"Şimdi çok sevdiğim saçların,
şimdi çok sevdiğin sesimden,
şarkılar hep eksik kalır,
vedalar ağır ölümden."Siz hiç kaybettiniz mi? Demek istediğim gerçekten kaybettiniz mi? Öyle herhangi bir şeyi değil sevdiklerinizi. En sevdiğinizi mesela? Sahip olduğunuz her şeyi? Biliyorum şimdi gülüyorsunuz bana.. bende isterdim gülmek biliyor musunuz? Ada demek isterdim kendime. Sonunda delirdin kızım! Ama yok, öyle olmadı. Benim gülüşüm gitti bugün. Evim yıkıldı, yuvam soğudu. Güneşim soldu, ışığım kayboldu. Ben kaybettim. Çok şey kaybettim bu hayatta ama o öyle bir gitti ki benden, yokluğunun sızısında varlığım üşüdü. Çok öldüm ben. Mecazi anlamda değil, bayağı kelime anlamıyla. Binbir çeşit kefen giydim üstüme, hepsinin içinde bir parçamı bıraktım ama bu son kayıp hislerimi sakat bıraktı. Hisleri sakat kalan biri nasıl yaşar? Yaşayabilir mi? Gölge gibi geçip gitmez mi bu dünyadan? Bundan sonra bende öyle yapacağım. Etimle kemigimle soyutlanacagım emanet durduğum bu hayattan. Yeryüzünün üvey evladı olduğumu söylerken tam da bundan bahsediyordum. Yeryüzünün üvey evladı olsam da, bendeki tüm gerçekliği ona feda etmiştim. Yeryüzüne, gök yüzüne, dünyaya, evrene, ışığa.. sen benim için hepsinin timsaliydin sevgilim. Şimdi sen gidiyorsun, benim de yaslandığım ne varsa üzerime devriliyor. Altında kalıyorum şimdi tüm bir evrenin. Giderken bıraktığın her yarayı kapatıyorsun, bunun yerine kimliğimi yanında götürüyorsun. Bir yara olarak kalakalıyorum öylece, habersiz.
Selda korkak adımlarla Ada'ya yaklaştı. Ada dedi telaşla. Yanına, dizlerinin üstüne çöktü. Ada, beni duyuyor musun? Ne oldu? Uyan Ada! Burnun kanıyor! Ada!Bileğini tutup nabzına baktı hemen. Yaşıyor dedi daha sonra Selda. Derin bir oh çekmişti. Başını geriye attı. Bir süre tavanı izledi öylece, ne yapacağını bilemedi. Ambulansı mi arasaydı? Ya da doktor çağırabilirdi. Nasıl uyandırabilirdi? Ada baygındı, bilinci kapalıydı ve burnundaki kan durmak bilmiyordu. Yanaklarına, çenesine, hatta boynuna kadar dağılmıştı. Selda'nin aklına her türlü şey geldi. Başından aşağı su dökmeyi bile düşündü. Her türlü şeyi komik de olsa denemek istedi ama olmadı. Yapamadı. Bedeni kilitlenmişti sanki. Birkac dakika geçti sessizce. Ada'nın mimikleri hareket etmeye başladı. Yüzü acıyla kasıldı. Elinin birini göğsüne götürdüğünde sayıkladı. "Bora! Sesi her cümlede artıyordu. "Bora, hayır! Açılan dudaklarının içine kan dolunca, rahatsız edici metalik tatla beraber gözleri açıldı. Bir süre nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Gözlerinin odağına Seldayı aldığında yavaşça doğruldu. Siz dedi sonra. Ne oldu bana? Bora dedi sonra saçlarını yüzünden çekerek. O nerede? Onu bulmak zorundayım! Telaşla ayağa fırladığında başı döndü. Selda hızla ona atılarak koluna girdi. Yavaş ol Ada. Sakinleş! Az önce bayıldın. Ani hareket etme diyerek yatağa oturttu onu. Bora gitti mi dedi direterek. Evet dedi Selda başını sallamıştı. Ne oldu sana diye devam etti. Yerde öyle baygın görünce korktum. Ne oldu sana? Bora ne yaptı? O mu birşey yaptı? Hayır dedi aceleyle. Hayır! O bana zarar vermedi. O bana zarar vermez ki dedi. Sesi