Bora eşikte buz kesmiş ölürken zihninin tuzaklarına yakalandı ve onu duydu. Hayal olduğundan emindi. O gitmişti çünkü, ölmüştü. Bu gerçek göğüs kafesini tekmeliyordu. Tökezleyerek kalktı yerinden ve bir daha asla karşı karşıya gelemeyeceğini düşündüğü şeyle burun burun geldi. Onun sımsıcak bakan, kendine yuva yaptığı gözleriyle... Ada dedi kirpiklerine kadar titreyerek. Ada başını yana yatırmış ona bakıyordu. Bora dedi sonra. Pürüzlü sesiyle bir günahı seslendirir gibi söylemişti sevdiği adamın ismini. Çünkü Bora kendine yasaktı, günahtı artık. Bora onu ürkütmek istemez gibi yavaşça yaklaştı. Ada'm dedi sadece. Tek eliyle sargılı eline dokundu. Eğildi, saçlarını öptü. Bu sırada iki damla gözyaşı Ada'nin siyah saçlarıyla buluştu. "Uyandın, döndün değil mi?" Kenara bir yere "bana" kelimesini eklemek istemişti ama vazgeçti. Ada etrafına bakarak "Ben.. bana ne oldu ki? diye sordu. Anlam verememişti. Hastaneye neden ya da nasıl geldiğini hatırlamıyordu. "Gitmek istedin Ada, terk etmek istedin. Sonsuza kadar kaybolacaktın." Ada hatırlamıştı. Aniden gözlerini ondan kaçırdı ve sırtını döndü. Onun sözlerini hatırlıyordu, ölüme götüren sözlerini.. Yastığa yüzünü gömüp bir süre sessizce ağladı. Ardından ona dönerek tek bir şey söyledi. "Neden ölmeme izin vermedin?" Bora sorunun dehşetiyle kalakaldı. Ada'nın gözleri öfkeyle yanıp sönmeye başlamıştı. Sanki biri gözlerindeki ormanı ateşe vermişti. Bağırdı. Feryat ediyordu sanki. "Neden ölmeme izin vermedin Bora?! Bora'dan yine ses gelmemişti. Az önce yaptığı gibi yere çökmüş, başını dizlerinin arasına gömmüştü ancak bir süre sonra çaresizlik onu esir aldı ve oturduğu yerde başını duvara vurdu. Başta istemsizdi ama bir kaç vuruştan sonra o da kendini bırakmıştı. Ne gözünün önünde kriz geçiren ve " Neden? diye sayıklayan Ada'yi görüyordu ne de başka herhangi bir şeye dikkat edebiliyordu. Ada'ya kıyasla sessiz de olsa o da ağlıyordu. Ada göğüs kafesini acıtan bir güçle bağırarak eline geçen her şeyi fırlatmaya başlamıştı. Elindeki iğneyi, kolundaki serumu çoktan sökmüştü. Bora o an bunu fark edemedi ancak dakikalar sonra Ada'nin sesi titremeye, çaresiz bir tınıya geçtiğinde ona baktı. Nefesleri yavaşlamıştı. Elindeki serum iğnesini sıkı sıkı tutup göğsüne bastırarak hırıltılı nefeslerle ağlıyordu. Bora ayağa kalktı, sakince yanına oturdu. "Ada" dedi sessizce. Güzelim, hadi onu bana ver. Bırak hadi o elindekini lütfen." İğneyi işaret etmişti. Ada küçük elleriyle sarmıştı iğneyi ve bırakmaya niyeti yok gibiydi. Ada, Ada'cığım yalvarırım bırak, hadi." Bora baktı olmayacak yavaşça elini iğneye uzattı. Avucunu Ada'nin elinin üstüne kapattı. Şimdi iğneyi ikisi birden tutuyordu ama saniyeler sonra Bora'nin elinin, elinin üstündeki varlığı Adayı tetiklemiş ve refleksle acılan ellerinden iğne kayıp Bora'nin ellerine düşmüştü. Bora Ada'nin göremeyeceği bir yere bıraktı iğneyi sonra hemen Ada'yi çekti göğsüne. Ada Bora'nin göğsünde sesli sesli ağladı uzun bir süre. Sustu sonra. Kısa bir sessizlik sonrası "özür dilerim Bora" dedi. "Neden?" diye sordu Bora. "Neden özür diliyorsun? "Boştaki eliyle Ada'nin yüzüne gelen saçlarını çekmişti, onu görmek istemişti. " Seni dinlemek istedim, bu defa o yaramaz kız olmak yerine söz dinleyecektim. Ölüp gidecektim, hem gerçekten benim ne isim var ki burada? Yani