Hellö! Giriş bölümüyle bin kişi olduğumuz için fazlasıyla mutluyum. Bu yüzden sizinle ilk bölümümüzü paylaşmak istedim. Umarım beklentilerinizi karşılar, benim çok içime sinen bir bölüm oldu. Başta bölümler çok uzun olmayacak, burada belirtmek isterim. Zamanla uzayacaktır♡
Yorum yapmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın♡
VEYL
1
Karanlık odanın içinde geçirdiğim birinci haftaydı, kendime geldiğimde ise iki gün olmuştu. Bunu ise doğan güneşin kapının altından sızan ışığından anlayabilmiştim. Beni buraya kimin getirdiğini bilmiyordum, karnımı doyurabilmem için yemek bırakanın aynı kişi olup olmadığına dair bir fikrim de yoktu. Bilinmezliğin içinde kaybolmak üzereydim ve bunu bir hafta sonra, karnımı doyuracak başka bir şeyim kalmadığında anlayabilmiştim. Kapının dışından sürekli sesler geliyordu ve çoğu zaman kavga sesleriydi. Buradan bile şehirde üstünlük sağlamaya çalışan gruplaşmaların olduğunu anlayabilmiştim. Kötüler böyle olmalıydı değil mi, üstünlük için savaşan gözü kararmış insanlar.
Olduğum yer terk edilmiş bir at ahırıydı. İçeride benden başka tek bir canlı vardı o da yavru bir kediydi. Uyandığımda ahırlardan birinde, samanların üzerindeydim. Alnım rengi atmış duvara dayalıydı ve kaskatı kesilmiştim. İçerisi berbat kokmasına rağmen buna bir haftada alışmıştım, koku beni iki gün sonra rahatsız etmeyi bırakmıştı.
Altından ışık sızan büyük kapının önünde durdum, bu biraz zor olmuştu. Günlerdir kendimden geçmiş bir haldeyken yürümek, düşünmek oldukça zor bir hal almıştı. Ayrıca ayağımın dibinden ayrılmayan yavru kedi, ona Güneş diyordum, peşimi bırakacak gibi değildi. Bu süreçte yemeğimi hep onunla paylaşmıştım, bundan oldukça memnun görünüyordu ve sırf bu yüzden peşimi bırakmıyordu. Ona daha fazla yemek vereceğimi düşünüyor olabilirdi ama bilmediği bir şey vardı. Ben bile buradan çıktıktan sonra yemek bulup bulamayacağımı bilmiyordum.
Dışarısı nasıl bir yerdi, nasıl insanlar vardı ve beni gördüklerinde herhangi bir tepki verecekler miydi? Bahsedildiği gibi normal bir şehir olup olmadığını bilmiyordum ama öyle olduğunu sanmıyordum. Sesler bana buranın adının 'Tehlikeli Bölge' olarak değiştirilmesi gerektiğini söylüyordu.
Göz ucuyla üstüme baktım. Artık kokmuş olan gri suçlu forması. Burada duş alabileceğim bir alan yoktu, sadece yıkık dökük bir tuvalet bulabilmiştim. Bu şehirde, ki ben buraya artık paralel evren falan demek istiyordum, bana ait hiçbir şey yoktu. Nasıl hayatta kalacaktım, ne yiyecektim, ne giyecektim, nerede kalacaktım...
Aklımda binlerce soru olmasına rağmen en korktuğum şey dışarı adımımı attığım anda katilin tekinin kellemi alıp almayacağıyla ilgiliydi. Üstümdeki kıyafetleri bile çalabilirlerdi, saçlarımı kesebilirlerdi ve belki de onları satarlardı. Beni ıssız bir sokağa sıkıştırıp taciz edebilirler ve belki de çok daha kötüsünü yapabilirlerdi. Kim engel olacaktı? Bütün bu kötülere kim mani olacaktı?
"Ben kötü değilim." diye mırıldandım, gözümden birkaç damla yaş ard arda aktı. Ellerimi kaldırdım, kan izleri şimdi silinmişlerdi. Gözümün önünde beliren takım elbiseli cesedi bir haftadır düşünüyordum ama hiçbir sonuca ulaşamıyordum. Onu gerçekten ben mi öldürmüştüm, gerçekten kötü olarak anılmayı hak etmiş miydim?
Ellerimi umutsuz bir tavırla indirdim ve gözyaşlarımı gri formamın kollarına sürüp kuruladım. Belki de gerçekten kötüydüm, burayı hak ediyordum. Sonuçta iyi insanların iyi bir dünyada yaşamaları gerekirdi. Etrafında ne yapacağı belli olmayan suçluların olması onların hayat kalitesini düşürürdü. Burası bu yüzden vardı, kötülerin hepsi bu yüzden bir arada yaşıyorlardı. İyi insanların değil, birbirlerinin hayat kalitelerini düşürmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL: KÖTÜLERİN ŞEHRİ
Novela JuvenilSadece kötülerin var olduğu bir şehirde hayatta kalabilir misin? Yekta kendini bir cesedin başında, elleri kanlı bir halde bulduğunda kötülük onun yakalarına yapışmıştı. Bir katil iyi insanların arasında yaşamını sürdürüp onların hayat kalitesini ma...