Eğer birine dünya üzerinde hatta bütün gezegenlerce bilinen her yöntemle sarıldıysanız, yaşanabilecek en büyük felaketi çoktan görmüş ve büyük oranda yarattıgı depremden sağ çıkamamış bir kazazedesinizdir. Sarılmak derken, durum asla kollardan ibaret değildir. Saçlarınızın tek telinden, ayak tırnağınıza kadar bedensel ve ruhsal her parçanızla birleşmekten bahsediyorum. Tam olmaktan, bir olmaktan. Tamamlanmaktan...
Ben doğal afet kurbanı değilim. Ben binaların, evlerin, dükkanların, ağaçların, arabaların altında kalmadım. Ben Borazedeyim. Onun gözlerinin, saçlarının, ellerinin, gülüşünün, ağlayışının, öfkesinin, kalbinin, ruhunun ve duvarlarının altında kaldım. Ben o duvarlara çarpa çarpa, can verdim. Paramparça oldum, dağıldım, dağıttım. Kırdım, kırıldım. Öldüm, öldüremedim. Ben onu içimde öldüremedim ama o beni hiçbir anlamda cinayet sayılmayacak şekilde bin parçaya böldü. Şimdiye kemiklerimin elinde kalması gerekiyordu belki ama o kemiklerimi de israf etmedi. Avuçlarında un ufak etti her parçamı. Zihnim çürüdü, kalbim çürüdü, gülümsemelerim, sesim ve hatta sessizliğim. Hislerim... hepsinin üstünden geçti. Ayaklarıyla ezdi. Ezdiği yerlere kendi ismini kazıdı. Ben bedenimi de sağ bırakmaz dedim ama eline aldığı görünmez bir iple, varlığını kazdığı yerde dikilmiş beni yönlendirmeyi seçti. Benim bedenim bile şimdi bana ait değil... Benim olan her şeye sahip oldu. Ben zaten hiçbir zaman kendime sahip çıkmayı becerebilen bir kız olamadım. Güçlü, cesur, gururlu, ayakları yere sağlam basan o kız değildim ben. Ben daha çok yalnız, sevgisiz ve muhtaç olandım. Zayıftım. Kalbimle, bedenimle, bütün varlığımla zayıftım. Hep ihtiyacım oldu, birilerinin varlığına, beni korumasına. Birilerinin ellerini üzerimde hissetmek istedim. Var olduğum günden beri -dogdugum demek isterdim- ama ben hiçliğe doğan o cocuktum. Bu yüzden benim için doğmak eylemi, günah olarak yorumlanabilirdi. Ben yaşamaması gerekendim. Bir şekilde olmuştu ama doğdum, çocuk oldum, büyüdüm. Ve kendi ellerimle bütün yaşlarımı infaz ettim.
5 yaşımı annem sevmedi.
10 yaşımı babam.
15 yaşımda ben kendimden nefret ettim.
Bugün 23 yaşındayım.
Ve bugünümü de Bora sevmedi.
Ben ilk defa kendime dokunmadım ve Bora'ya sarıldım. Başta dediğim gibi sadece kollarımla değil, bütün varlığımla. Kalp yoluyla,
Beden yoluyla,
Zihin yoluyla.
Tüm varlığımla.
Birine bu kadar büyük bir teslimiyetle sarılırsaniz, ya o da sizi sarar tamamlanırsınız ya da o sizden aldıklarını sizi avuçlarına gömüp kıvranışınızı izlemek için kullanır. Yarım kalırsınız. Hatta eksik.. Bora beni eksik bıraktı. Beni kelepçeyle bile kendine mahkum eden adam, ruhunun ona sarılmasını istemedi. Bu artık bir aşk hikayesi değil, ben hiç sevgili olamadım. O başından beri aynı adamdı. Aşka inanmayan, benden nefret eden.. Ve ben onun sadece yanımdaki varlığına tutunup bugünümü de ona feda ettim. Kanıma kadar yalnızdım, hiç kimseydim. Hiç kimsesizdim. O beni hiç olmaktan kurtardı, belki beni sevmedi ama beni gördü. Varlığımı gördü. Kabul etti beni, ben o gün ilk defa yalnızlıktan sıyrıldım. Artık yalnız olmayacaktım. Nefretle, öfkeyle de olsa beni saran biri vardı. Tamam, yine de bana şefkat gösterdiği zamanlar oldu. Küçük kız oldum mesela, onun küçük kızı. Küçük kız çocuğu derdi bana, nadiren de olsa. Minik şefkati, üstüme çığ gibi döktüğü öfkesiyle artık birinin koruması altına girmiştim. Başta garipti ama zaman geçti.
Bunu kabullendim.
Bunu sevdim.
Ve bu beni birisi yaptı.
Ait hissettirdi.
Yuva verdi.
Başımı sokacağım bir çatı oldu bana onun dizleri.
Ben ona bugünümü verdiğimde mutluydum, sonunda biri infaz etmek için bile olsa bana dokunacaktı.
Ben ona bugünümü beni öldürsün diye verdim.
O beni saklamayı tercih etti.
Beni mahkum etti.
Hem kendisine hem hayata.
O izin vermediği sürece ölemeyecek kadar acizdim.
Ve o beni asla öldürmeyecek ama hiçbir zaman da yaşatmayacak kadar acımasızdı.
Bu bir mahkumiyet hikayesiydi, bende bedenen olduğum kadar zihnen de hasta bir kurbandım.
Ondan başka kimsem yoktu,
sığınmak istersem ona sığınacaktım.
beni artık sadece o ağlatacak, ve hiç güldürmeyecekti.
Onu sevmek zorundaydım.
Onu korumak zorundaydım.
Onu kabul etmek,
ondan memnun olmak zorundaydım.
Eğer ona zarar verecek olurlarsa, önüne atlamak zorundayım.
Ben ölebilirdim.
O en fazla ondan izinsiz öldüm diye kızardı ama o ölürse benim kimsem kalmazdı.
O güçlüydü, sogukkanlıydı, acımasızdı. Bir gün onun başına bir şey geleceğini adla düşünmezdim ama olmuştu.
Bende yapmam gerekeni yapmıştım.
Onunla beraber çekildim karanlığa.
Onun karanlığına...
Biliyor musunuz?
Onun karanlığı bile ışıklarla dolu.
Ben hayatımda ilk defa karanlıktan korkmuyorum.
Çünkü eli elimde,
Kalbinin sesi kulağımda yankılanıyor ve bizi birbirimize mahkum eden kelepçelerimiz şimdi bana duvarlarını hatırlatıyor.
Beni artık içine aldığı ve üstümüze tekrar ördüğü duvarları..
Benim dibinde sayısız kez göz yaşı döktüğüm duvarları..
Ve artık içeride onunla olduğum, onun gözetiminde parçalanacak olan kalbimin seslerini...
Bugün Bora, beni duvarlarının içine aldı.
EVET!
Bugünb Bora, beni duvarlarının içine kattı.
Bu belki de onun beni sarma şekliydi.
Beni tamamlamıştı.
Tamamlanmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.