ailem yok benim, kimsem yok. Neden burada kalmak için bunca savaş verdim ki ben? Gitseydim aileme kavuşurdum, gitseydim susardım. Hep istediğin gibi... Ada, hayır dedi ansızın Bora, sözünü kesmişti. "Bunu istemiyorum Ada, artık istemiyorum. Sus istemiyorum, konuş istiyorum Ada, hep konuş istiyorum. Sen susacak olursan ben sağır kalırım Ada. Sağır olmayı tercih ederim, anlıyor musun? Senin sesini duyamazsam, başka hiçbir şey duymak istemem. Sen susarsan dünya susar Ada. Ada'nin elini iki eliyle avuçlarının arasına aldı, dudaklarina götürdü. Sen kimsesiz değilsin, ben varım. Ben senin ailenim. Sana söz veriyorum ben sana anne de olurum, baba da olurum, kardeş, abi.. kimi istersen o olurum Ada. Sen iste yeter ki, ben hepsini birden olurum. Değilsin Bora dedi Ada. Sen benim ailem değilsin. Olmak zorunda değilsin, bana acımana gerek yok. Bora'ya sarılmayı bıraktı. O sırada içeri bir hemşire girdi. Odanın ve Ada'nin halini görünce hızla yanına yaklaştı. Ne oldu burada? Siz iyi misiniz? Bora da o sırada dışarı çıktı. Ada'nin sözlerine karşılık verecek gücü yoktu. Kapının önünde kaldı öyle. Içeriden hemşireyle konuşan Ada'nin sesi geliyordu. Uyumak istemiyorum. Sakinlestiriciye ihtiyacım yok, merak etmeyin artık uslu duracağım. Sakinleştirici vermeye kalkmıştı hemşire belli ki. Aslında birşey sormak istiyorum dedi Ada bir süre sonra. Ben öldüm aslında değil mi? Kalbimi zor çalıştırdınız. Ada hanım bunu nasıl bilebilirsiniz ki? Hemşire şaşırmıştı. Onu duydum çünkü dedi Ada. Az önce dışarı çıkan adam benimle konuştu. Eger ölmediysem o sözleri duymanın imkanı yok, çünkü o sözler gerçek değil biliyorum. Zihnim bana oyunlar oynadı. Kapının dışındaki Bora Ada'yi duyduktan sonra tökezledi. Duvara tutunmasa son anda, yere düşecekti. Hemşire ikna etmek ister bir gayretle tekrar dudaklarını araladı. "Hanimefendi...Ada hemşirenin sözünü kesti ve kurduğu cümle Bora'nin içinden bir şeyleri sökmeye yetti. "Yaşamak istemiyorum. Iğne mi yaparsınız, elektrik mi verirsiniz bilmem ama beni öldürmenizi istiyorum. Hastaneler kurtarabilirse, öldüredebilir değil mi?
Kapının ardındaki Bora ailesiyle göz göze geldi. Babasına baktı, ardından annesine. Ali'ye, Selin'e. Herkes duymuştu Ada'yı. Kimse tek kelime edemedi. Bora bir hışımla kapiyi açıp içeri daldığında Ali ve Selin de arkasından koşmuştu. Ada onu görünce titreyerek başını onu ne eğdi. Bora ona kısa bir göz atıp hemşireye döndü. İzniniz olursa, durumu da müsaitse eve gidebilir miyiz? Eğer kendini iyi hissediyorsa elbette, nasılsa tehlikeli durumu atlattık. Ancak çıkış işlemlerini hallettikten sonra doktora bir görünmeniz de fayda var. Peki, teşekkürler dedi Bora ve hemşire odadan çıktı. Ardından gözlerini Ali ve Selin'e çevirdi. Rica etsem, bizimkilere haber verirseniz, çıkışımızi yapsınlar, bende Ada'yi hazırlayım olur mu? Sonra Selin sen Ada'ya göz kulak olursun biz de babamla doktora çıkarız. Plânı onayladıktan sonra Ali ve Selin odadan çıktı. Onlar gittikten sonra Bora Ada'ya baktı. Ondan başka her yere bakıyordu. Bir seyler söylemek istedi ancak vazgeçti. İnce bir ipte duruyorlardı belli ki, sarsmanın anlamı yoktu. Odada bulunan dolaba yönelip Ada'nin kıyafetlerini çıkardı. Adaya yaklaşıp kıyafetleri giydirmek için hareket etmişti ki Ada'nin tepkisizligini fark etti. Pembe kazağı eline aldığı