Aşkın barut kokan hâli...
UYARI!
→ İncelemekte olduğunuz kitap 16 yaş ve üzeri için uygundur. Olumsuz örnek oluşturabilecek unsurlar içermektedir.
→ Kitaptaki olaylar, mekanlar ve kişiler tamamen hayal ürünüdür.
→ (Ç)alıntı durumunda yasal işlem b...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
☪ 22. BÖLÜM
"Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı."
Bana tutunan Altay'la birlikte dizlerimin üzerinde yere çöktüğümde çoktan ağlamaya başlamıştım. "Altay aç gözlerini! Yalvarırım aç... Çok özür dilerim. Çok özür dilerim. Çok özür dilerim." diye sayıklıyordum sesli bir şekilde.
Salondaki herkes bağırışlar eşliğinde etrafımıza toplanırken kimseyi gözüm görmüyordu. Aklım tamamen kafası kucağımdaki sevdiğim adamdaydı. Hiçbir şey düşünemiyordum an itibariyle. Tir tir titreyen elimle alev almış terli yanağına vurup deliler gibi ağlarken bana soru soranları duymuyormuş gibi kendimden geçmiştim.
"Neler oluyor? Oğlum! Altay!" diyerek ağlayan Esra teyze Altay'ın baş ucuna yani hemen yanımıza çökmüştü.
Bana sorular sorup duruyorlardı, duyuyordum ancak cevap veremiyordum. Sesler birbirine karışıyordu. Aklım durmuş gibiydi. Kimseyi net olarak algılayamıyordum. Kesik kesik cümleleri seçebiliyordum. Bunlar hepsi benim yüzümden olmuştu. Altay'a ne olmuşsa benim yüzümden olmuştu! İçtiği kahveden sonra durumu kötüleşmişti. Fark etmeme rağmen sessiz kalmayı tercih etmiştim çünkü gerizekalıydım. Ben şimdi ne yapacaktım?
"Ambulansı arayın hemen!" diye bağıran Selçuk kucağındaki oğlunu birinin eline verdikten sonra Selin'le beraber yanımıza gelmişti. "Neler oluyor Neva? Altay'a ne oldu?" diye sormuştu bana endişeyle. Altay'a ne olduğunu bilmiyordum, tahminlerim vardı ama cümlelere dökecek halim yoktu. Ağlamaktan konuşamıyordum.
"Neva konuş artık. Neler oluyor?" diye soran Selin'e öylece baktım. Her yerim titriyordu korkudan.
"Yeliz abla hemen bana Engin amcanın tansiyon aletini getirir misin?" diye soran Yağmur'du.
"Hemen getiriyorum."
Yengemin uzaklaşan sesinden sonra ağlayan Esra teyzeyi bir köşeye çekerek soluğu kafası kucağımdaki Altay'ın yanında alan Emir'le Yağmur'un kendi aralarında kurdukları cümleleri duyuyordum zorlukla. Dört bir yanımızı kuşatan, etten duvar oluşturmuş kalabalığa geri çekilmelerini söylüyorlardı. Yanımdaki boşluğa çöken Yağmur şaşkınlıkla olan biteni anlamaya çalışıyordu. Altay'ın yüzüne dokunup hafifçe vurdu birkaç kez.
"Altay sesimi duyuyor musun? Altay?" diye seslendi. Altay'ın bilincinin açık olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Hemen ardından cebinden çıkardığı telefonun flaşını açarak Altay'ın göz kapaklarını kaldırdı, gözlerinin üzerine tuttu. Öylece onun yaptıklarını izlediğim sırada telefonunun flaşını kapatıp yengemin getirdiği tansiyon aletiyle Altay'ın tansiyonunu ölçtü. Birkaç saniye sonra "Şok belirtileri." demişti Yağmur kucağımdaki Altay'ın kravatını gevşeten Emir'e hitaben. Parmaklarıyla Altay'ın nabzını ölçen Yağmur cümlelerine tıbbi terimlerle devam ediyordu. "Nabız yüksek, taşikardi belirtileri mevcut. Bilinç yarı açık durumda. Hipotansiyon kaynaklı kısmi baygınlık gerçekleşmiş gibi görünüyor."