girerlerken çok düşündü. Bu nasıl olur diye sordu. İçinden konuştuğunu düşünsede Selda'nin verdiği cevap aksini kanıtlamıştı. İçerisi çok karanlıktı ve yaşanılır bir alan değildi. Bir ay boyu orada kilitli kalmış, hiç kimse öyle bir yere dayanamaz. Kendi adıma ben üç günde ölürdüm. Ada dirençli kızmış. Selda'nin sözleri Bora'nin aklını bir ay öncesine götürdü. Ufuk'un eline teslim etmeden önce onunla arabada yaptıkları konuşmayı hatırladı. Anlamıştı Bora. Ada'nin bunca zaman neden direndiğini, ölüme teslim olmadığını.. Bora'nin ona son kez söylediği sözler, yani zihnini yakalayan şeytanlar onu esir etmeden hemen önce yaptığı itiraf Ada'ya direnmek için sebep vermişti. O an değilse de zamanın bir noktasında sevildiğini bilmek yaşatmıştı onu bunca zaman. Yok dedi yavaşça Selda'ya cevaben. Sebebi o değil, benim sözlerim. Bir ay önce o son an da bana bir soru sormuştu. Benim verdiğim cevap... onu yaşatan şey o birkaç cümle oldu. Eğer Adayı birazcık tanıyorsam bu böyledir. Çünkü o sadece sevgiye tutunabilecek kadar hassas bir kalbe sahip ve ben o son anda ona bunu verdim. Aynı zamanda akıl almaz bir değersizligin içine de attım onu ama o yine de savaşmayı tercih etti. En güçsüz olduğu anda bile... sevgiyi tutunacak bir dal olarak görebiliyor. Beni dedi bastırarak. Gözleri dolmuştu. Hâlâ sevebiliyor. Ona verdigimden çok daha fazlasını aldım ondan. Benim elim hep daha güçlüydü onunla savaşımda, ama ben bile isteye ona yenilmeyi tercih ederdim. Elim güçlüydü ama zihnim çok zayıftı ve o küçük kizin hisleri benim güçsüz zihnimin acımasız seslerine kurban gitti. Ne demek istiyorsun dedi Selda ona dönerek. Ne konuşmuştunuz? Sonra manidar bir şekilde güldü Selda. Bora'ya baktı. Kusura bakma ama dedi. Durdu ve derin bir nefesin ardından devam etti. Onu ölüme bıraktığın sırada söylediğin hangi cümle ona hayat bırakmış olabilir? Mezarına çiçek ekmen neyi değiştirir Bora, toprağın altına gömmüşsün çoktan. Bora sessiz kaldı. Selda'nin hakli olduğunu biliyordu. Bana bir soru sormuştu diye devam etti Bora. Beni hiç sevdin mi demişti. Bir an için bile olsa, sevdin mi? Bu soruya bir cevap istedi. Benden istediği son şey oldu.. Sanki son nefesinde bile benim sevgime muhtaç gibi, hayır desem kendi kendine can verecekmis gibi. Ne cevap verdin dedi hemen Selda. Tahmin ediyordu ama Boradan duymak istemişti. Böylece Ada'nin zihninde yaşadığı tüm o hisler bir anlam kazanacaktı. Sevdiğimi söyledim, bir gün değil her gün sevdiğimi... Selda yutkundu. Ada'nin kalbinde Bora'nin yeri bu kadar büyük müydü? Peki son bir soru dedi Selda. Bu cevabi verirken Ada'nin buna tutunacağıni biliyor muydun? Yani planlı mıydı sözlerin yoksa içinden geldiği için mi söyledin? Hayır dedi Bora telaşla. Aniden Selda'ya baktı ve ikna etmek ister gibi başını iki yana salladı. Yemin ederim, içtendim. Gerçeği söyledim, onu sahte bir umuda atmadım. Anladım dedi Selda. Sonra Bora'nin yüzündeki acıyı fark etti. Üzülme dedi elini omzuna atarak. Geçecek, o iyi olacak. Nasıl bu kadar eminsin dedi Bora Selda'ya bakarak. Kusura bakmayın, siz yani nasıl eminsiniz ki? Selda