sırada "güzelim hadi bana yardım et, kollarını kaldır." Ada tepkisiz kalınca tek eliyle kolunu iki kolunu birden havada sabitledi ancak o sırada Ada'nin bakışları ile karşılaştı. Gözlerini kısmış onu süzüyordu. Bu Bora'yi eskiye götürdü, istemsizce dudakları kıvrıldı. Neye gülüyorsunuz Bora bey diye sordu Ada. Ha bir de dedi Bora sessizce. Ardından kendini topladı. Hadi Ada dedi tekrar. Tek bir şartla dedi Ada kabullenmiş gibi. Kabul ediyorum dedi hemen Bora. O zaman gözlerinizi kapatın. Ada dedi Bora. Burayı geçmedik mi? Olay aynı ama sebepler farklı Bora bey. Kapatın, hadi dedi Ada inatla. Bora ne demek istediğini anlamamıştı ama sorgulamaya gönlü yoktu. Bir çırpıda pembe kazağını, siyah pantolonunu giydirdi, ayakkabısını da ayağına geçirdiğinde Ada önde Bora arkada odadan çıktılar. Ada'yi Selin'e bırakıp doktorun odasına çıktı. Babası içeride doktorla konuşuyordu. Doktor gülümseyerek hoş geldiniz Bora bey. Geçmiş olsun. Şimdi öncelikle ben Zafer Bey'e herşeyi anlattım size de özetleyeyim. Lütfen dedi Bora. Ada hanımın durumu şuan gayet iyi, tüm değerleri düzene girdi ancak onun sorunu malum buraya intihar sebebiyle getirdiğinizi de düşünürsek tamamen psikolojik. Bundan sonra kendini toparlaması, ruhsal acıdan iyi hissetmesi biraz zaman alabilir. En önemlisi de onu ölüme götüren her kimse ya da her neyse ona karşı bir korku, kaygı hissedebilir ve bununla baş etmesi kolay olmayacaktır. Bundan doğan üzücü sonuçlarla karşı karşıya gelebilirsiniz. Nasıl yani dedi Bora dikkatle. Tehlikeyi hissettiği her şeyden, herkesten uzaklaşabilir. İçine çekilebilir. Konuşma yetisinde bir problem yok ama susmayi yönelebilir. Intihar meyili yüzünden çeşitli şekillerde yeniden ölmeyi deneyebilir. İştahsızlık, buna bagli olarak kilo kaybı, uykusuzluk, depresif ruh hali... ve tabi kabuslar. En korktuğum bu çünkü, kabusların insan bedenine etkisini bilirsiniz. Ada hanım' in kalbi veya bedenî buna kafa tutacak güçte değil. Atak geçirebilir, ya da kriz.. ve bu olursa onu sonsuza dek kaybedebiliriz. Henüz çok genç ancak kalbi iki kez durdu ve eski gücünü kazanması epey vakit alabilir. Bu sebepten sakin ve anlayışlı yaklaşımınızı eksik etmeyin. Eğer etrafındaki insanlardan tehlike sezmezse bu süreci kolay atlatır, aksi taktirde dediğim gibi üzücü sonuçlar doğabilir. Teşekkürler, doktor bey diyerek ayaklandılar. Geçmiş olsun, bir sıkıntı olursa her zaman arayabilirsiniz. Cekinmeyin lütfen dedi doktor ve vedalaşıp odadan çıktılar.
Geldikleri gibi Zafer Bey, Belma hanım, Elif bir arabada Ada, Bora, Ali ve Selin bir arabada evin yolunu tuttular. Arabayı Ali kullanıyordu yan koltukta Selin vardı. Bora Ada'yı dizine yatırmıştı arka koltukta. Tek koluyla da onu sarmıştı. Sessizlik içinde gidiyorlardı. Önceden olsa şimdi Ada bıcır bıcır konuşur, hiperaktif hareketler sergilerdi. Bora başta sinir olurdu, sonra alışırdı. Özlemişti o günleri. Ada yattığı yerde donuk gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Ali ve Selin'i duyuyordu. Onu neşelendirmek ister gibi bir şeyler anlatıyorlardı, müzik setinden neşeli melodiye sahip bir şarkı yükseliyordu ancak Ada duymuyordu bile. Dizinde yattığı adamsa susuyordu. Bu iyiydi. Artık gözlerine bile bakamadığı adamın kelimeleri olsa olsa yara olurdu ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.