titremişti. Eli dudaklarının üstüne kapandı. Elini çektiğinde gözleri Selda'yı buldu. Onu gördüm dedi sonra. Kimi dedi Selda. Ada devam etti. Bilincim kapandı ama zihnimde sesini duydum. Sanki dedi Ada. Duraksayarak konuşuyordu. Birşeyler söylemeye çalışıyordu, elini uzattı bana uzanıp tutayım diye. Tam olarak göremedim onu, bir siluetten fazlası değildi gördüğüm sey ancak ben onu gölgesinden bile tanırım dedi. Oydu o, biliyorum Bora'ydı. Benim sevdiğim adamdı. Yardıma ihtiyacı vardı. Birşey olacak, hissediyorum diyerek gözyaşlarına boğuldu. Burnunun kanaması da an be an artarken, yere damlayan kırmızı sıvıya kaşlarını çattı Ada. Elini burnuna götürdü. Ellerine bulaşan kanla beraber bir çığlık atmıştı. Bu dedi titrekce. Selda'ya baktı yine bir cevap ister gibi ancak o da susuyordu. O da ne olduğunu anlayamıyordu. Ada dedi Selda Ada'yi omuzlarından tutmuştu. Sakinleş, geçecek. Hadi dinlen, biraz. Bende bir peçete alıp kanı durdurayım olur mu? Ada inatla başını salladı iki yana olmaz der gibi. Sarsak adımlarla kapının koluna asıldığında odadan cıkmış, dış kapıya yönelmişti. Bora'yi bulmak lazım dedi. Nereye gitti? Ne kadar oldu gideli derken arkasına bir an olsun bakmıyordu. Hızla dışarı fırlamıştı, pijama ve pofuduk terliklerle... Selda da pesinden koşuyordu ismini bağırarak. Ada buraya gel nereye gidiyorsun? Bu halde nereye gideceksin? Dedi. Selda'nin da sesine telaş sıçramıştı. Yaşanan panik sesine yansımıştı. Gecenin karanlığında evin önünde panikle etrafına bakınıyordu Ada. Selda da öylece bir köşede dikiliyordu. Ada fırlayarak gözden kaybolduğunda Selda da telaşla etrafına baktı. Birkaç dakika sonra Ada koşarak geri gelmişti. Yok dedi bağırarak. Yok! Hiçbir yer de yok! Eve gitmiştir çoktan dedi Selda. Endişelenmeyi bırak artık! Yok dedi Ada süklüm püklüm şekilde. Gitmez. Nefesi alkol kokuyordu, belli ki içmiş.. o içki içmez ki! Bir terslik var! Ada telaşla durumu açıklamaya çalıştı, Selda'dan çok kendini ikna eder gibi. Yani bazen, iş yemeklerinde içer ama sarhoş olacak kadar kendini kaybettiğini hiç görmemiştim. Ben hiç onu böyle görmemiştim. Canım dedi Selda Ada'ya yaklaşarak. Yani yanlış anlama ama "bana asla zarar vermez" de demiştin ama sana neler yaptığı ortada, inkar edemezsin. Ada bu gerçeklikle beraber göz yaşı döktüğü sırada son bir güçle bağırdı. Bora! Ve sonra birşey oldu. Ay ışığının gölgesi evin solundaki orman yoluna düştüğünde ağaçların arasında bir beden belirdi. Ada'nin kalbi hızlandı. Kalbi bedeninden önce koşmuştu sanki ona...Ada belki korkabilirdi eğer kalbi güvenli bölge diye bağırmasaydı.. Bora dedi sonra bir iki adım atarak. Bora! Sensin, biliyorum! Yapma nolur, yokluğunla cezalandırma beni! Özür dilerim, lütfen gel! Bak buradayım! Ada delirmiş gibi karanlık ormana doğru bağırıyordu. Bedeni soğuktan titriyordu ama o hiçbir şey hissetmiyordu sanki. Özür dilerim Bora! Seni incitmek istemedim, bana bunu yapma nolur! Dayanamam Bora! Ne istersen yaparım, nereye istersen gelirim! Lütfen birşey söyle dediğinde sesi cılızlaştı..geceyi yaran hıçkırıklara bedeni yere yıkılacağı sırada Selda pes etmiş içeriye girmişti. Baş edemeyecekti. Ada