güldü. Bu defa samimi, gerçek bir gülüştü bu. Gamzeleri bile ortaya çıkmıştı. Sence dedi bunca şeye göğüs germiş, hayatta kalmış bir kız şimdi mi yenilecek? Korkma iyileşecek. Bedeni belki ama dedi Bora kalbi iyileşmez. Ben onun kalbini sonsuza kadar kaybettim. O kapının ardından çıktığında bambaşka biri olacak. Benden tamamen gitmiş olacak. Selda sessiz kaldı. Bu konuda tereddütleri vardı. Ada herşeyi göz ardı etmişti, o sadece bu ana şahit olmuştu ama çok şey yaşamıştı ikisi. Bora onun kalbini avuçlarına alıp çok ezmişti. Buradan da dönüş olur muydu yoksa Ada tamamen gider miydi bilmiyordu. Bora'nin yüzündeki acı onu konuşmaya zorladı. Teselli etmek, bir şeyler söylemek zorunda hissetmişti. Onun sahip olduğu, güven duyduğu sadece sen varsın Bora. Bana anlattığın kadarıyla ailesi yok. Sana sığınmış, bundan sonra da öyle olur. Kabul, belki basta kabullenemez. Hırçınlaşır, öfkesine yenik düşer. Canını yakar ama kendi de yanar Bora. Emin ol, senden akan kan onu daha çok sizlatır. Bir ateş varsa yakılan önce kendi atlar. Sonra o ateşin ufak alevi sana sıçrar ve sende büyür. Başka türlüsü olmaz. Çünkü o öyle bir kız. Selda durduğunda bir nefes çekti içine. Nereden biliyorsun deme, sadece bir his dedi sonra. Ben varım dedi Bora. Onun yanındayım. Şimdi sende buradasın dedi Bora Selda'ya bakarak. Gözleri bir umut yardım dileniyordu ondan. Sonra ifadesi kayboldu ve teşekkür ederim dedi. Her sey için, bana yardım ettiğin için, onu bulduğun ve kurtardığın için. Ben başaramazdım galiba, ben o kapıdan girip onun o haliyle yüzleşemezdim. Ben onu kurtarmayı, onun kahramanı olmayı hak etmiyorum. Ben bugünden sonra onun düşmanıyım. O beni hep böyle bilecek. Sen onun hep kahramanıydın Bora hep de öyle kalacaksın. Hiçbir şey bunu değiştiremez, inan bana. Ben şimdi buradayım ama sadece ameliyattan çıktığını ve uyanmasını bekliyorum. O ve sen yine yalnız kalacaksınız. Benim isim bitecek. Sana söylediğim gibi, biz seninle bu konuda anlaştık. O çok iyi ve masum bir çocuk ama annesi olamam. Bu yalan söylemek olur. Kandırmak olur. Belki şimdi iyi hisseder ama gerçekler ortaya çıktığında canı çok yanar. Hem bana da acı Bora dedi Selda. Gözleri dolmuştu. Kızım öldü ve ben başka bir çocuğa..nasıl annelik edeyim? İsmi bile böyle ıçimi parçalarken varlığı nasıl yakmaz beni? Emin ol o kız çok kıymetli ve anne şefkatini sonuna kadar hak ediyor, mutlu olmayı hak ediyor ama benimle olmaz. Ben ona hak ettiği anneliği yapamam Bora. Lütfen benden bunu isteme. Peki dedi Bora ağır ağır. Başını salladı. Sende haklısın, üzgünüm dedi. Yine de uyanmasını bekleyecek olmana sevindim. Uyandığında kendini yalnız hissetmez, hiç değilse. Sonra sustular.
Yaklaşık üç saat geçti. Saatler sonra ameliyathanenin kapısı açıldı. Içeriden doktor çıktı. Bora ve Selda hızla yanına yaklaştı. Doktor bey dedi Bora. Ne oldu, durumu nasıl? Ameliyatı atlattık, gayet başarılı oldu. Kafatasında ezilmeler var, acik yaralar vardı. Dikiş attık. Birden fazla yerinde ciddi kırıklar var, bu yüzden bir süre hastanemizde misafir edeceğiz Ada hanımı. Ancak benim asıl şüphelendiğim ve ona asıl ciddi zararı veren şey solunum güçlüğü.. bunun için serum ve oksijen bağlayacağız. Birazdan normal odaya yerleştireceğiz kendisini. Bugün değilse bile kendine geldiğinde birkaç tahlil ve tetkikle solunum sıkıntısının üzerine gitmek istiyorum çünkü tahminlerim beni yanıltmıyorsa bu durumun yaşadığı bir aylık süreçle ilgisi yok. Bir aylık süreçle ilgili olarak da şunu söylemek istiyorum ki buradan çıktığı zaman epey uzun bir süre çok iyi bakılması gerekiyor zira vücut direnci epey düşük, bünyesi zayıf. Hiç ışık, güneş ya da oksijen almamış gibi.. bunun dışında yakında gözlerini açacağını umuyorum, hayatı bir tehlikesi yok. Geçmiş olsun deyip uzaklaşacagi sırada Selda teşekkür ederiz demişti. Bora ise onu görebilir miyiz diye sordu. Doktor gülümseyerek birazdan normal odaya geçişi sağlandığında görebilirsiniz. Doktor gitti ve ardından hemşireler Ada'nin sedyesini ameliyathanenin kapısından çıkarıp odaya bıraktılar. Bora ve Selda odada volta atarken gelen sedyeyle Ada'nin yanına vardılar. İki hemşire onu bırakıp gittiğinde Ada hala uyuyordu. Selda sakince odada bulunan boş koltuğa kendini bıraktığında Bora Ada'nin tepesinde dikilmiş duruyordu. Selda bir süre onun bu hâline yorum yapmadı. O da Ada'ya yaklaştığında uzanıp saçlarını yüzünden çekmişti. Yüzünü açığa çıkardığında dönüp Bora'ya baktı. Gözünü bile kırpmadan sadece ona bakıyordu. Selda dayanamadı ve ona seslendi. Bora dedi. Yapma şunu, burada işte. Uyanacak yakında. Topla kendini! Bitti artık, o delikte bulduğumuz halini çoktan atlattı. Geçecek. Ruh hastası gibi davranmayı bırak, korkutacaksın onu. Ben ne yaparsam yapayım onu korkuturum artık dedi acıyla. Göz yaşları dinmişti genç adamın. Sanırım artık ağlamayı bile kendine hak görmüyordu. Gel söyle dedi Selda Bora'nin koluna girerek. Bora'yi koltuğa oturtmuştu. Tam o sırada Bora'nin telefonu çaldı. Çalan telefonun sesi Ada'yi rahatsız edecek diye korkarak dışarı kapının önüne çıktı. Babası arıyordu. Duvara yaslanıp telefonu açtığında derin bir nefes aldı. Alo dedi Zafer Bey'in sesi karşı taraftan. Baba dedi Bora. Oğlum neredesin, saatlerdir yoksun. Elif birşeyler söyledi ama çok anlayamadım. Ada'nin annesini bulmuşsun, Ada'ya gidecekmişsiniz. Bana bir doğru dürüst anlat şu işi. Elif burada, annen burada valla aklımız Ada da sende. Ne oluyor oğlum? Gizli gizli yapma şu işleri, hep birlikte yapalım diyorum ama hiç dinlemiyorsun. Baba, sakin ol. Tamam anlatacağım. Merak etme. Ada nin annesini buldum ancak kadın yıllar önce kızını kaybettiğine inanıyor, Ada'ya annelik yapmayacak. Sadece bana yardım etti. Ada'yi aldık, çıkardık o delikten. Ufuk'un elinden aldım onu, hasteneye getirdik. Zafer Bey atıldı. Durumu nasıl? Bir yandan Elif dedesini çekiştiriyordu Ada ablasindan bilgi almak için. Durumu dedi Bora. Normal. Yani birden fazla kemiği kırılmış. Nefesinde sıkıntı var, oksijen bağladılar. Hayatî tehlikeyi atlattık ama bekliyoruz uyanmasını. Bir süre kalacak dedi doktor. Tahlil tetkik işte ne gerekiyorsa yapacaklar, nefes durumu için korkuyor doktor. Dediğine göre sebep Ufuk Akça değil. Altından