26. Bölüm

2.7K 146 183
                                    

☪ 26

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

☪ 26. BÖLÜM

"Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!"

Çığlık seslerinden uzaktaydım şimdilerde. Etrafımda sürekli bir şeyler oluyordu ama benim ilgimi asla çekmiyordu. Kan toplamış gözlerimle öylece duruyordum. Kıyafetlerime sinen acının en koyu renginde sürükleniyor, karşımdaki akla hayale sığmayacak görüntüyü izliyordum. Masanın üzerine serili beyaz örtü her saniye daha çok kanlanıyordu. Kandan görünmeyen yüzler yemek yiyeceğimiz masanın üzerine yavaş yavaş düşerken hissizleşmiş gibiydim. Sanırım aklımı kaybediyordum.

"Biri hemen ambulansı arasın! Çabuk olun." diye bağırıyordu çığlık çığlığa kaçmak yerine etrafımızda toplanan küçük sayılabilecek bir kalabalık.

"Polise haber verin. Acilen burayı boşaltın. Dışarıya çıkamayanlar güvenli yerlere geçerek bağırıp çağırmayı bıraksın. Buradakilerin daha fazla panik olmasına neden olmasın!"

Kendi aralarında konuşan insanlara bomboş gözlerle baktım. Saklanacak bir şey olmamıştı. İnsanlar neden böyle birdenbire panik olmuşlardı? Çıldırmış olmalılardı. Ruhsuz bakışlarımı etrafımda gezdirmeye devam ettiğimde bütün nesneleri çifter çifter görüyordum sanki.

"Neva?" diyordu yerinden ne zaman kalktığını bilmediğim Altay. Sesini duymuyor değildim. Duyuyordum. Etrafımda olan biten her şeyi duyup görebiliyordum ama algılayamıyordum. Beynimin bir köşesinde biriktirdiğim görselleri, acıyla yoğrulan çığlık seslerine bulayarak sürekli inkâr etme derdindeydim. Beni şuan ayık tutan tek şey gördüklerimin birer yanılgı ihtimali olmasıydı. Aksi takdirde neler yapabileceğimi inanın kestiremiyordum.

"Neva hemen kendine gel." diyen Altay çok geçmeden benimle konuşmayı bırakıp karşımdaki berbat görüntüye doğru adımladı. Kendi kanlarından dolayı görünmeyen başları inceledi hızlıca. Ardından masanın üzerine düşen, abimden farklı görmediğim arkadaşımın boynuna parmaklarını bastırdı. Nabız yokluyordu.

Neden böyle bir saçmalık yapıyordu? Onlar yaşıyordu! Karşımdaki görüntüler gerçek değildi! Birazdan bütün bunlar yok olacaktı. Gerçek değildi. Gözlerim yanlış görüyordu, zihnimde birleşen görüntüler gerçekleri yansıtmıyordu, buradaki herkes yanılıyordu. Evet... Benim arkadaşlarım yaşıyordu! Benim arkadaşlarım atılan iki kurşun sonucunda alınlarının tam ortasından vurulmamıştı! Onlara ölü muamelesi dahi yapılamazdı! Kesinlikle bunu kabul etmiyordum.

"Hanımefendi iyi misiniz? Hanımefendi? Ambulansı arayın. Kadın şoka girdi." diye sesleniyorlardı kim olduğunu bilmediğim insanlar. Muhtemelen yüzü şokun etkisiyle sararan bana tuhaf bakışlar atıyorlardı. Aslında gayet iyiydim. Ne saçmalıyordu bunlar?

Yüzü kıpkırmızı kesilen Altay'ın Emir'in boynundaki parmakları Yağmur'un boynuna giderken cebinden çıkardığı telefonu kulağına bastırmıştı. Bağıra bağıra telefondaki kişiyle konuştuğunda gözleri üzgün bir şekilde bana seslenen adamdan sonra üzerimde kısaca dolaşıp tekrar önüne dönmüştü. Şaşkındı. Ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Hangi tarafa gideceğini kestiremiyordu sanki. Neden böyle şeyler yapıyordu? Hem ben biliyordum. Bütün bunlar benim hayal ürünümdü. Gerçek değildi! Biz birazdan arkadaşlarımla birlikte kaldığımız yerden akşam yemeğimizi sipariş ederek neşeyle gecemizi sonlandıracaktık.

EKSTREMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin