Medya: Çakır.
Odaya girmesi ile hemen gözlerim ona doğru döndü.
"İyi misin?" Diye anında sormamla sadece kafa salladı ve yatağa oturdu.
"Kimdi onlar? Ben hiç bir şey anlamadım." Dememle "Bilmiyorum." Diye anında cevap verdi.
"İnsana benzemiyorlardı, hepsinin derisinin rengi solmuştu." Demesiyle yüzümü buruşturdum.
Cebimdeki titreyen şeyi hissedince tesadüfen aldığım telefonuma göz attım. Gelen bildirim büyük harflerle olağanüstü hâl ilan edildi diye yazıyordu.
Telefondan başımı kaldırmadan "Olağanüstü hâl ilan edilmiş." Demele anında "Ne?" Diye sordu.
"İyi de neden ki?" Diye eklenmesiyle "Şu son zamanlarda bir virüsten bahsediyorlardı. Onun yüzden hâl ilan edilmiş." Dedim telefondan başımı kaldırmayıp, haberi okumaya devam ederken.
"Virüs mü?" Diye sormasıyla "Haberleri takip etmiyor musun?" Diye sormamla kafasını masumca iki yana salladı.
"Saat kaç?" Diye sormasıyla "Sabah 4'e doğru geliyor." Demem bir oldu.
"Ne peki bu virüs? Ne oluyor?" Diye sinirle sorduğu soruya karşın bildiğim her şeyi tek nefeste anlatmaya çalıştım.
Yüz ifadesi her anlattığım şeyle değişirken kafa salladı sadece anlattıklarıma.
Ayağı kalkarken "Bu kötü, anlattıkların eğer doğruysa dünya bir kaos içinde olmalı." Dedi.
"Peki ne yapacağız?" Diye en önemli soruyu sormamla bakışları bana döndü.
"Bilmiyorum, buradan gitmeliyiz. Burası tehlikeli çünkü." Demesiyle korkuyla "Ayrılacak mıyız?" Dedim.
Duruşunu dikleştirirken "Lütfen ayrılmayalım, eğer ayrılsak ölürüz." Dememle dudağının kenarı kıvrılır gibi oldu.
"Öyle bir niyetim yok, şu durumda ayrılmamız gerekir zaten." Demesiyle hafif rahatlar gibi oldum.
Bu hâlimi görünce hafif gülümsedi ve "Ne oldu yoksa ölmekten mi korktun?" Demesiyle kaşlarımı çattım.
"Tamam, tamam. Merak etme seni bırakmam. O kadar düşüncesiz bir adam değilim." Dedi ve bana doğru adımladı ve boyumuzun eşitlemesi için eğildi.
"Hem korkma, eski bir komutanlardanım. Ben burada olduğum sürece ikimizden birine bir şey olamaz." Demesiyle dikleştim. Hiç komutana benzemiyordu.
"Komutan mısın?" Diye sormamla duruşumu dikleştirdi ve "Evet ama ayrıldım." Demesiyle kafasımı salladım, o ise arkasını dönüp yattığı yatağı altını açtı.
Biran hiç tanışmadığımız aklıma geldi ve ona kalırsa da hiç tanışmayacaktık belki de.
"Talas bu arada ben." Dememle aradığını şeyi aramaktan biran durdu. Kafasını bana bakmadan yukarı kaldırarak ismimi tarttı.
Sonra işine geri döndü. Ben tam ismini söylemeyecek sandım ki "Çakır." Demesiyle irkildim.
"Buda köpeğim Max." Diye köpeğide tanıtması ile tam olmuştu.
Evet, belki de şuan yaşadığım şeyler olağanüstüydü ve bir komutan ve köpeği ile birlikteydim.
Bu komutan beni koruyabilirdi, ama onun yanında korunmaktan daha çok huzurlu hissediyor gibiydim. Bu evine girer girmez daha da arttı sanki.
Bu içimdeki garip huzuru şimdilik sorgulamadım, o büyük bir çuval çıkartması ile çuvala baktım.