elini kalbine koymuş ağlarken ağaçların arasındaki beden konuştu. Bora'nin sesini duyan Ada gözyaşları arasından gülümsedi. Biliyordum dedi. Sen olduğunu biliyordum! Bir anlaşma yapabilir miyiz Ada dedi Bora pürüzlü sesiyle. Başını salladı Ada hızla. Sonra bunu göremeyeceğini düşünüp ne istersen dedi. Eşitlenelim olur mu? Öncelikle saçlarını açmanı istiyorum. Saçlarının topuz olduğunu görüyorum dedi. Ada neden bu isteklerde bulunuyor, anlamı ne bilemedi ancak sessizce itaat etmeye gönüllüydü. Mavi saç lastiğini tek seferde saçından çıkaran Ada, siyah saçlarının yüzüne serilmesiyle öylece kalakaldı bir an. Sonra elini saçlarına atıp, onları geriye attı. Çok güzel dedi Bora ağaçların arasından. Hâlâ görünmüyordu, sadece sesi ulaşıyordu Ada'ya. Ancak o Ada'yi olduğu gibi görüyordu. Hadi Bora, gel artık. Bak istediğini yaptım dedi Ada masum bir sesle. Daha bitmedi dedi Bora. Sesi şimdi daha sertti. Benimle oyun mu oynuyorsun Bora dedi Ada bağırarak. Amacın ne! Bu çok mantıksız dedi. Ağlamak üzereydi. Sakin ol, oyun yok dedi Bora düz sesiyle. Şimdi, ağlamayı bırak. Lütfen dedi ikna edici bir sesle. Ada tamam diyerek sustu hemen. Gözlerini de sildi hızlıca. Bora karanlıkta gülümsemişti bunu görünce. Aferin benim kızıma dedi sonra şefkatle. Şimdi dediği sırada Ada histerik bir sesle sözünü kesti. Bora tamam artık, lütfen..Lütfen! Ayağındaki tavşanları ve çoraplarını çıkar dedi. Bora üşüyorum dedi Ada çaresizce ancak bunu da yaptı. Hatta kendine hakim olamadı ağlayarak terlikleri ve çorapları da fırlattı uzağa.. hepsi bir yere dağılmıştı. Ada asfalta çıplak ayaklarıyla basarken istemsizce bir ayağını diğerinin üstüne koydu ancak sonunda vazgeçip ikisini de zemine bıraktı. Tamam dedi. Şimdi gelecek misin diye seslendi. Son birşey dedi. Kollarını iki yana açar mısın? Çok geniş aç ama tamam mi? Kocaman...hani küçük çocuklara sorarlar ya annesi veya babası "beni ne kadar çok seviyorsun? diye; hah işte sanki o soru ailen tarafından sana sorulmuş gibi aç. Yani küçük bir kız çocuğu ol ve bu soruyu cevapla. Benim ailem yok dedi Ada iyiden iyiye ağlayarak. Benim kimsem yok! Sonra cılız sesiyle boşluğa doğru sordu Ada. Bana bunu neden yapıyorsun? Benden ne istiyorsun Bora! Kollarını aç Ada, hala açmadın dedi Bora sakince. Ben dedi Ada.. kollarına baktı. Ellerine, avuçlarına... ağlaması şiddetlendi. Kollarını açabildiginde "bu kadar" dedi. Biraz daha acarsa kolları kırılacaktı. Devam etti. Benim bu kadar çok sevebilecegim bir ailem yok dedi. Var Ada dedi Bora var. Ailen var, ben varım. Sana söylediğim şeyi hatırlıyor musun? Hangisini dedi Ada burukca. Çok şey söyledin. Konuştuğu sırada Bora ağacın arkasından çıkmıştı. Şimdi Ada nin göz hizasında duruyordu. Ada ona yaklaşmak istesede Bora tarafından durdurulmuştu. Orada kal! Sesi sert olmasa da bakışları itiraz kabul etmiyordu. Ada incindi. Kalbinin kırıldığını hissettiğinde konuştu ve sesinin de kırıldığını gördü. Beni istemiyor musun? Bora soruya cevap vermedi. Devam etti. Ne demiştim Ada? Bora diye bağırdı Ada. Bu defa susmayacaktı. O cevabı alacaktı! Beni gerçekten istemiyor musun? Bana cevap ver! O cevabı