birşey çıkar mi bilmiyorum, umaeim çıkmaz. Havasız, zifiri bir karanlıkta güneş görmeden yaşadığı için bedeninde yaralar var. Darp edilmiş. Yani durumu çok iyi değil ama yaşıyor. Çok şükür yaşıyor. Şimdilik buradayız. Sonra bilmiyorum, onu alıp geleceğim. Zafer Bey atıldı. Hangi hastahane oğlum, bizde gelelim. Yok baba, gelmeyin şimdi. Hem Selda da burada. Uyanmasını bekliyor, sonra gidecekmiş. Uyandıktan sonra ne ile karşılaşacağım bilmiyorum baba. Doktorun gelmesini bekliyoruz, bakalım neler söyleyecek.. tamam oğlum dedi Zafer Bey. Haberdar et bizi de olur mu? Tamam görüşürüz dediğinde telefonu kapatıp odaya döndü. Kapıdan içeri girdiğinde Selda Ada'nin elini tutmuştu. Gözleri dolu dolu ona bakıyordu. Ada'ya yöneltti bakışlarını sonra. Sevdiği kadın gözlerini açmıştı, sağlam olan eli Selda'nin elindeyken gözleri boşluğa asılıydı. Yüzünde bomboş bir ifade vardı. Usulca inip kalkan göğsü, titrek bir ritim tutturan kirpikleri olmasa yaşadığına inanmak güçtü. Solgun yüzündeki tek his gözlerinde biriken gözyaşının sızısıydı sanki. Yaklaştı ona. Ada dedi fısıldayarak. Sevgilim... Selda'ya dönük olan yüzü Bora'nin sesine kayıtsız kaldı. Ancak Selda'yı da gördüğü yoktu. Ada herşeyiyle o delikte kalakalmıştı. Bedeninde hala o zincirleri, o duvarların agırlıgını hissediyordu. Bileklerinden sıýrılan acı tüm bedenini ele gecirmisti sanki. O karanlıkta asılı kalmıştı ruhu. Ufuk Akça haklı çıkmıştı. Ada'nın tüm varlığı o delikte solmuştu. Bora bunun ağırlığının altında ezildi. Onun tanıdığı kız en öfkeli anında bile sesine kayıtsız kalamaz, gülüsünde güneşi beslerdi. Ve bunu onunla paylaşır, ısıtırdı dünyasını. Şimdi ise, hiçbir şey yoktu. Düşüncelerinden sıyrılmayı başardıgında elini saçlarına atti. Eli saçlarında kısa bir tur attığında sevgilim dedi. Nasıl hissediyorsun? Hadi güzelim birşey söyle, lütfen. Korkutuyorsun beni. Eli tekrar hareket ettiğinde Ada'nin gözlerinde biriken yaş kendini boşluğa bıraktı. Önce sadece bir damlaydı, sonra iki oldu. Üç, beş.. sayısız damla yüzünü ıslatmaya başladığında Ada nefesini tuttu. Dudakları acıyla kasıldığında Selda'nin elindeki avucunu sıktı. Selda iki eliyle birden Ada'nin yumruğunu sardı. Bedenini bir titreme aldığında kısık ve boğuk sesiyle bırak demişti. Selda hemen elini çekmeye kalktığında Ada uzanıp durdurdu onu. Selda'nin elini tek eliyle sıkıca sardığında tekrar araladı dudaklarını. Bu defa sesi bir feryatti. "Bora, bırak." Bora sarsılarak bir iki adım geriye gittiğinde Ada hıçkırıklarını serbest bıraktı. Bir yandan nefesini tutup bir yandan ağladığı için göğüs kafesi hızla inip kalkıyor, kanı damarlarında dolanırken yakıyordu her zerresini. Sırtını Bora'ya dönüp uzanıp tuttuğu Selda'nin elini yanağına yasladı ve gözleri bir anlığına karşısında duran kadının şefkatle bakan gözlerine sarıldı. Avucuna yanağı yaslayip gözlerini kapattı ve saatlerce hıçkırarak ağladı. Bazen kendine engel olamayıp bir şeyler sayıkladı. "Allahım yardım et." Bu cümleye saklandı Ada, bulunmak istemiyordu. Kaybolmak istiyordu. Olacaktı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.