"Bu ne?" Diye sormamla "Askerlikten kalan silahlarım, ihtiyacımız olacak." Demesiyle anladım.
"Olacak?" Diye gelecek zamanı sorgulamam ile "Buradan gitmemiz gerektiğini düşünüyorum Talas, arabam var. Yeteri kadar erzak alıp, dikkat çekmeyen bir yerde hayatta kalabiliriz." Demesiyle hem değişik oldum hemde hafif korkmaya başladım.
İsmimi ilk kez telaffuz etmişti, korkmaya başlamamın nedeni ise olayın ciddiyetiydi.
Yerimden kalkmam ile "Tamam, bende bize erzak bir şeyler alayım mutfaktan." Dememle anında "Tamam." Dedi.
Bu anlık cevaplarının nedenini artık anlamış gibiydim, kendisi bir komutandı ve sorulara anlık cevaplar vermeyi seviyordu galiba.
"Benim evde de erzak var, hemde bolca. Oraya nasıl gideceğiz?" Dememle biraz düşündü.
"Sen benim mutfağımdaki her şeyi bir poşete doldur, sonra senin evine beraber uğrar seninkileri de alırız. Arta kalan zamanla da belki bir marketi falan yağmalarız." Demesiyle kafa salladım.
Galiba hayatta kalmak için, dediklerini harfiyen yerine getirmeliydim.
Mutfağa gidip, bulduğum ilk poşete dolaptaki yiyecekleri doldururken pardak, tabak benzeri şeyleri de dolduruyordum.
3 poşet yemek erzağı çıkınca bakışlarım içeri döndü.
O sırada elindeki bavulla gelen Çakır'a gözlerim döndü.
"Bütün kıyafetlerim burada, hadi senin evine de gidip senin kıyafetlerin ve erzaklarını alalım." Demesiyle hemen kafa salladım.
Erzak ve poşetleri evde bırakıp hızla benim eve geçtik.
O mutfağa girip erzakları poşetlere doldururken, ben ise yaz-kış elimde olan tüm kıyafetleri aldım. Bir bavulum yoktu, umarım Çakır'ın bavulunda yer vardı diye içimden geçirdim.
Kolidorda buluşunca hemen evden çıktık ve onun evinde geri döndük. Çakır erzaklar posterlerini ayarlarken, bende kıyafetlerimi Çakır'ın devasa bavuluna koydum.
Her şey hazırdı şimdi, bakışları bana döndü. "Hadi gidelim." Demesiyle kafa salladım.
Erzaklar alıp, kapının önüne çıktık. O anında garaja gitti.
Barajın kapısı açılınca büyük bir kasası olan bir araba ile dışarı çıktı.
Ben arabanın kasasına erzakları seri hâlde yerleştirdim.
Arka kapıyı açmam ile Sibirya Kurdu cinsi köpek arka tarafa geçti. Galiba öne oturmak zorundaydım.
Kapıyı kapatıp, ön kapıyı açtım. Ön kapıdan içeri girerken kapıyı kapattım. O anında arabayı çalıştırırken, gözlerim mahalleye takıldı.
İçimden ne oluyor bu dünyada? Diye geçirken belki de son kez göreceğim mahalleme son kez baktım.
Gözlerim dolarken yandaki bedenin bakışları bana döndü. "Ağlama." Diyince irkildim.
"Sinirlerim bozuluyor." Demesiyle ona doğru döndüm. Ama sanki bunu lütfen der gibi demişti, sesindeki sertlikte onu sezmiştim.
Göz yaşlarımı elimin tersi ile sildiğim an önünde döndü ve gaza bastı. Şimdi belki yeni hayatımıza doğru ilerliyorduk..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
RomanceÇakır, zamanında komutanlıktan tecil edilen bir adamdır. Talas ise zamanının neredeyse tamamını evinde geçiren biridir. Nereden ve nasıl geldiği belli olmayan bir zombi virüsü dünyayı ele geçirince bu iki adam yollarına beraber devam edeceklerdi. Tü...