alacağım Bora! Bana bir cevap vermeye mecbursun! Verdiğim cevap seni mutlu etmeyecek Ada, bu yüzden susacağım. İstemiyorsun demek dedi Ada sessizce. Tamam o zaman dedi sonra. Bir anlamı yok o zaman dedi kendi kendine. Arkasını döndü. Orada kal Ada! Henüz bitmedi! Bitti, çoktan bitti Bora dedi hızla ona dönmüştü Ada. Beni istemiyorsun, açıkca söyledin. Tüm bu şeyleri niye yaptın bilmiyorum ama amacın aşağılamaksa başardın. Çok güzel başardın. Başını eğdi ve bir süre ayaklarına baktı Ada. Anne olacağım demiştim dedi Bora histerik sesiyle. Ada refleksle ayak parmaklarını içe gömdü. Baba olacağım diye devam etti sonra Bora. Ada bu defa da yumruklarını sıktı. Kolları hala açıktı. Abi olacağım dedi Bora bu defa. Ada'nin gözleri kapandı bu defa. Dizleri titredi. Her cümlesiyle bir uzvunu kaybediyordu sanki. Kardeş olacağım dedi Bora. Yutkundu Ada. Ailen olacağım demiştim Ada dediğinde Ada'nin gözleri açıldı. Olabildim mi Ada? Başardım mi? Bir an için bile olsa? Söyle, bunu duymaya ihtiyacım var. Oldun dedi Ada kısık sesiyle. Hep ailem oldun, hiç bırakmadın. Bir şekilde hasret kaldığım ve aynı zamanda sahip olduğum her seydin. Hala öylesin.. Bora'nin gözünden bir damla yaş aktı. Peki o zaman sorabilir miyim Ada, beni ne kadar seviyorsun? Çok dedi Ada korkakca. Ne kadar çok dedi Bora. Bu kadar dedi ağladığı sırada olduğu yerde tepinmişti. Özür dilerim, daha fazla açamadım. Açamadığım kadar çok dedi masumca. Bora'nin ağlaması şiddetlendiği sırada hızla aradaki mesafeyi kapatıp Ada'nin açmış olduğu kollarının arasına girdi. Başını göğsüne bıraktığında hıçkırarak ağlamaya başladı. Seni istiyorum, çok istiyorum Ada. Açamadığım kadar çok istiyorum dediği sırada Ada da başını bir hıçkırıkla Bora'nin saçlarının üstüne yatırdı. Kollarını ona doladıgı sırada yağmur başladı. Yağmur da onlarla beraber ağladı. Ne kadar zaman geçti ikiside bilemedi. Yağmur dinmişti. Ağlamaktan da yorulduklari sırada Bora başını kaldırıp Ada'ya baktı. Ada ona bakmıyordu, yüzünde hüzün öylece etrafa bakıyordu. Bora'nin da bakışları etrafa çevrildiğinde derin bir nefes aldı. Sanırım artık gitmeye hazırdı. Bir araç bulması gerekiyordu. Yürüyerek caddeye çıkması saatlerini alırdı. Üstelik Ada'yi da şüphelendirmemeliydi. Sakince Selda'nin yanına dönmesine sebep olmak zorundaydı. Evin önündeki siyah arabayı fark ettiğinde aceleci adımları ona hata yaptırdı. Hızla Ada'nın yanından ayrılıp arabaya doğru yöneldiğinde arabanın anahtarlarının üstünde olduğunu gördü. Şans ondan yanaydı. Gülümsedi. Anahtarı çevirip arabanın kapısını açtığı sırada güvenlik sistemi devreye girdi ve tüm sokağı inleten alarm çınlamaya başladı. Hâlâ sarıldıkları noktada durmuş Ada, girdiği dalgınlık girdabından alarmın ugultulu sesiyle sıyrıldı. Bora arabanın başında hay aksi diye söylenirken kulaklarını kapattı. Biraz daha vakit kaybederse bütün cadde saracaktı etrafını. Bora dedi Ada onu fark ederek. Ne yapıyorsun? Bora! Ada sesini duyurmak için ne kadar bağırsa da Bora transa geçmiş gibiydi, gözlerine siyah bir perde inmişti sanki. Bora, korkuyorum! Ne yapmaya çalışıyorsun? Bora dedi tekrar. Ona doğru koştuğu sırada Bora çoktan arabaya binmişti. Arabanın farları bedenini aydınlattıgında titrek bir şekilde avuç içlerini arabaya yasladı. Ön camın ardından gözleri kesiştiginde Bora'nin ağladığını gördü. Bora dedi sonra kırık sesiyle. İn aşağı, gitme nolur! Nereye gidiyorsun? Az önce sarıldık biz seninle burada, o neydi o zaman? Bunu derken gözleri açılmıştı irice. Tek eliyle az önce bulundukları yeri gösterdi. Bak dedi sonra kendini toparlayarak. Ben hazırım seni affetmeye. Bin kez dağıtsan, bin kez daha kalkacağım ayağa ama senden bir adım uzağa gitmeyeceğim. Söz veriyorum Bora! Söz veriyorum! Gözlerinin nemi hiç dinmeyen Ada, bir kez daha ıslattı gözlerini. Bora konuştuğunda sesi çok zor çıkıyordu. Ada, çekil.. hadi eve gir sen. Bak Selda da seni bekliyordur. Benim gitmem gerekiyor. Benim biraz gitmem gerekiyor Ada, nolur anla beni dedi. Ama Bora dedi Ada duraksayarak. Bir anlık boşlukla birkaç adım geriye gitmişti. Bundan faydalanan Bora gaza var gücüyle bastığında Ada'yi arkasında bırakarak tozu dumana katmıştı. Ada'nin gözleri irilesti ansızın. Egzozdan yayılan duman ciğerlerine indiğinde öksürük krizi tuttu Ada'yı. Bunu umursamadan var gücüyle çığlık attı Ada. Bora! Bora gitme! Hayır! Bora, hayır! Feryat figan bağırdığı sırada eli başına gitti. İki eliyle başını tuttuğunda bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlarken, bir yandan Bora beni bırakma diye bağırıyordu. Bora beni bırakma diye tüm gücüyle bağırdıginda, nefesinin kesildiğini hissetti. Ada'nin feryatlarını duyan Selda panikle kapıya koşmuş, Ada'yi yere kapaklanmış halde buldu. Avuç içleri zeminle birleşmişti. Yerlerde sürünüyordu resmen. Ada! Yapma böyle gel, hadi de'di Selda ona doğru ilerleyerek. Kollarından tutmuş yerden kaldırmıştı Ada'yi. Ne oldu dedi sonra. Niye öyle bağırdın? Pencereden görebildiğim kadarıyla en son sarılıyordunuz. O nerede? Arabanizı aldi dedi özür diler gibi baktığı sırada. Gitti dedi Ada ağlayarak. Beni terk etti gitti! Beni bırakıp gitti! Sevmedi beni! Bir türlü sevmedi dediğinde Selda'nin göğsünde öylece ağlıyordu hıçkıra hıçkıra. Ben ne yapacagim? Ben onsuz nasıl yaşayacağım? Nasıl devam edeceğim? Benim onsuz bir hayatım yok ki! Selda onu kendinden biraz uzaklaştırarak yüzüne dokundu. Yapma böyle, Ada. Lütfen! Belli ki sinirli ve dediğin gibi alkollü. Kafası yerinde değil, gel eve girelim! Yarın sabah konuşursunuz! Sakinleşmiş olursunuz ikinizde. Hadi dediğinde Ada bir an için Selda'ya baktı. Ardından başını iki yana sallayarak olmaz dedi. Üzgünüm benim onun peşinden gitmem gerekiyor. Içimden bir ses şimdi onunla olmazsam bir daha hiç şansımız kalmayacak diyor. Ama dedi sonra yutkunarak. Ona nasıl yetişebilirim? Selda göz devirdi. Ada'yi omuzlarından tutup sarstıgında artık sesi o kadar sakin değildi. Hatta bağırıyordu. Ada sen iyi misin? Ciddiyim yani.. senin zihnin yerinde mi? Sen bu çocuğu seviyor musun nefret mi ediyorsun? Hayır dengesizliğinin bir sonu yok mu senin? Her saat farklı bir şeyle çıkıyorsun karşıma daha yeni aman beni öldürecek bilmem ne diye ağlıyordun şimdi gelmiş beni bıraktı diye ağlıyorsun? Bu kadar aşıksın madem niye bana onu yaptı bunu yaptı triplerine giriyorsun? Gebertse gıkın çıkmaz gibi görünüyor buradan bakınca ama durum eyleme geçtiğinde sen üç buçuk atıyorsun korkundan! Ada sen biraz sey misin dedi yarım bir gülüşle. Mazoşist? Ruh hastası? Sonra daha sakin devam etti. Konuşurken asla duraksamiyor, Ada'ya savunacak an bırakmıyordu. Bak canım dedi şefkatli bir sesle. Seni anlıyorum. Aşık olmayı bilirim, sevince insanın gözü hiçbir şey görmez. Yanlışı doğru görür, hataları aşk sanar. Kalp yanılır çok kez. Kalp doğruyu bildikçe yanlışa götürür insanı, zira her doğru mutlu etmez kalbi. Bora iyi bir çocuk olabilir, seni de çok seviyor olabilir. Sen zaten..sevgin apaçık ortada. Gençsiniz, hata yapmaya çok müsaitsiniz. Üstelik yaralı bir ilişkiye sahipsiniz. Bora'nin yaptıkları belki istemeden bile yapıyor olsa da çok yanlış. Aşk ya da sevgi, iki kalıba da girmez bu tavırlar. Aşk bu değil, sevmek bu değil. İnan bana degil. Kabullenmesi zor biliyorum ama sevgi incitmemekten geçer. Bana söyler misin? Şimdi bu kadar kırık hissetiren ne sana? Onun yaptıkları değil mi? Sana yaşattığı travmalar, verdiği hasarlar... bunlara rağmen ona duyduğun sevgi çok güçlü ancak bir noktada sağlıksız bir ruhla seviyorsun onu. Onun da ruhunda kırılmalar olmuş, istemsizce hasar bırakıyor sende. Ada duraksayarak konuştuğunda sesi cılızdı. Ama dedi ikna etmek ister gibi. Benim ondan başka kimsem yok. Bu mu seni ona karşı koymaktan alıkoyuyor? O yanında olmazsa kimsen kalmaz diye mi ona boyun eğiyorsun Ada? Ben dedi Ada. Bilmiyorum..o kötü biri değil dedi sonra. Farkındayım birtanem ama dediği sırada Ada sözünü kesti. Siz dedi Ada. Beni anlayamazsınız. Beni tanımıyorsunuz, onu da tanımıyorsunuz. Üzgünüm ama siz benim kimsem değilsiniz. Annem değilsiniz ki.. bana ne yapacagimi, ne yapmam gerektiğini söylemeyin. Buna hakkınız yok. Özür dilerim, çok iyi bir insansınız. Bana çok iyi davrandınız ama sanırım.. benim onun yanına gitmem gerekiyor. O yoksa ben de olmam. Onsuz ben hiç kimseyim dedi. Selda'nin gözlerine tekrar bakmadan uzaklaştığında duvarın dibinde ki bisikleti gördü. Öylece ona atlayıp pedala yüklendi. İç sesi konuşmuştu. "O varken de yoksun." Ada gözlerini yumdu acıyla. Ayaklarının yaralandıgını hissetse de durmadı. Bora diye bagırarak caddeyi aştıgı sırada Selda hala Ada'nin onu bıraktığı yer de öylece duruyordu. Ondan gidenin Ada'nın icinde kendi kızı vardı sanki. Yeniden veda etmisti kızına. Zihni 22 yıl önceye dönmüş ve küçük kızını farklı bir şekilde almıştı şimdi ondan, karnına saplanan bıçakta Selda'nin son kalan umudu vardı. Yaşama sevinci vardı. Sarsak adımlarla evden içeri girdi. Gözlerine biriken yaşlarla titrekce elini karnına bastırdı. Ada dedi kısık sesiyle. Güzel kızım, hadi anneciğim al beni yanına ne olur! Ben artık yaşamak istemiyorum annem, istemiyorum. Senin olmadığın bir dünyada kendime yer bulamıyorum. Güç bela adımlarını çocuk odasına yönlendirdi Selda. Gözyaşlarını serbest bıraktı. Nefesi boğazına tikanıyordu. Bir süre elini ağzına kapatıp kendini sustursa da en sonunda bir an sonra kendini tutmaktan vazgeçmişti. Önce dizlerinin üstüne çöktü ardından avuçlarını yasladı şeker pembesi tonlarındaki yumuşak halıya. Yavaşça bedenini de zemine bıraktığında bacaklarını kendine çekti. Ada dedi fısıldayarak. Kurtar anneni kızım.. kurtar bu hayattan... gözlerini kapattı, bir daha açmamayı dileyerek. Bir telefonun sesine uyandığında kaç saat geçti bilemedi. Gözlerini açtığı oda canını yaktıgında acıyla başını yana yatırdı. Çalan telefonda yazan ismi görünce hemen cevapladı. Sevdiği adam arıyordu. Büyük bir aşkla bağlı olduğu adam belki çok kısa bir süre hayatını paylaştıgı bu adam, Orhan Tözün. Kalbi hep onunlaydı. Uzakken bile sevgiliydiler sanki. Ne gariptir ki Ada'nin gidisiyle evlilikleri sarsılıp, iletişimleri kopsa da görünmez bir iple birbirlerine bağlı olan iki kalbi simdi bir başka Ada bir araya getiriyordu. Karşı tarafın birşey demesine gerek kalmadan Orhan demişti Selda. Gelmen gerek, lütfen. Sana çok ihtiyacım var. Çok yalnız hissediyorum kendimi. Yardım et bana lütfen. Karşı taraftaki Orhan ne oldu diye sordu hemen. Neyin var Selda? İyiydin, yani son zamanlarda hastalığın dinmiş gibiydi. Bir sürü kitap yazdın, kendini işine adadın. Bu sana neşe getirdi. Yaşananların acısından sıyrılmıştın dediği sırada Selda sözünü kesti. Sesi titrekti, boguktu. Hiçbir şey düzelmedi Orhan! Hiçbir şey geçmedi. Canım çok yanıyor. Ada'ya yetemiyorum. Olmuyor.. Ben iyi bir anne olamadım. Ben kızımı koruyamadım. O gitti, ben hala buradayım. Bende onunla gitmek istiyorum. Beni neden istemedi Orhan? Ben kötü bir kadın mıyım? Hak etmedim mi anne olmayı? Selda sen neler diyorsun dedi Orhan. Sesi şimdi kaygıya geçmişti. Sende biliyorsun, yaşananlar bizim suçumuz değildi. Sen çok güzel bir annesin, Ada'yi kucağına alabilseydin, o kız dünyanın en mutlu çocuğu olurdu. Ama olmadı, beceremedim. Yaşatamadım onu, içimde öldü benim kızım. Ada'ya da yardım edemiyorum dedi sıkıntıyla. Orhan Selda'nin sözleriyle gözlerini kapattı acıyla. Merkezden çıkalı çok olmuştu. Tüm gün içinde bir sıkıntıyla dolu olduğu için eve bir türlü gidememişti. Aklında türlü şey, araba sürüyordu boş sokaklarda. Geçmişi düşünüyordu. Seldayı düşünüyordu. Küçük kızını, Ada'yi düşünüyordu. Selda'ya yaşattığı onca acı yüzüne vurulmuştu bu telefonla. Ada'yi korumak için uzak tutmuştu kendinden ama bunun yanında Selda'ya da korkunç bir gerçeklik verip boş bir mezarın başında ağlatmıştı yıllarca. O an, hem kendini hem Selda'yi Ada'dan alarak herşeyin çözüleceği gibi aptal bir fikre kapılmıştı. Şimdi hem acılı bir annenin, hem kimsesiz bir kız çocuğunun ahı üzerindeydi. Tamam Selda dedi sonra kendini toparlayarak. Sen sakin ol, geleceğim ben yanına. Üzme kendini, hadi. Selda boş bulunup sordu. Ada'yi ne yapacağız? Ada dedi Orhan kaşlarını çatarak. Hangi Ada? Selda'nin bahsettiği kız kendi kızları olan Ada olamazdı değil mi? Gelince konuşuruz dedi Selda burnunu çekerek. Uzun hikaye. Tamam dedi Orhan düşünceleri haliyle. Vedalaşıp kapattılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
RomanceKimsesiz bir kız çocuğuydu, cehennemi avuçlarında saklayan bir adamın toprağı bala çalan gözlerinde can verdi. Bu hikâye onun feryadı, aşkı ama en çok da çaresizliğine yazıldı.