Medya: Çakır.
Dışarıda yağan kara aldırmadan kapıyı açtım.
Çakır yukarıda uyurken, arka bahçeden gelen seslere artık tahammül edemiyordum.
Botlarımı giyerken, yüzüme vuran kar ile tüylerim diken diken oldu.
Montumu kendime sarıp sarmalarken, botlarıma basınç uygulayarak iyice ayağıma yaydım.
Ardından kar dolu bahçeye adım atmamla bileklerime kadar kara gömüldüm.
Karın çıkardığı ses ve yürümenin zorluğuna aldırış etmeden fırtınalı havada ilerlemeye çalışıyordum.
Bir kaç saniye sonra arkamdan duyduğum sesle kas katı kesildim.
Arkamı korku ile dönerken gördüğüm köpek ile derin bir nefes verdim.
Max bana meraklı gözlerle bakarken benim aksime karda rahatça hareket edebiliyordu.
"Arka bahçeden bazı sesler geliyor, beraber bakalım." Dememle anında havladı.
Galiba bu 'tamam.' demekti. Yüzümde oluşan gülümseme ile ilerlemeye devam ettim.
Saniyeler sonra bomboş arka bahçeye geldiğim zaman çevreme avel avel bakındım.
Hiçbir şey yoktu, boşuna paranoyaklığa bağlamıştım.
Tam geri döneceğim esnada bir hırlama duymam ile titredim.
Saniyeler sonra telin arından bana bakan adam ile tüylerim diken diken oldu.
Bana dimdik bakmasına karşın üzerindeki kıyafetleri havaya göre soğuk denecek şekilde yırtılmıştı.
Hiçbir şey söylemezken, korkuyla yuktundum. Sadece bakması tüyler ürperticiydi.
"Şey..." Diye titreyen sesimle konuşmamla sesim yankılandı.
Bakışlarım yanımdaki köpeğe dönerken çitin ardındaki adama hırlayarak bakıyordu.
"Yardımcı olabilir miyim?" Dememle birden hırlayıp koşması ile çığlık attım.
Ben geriye doğru giderken, o bana doğru hızla hareket etti.
Çitlere yapışması ile yüksek gerilim nedeniyle anında boşalan elektrik ıssız bahçede yankılandı.
Ben korku ile akıma kapılan bedene bakarken saniyeler sonra kapının açılma sesini duymamla korkuyla titredim.
Çakır üzerindeki kazak ve altındaki askeri pantolon ile hızla köşeyi döndü ve bulunduğum yere doğru koşmaya başladı.
Saniyeler sonra beni sarıp sarmalamasıyla kalp atışlarını hissettim. O kadar hızlı atıyordu ki..
"Bir şey oldu mu? Bir şey oldu mu?" Diye seri ve endişeli bir tonda konuşurken sadece yüzüne bakabildim.
Saniyeler sonra gözlerim tekrar çitlere dönerken çitin diğer tarafında yatan bedeni gördüm.
Çakır baktığım yere bakıp, çevresine bakarken en son mavi gözleri bende durdu.
Gözlerindeki korku ve endişe ile "Aptal mısın?" Diye bağırdı titryen sesiyle.
O bağırınca istemsizce gözlerim doldu ve hızla gözlerimi kapattım.
"Ne işin var tek başına bu bahçede!?" Diye ardında eklerken gözlerimi açtım.
Gözleri dolmuş bir şekilde bana bakıyordu.
"Ya içeri girmiş olsaydı?" Diye bana doğru bir adım atıp sorduğu şeye karşın yutkundum.
"Ya seni öldürseydi!?" Diye dişlerinin arasından konuştuğu zaman alt dudağım titredi.
"B-ben özür dilerim." Dediğim zaman gözlerini kapattı ve "Ölseydin ne yapardım!?" Dedi titreyen ağlamaya yakın sesiyle.
Onu üzdüğümden mi? Yoksa yaşadığım şeylerden dolayı mı bilmem ama dolu olan gözlerimden yaşlar döküldü.
"Niye bensiz hareket ediyorsun?" Diye bana doğru bir adım atarken konuştu.
"B-ben merak etmiştim, bahçeden s-sesler geldi." Dememle gözlerini kapattı ve beni kendine çekti.
Boğazlı kazağının kapattığı sert göğüslerine kafam değerken, kolları anında beni sardı.
"Çığlığını duyunca aklım gitti Talas, ardından elektrik sesi gelince çarpıldın sandım." Derken "Ben gerçekten çok özür dilerim, aptallık ettim." Dedim anında.
"Tamam, bir sende bir şey yoksa sorun yok." Dediği zaman ellerimi gözlerim götürdüm ve sildim.
"Tamam, eve geçelim üşüme." Dediğim zaman kafasını salladı.
Eve doğru adımlarken, bakışları Max'e döndü ve "Yuvana git sende." Dedi sinirinin bir kısmını ondan çıkarırken.
"Uyur musun yoksa kahvaltı hazırlayım mı?" Diye sorduğum zaman mavi gözleri bana döndü.
"Uyku bıraktın ya, uyurum." Diye sitemli bir şekilde konuşunca alt dudağımı utançla ısırdım.
~~~~
Önüne koyduğum çayla ağzındaki yumurtayı çiğnedi.
Ben hâlâ ona utanç ve mahcupluk içinde bakarken önüne oturdum ve elime aldığım ekmeği kemirmeye başladım.
O çay kaşığını çaya batırıp, hızlı hızlı ses çıkararak karıştırırken diğer yandan da çatık kaşları altındaki gözlerini bana dikmiş bir şekilde bakıyordu.
Gözlerimi istemsizce kaçırırken, çay kaşığını yana doğru sesli bir şekilde bıraktı.
"Kahvaltıdan sonra ne yapacaksın?" Diye çekinerek konu dağılsın diye sorduğum şeye karşın güldü.
"Niye seni ilgilendiriyor ki? Herkes kafasına göre takılmıyor mu?" Diye sordu gülüşleri arasından.
"Çakır..." Dediğim zaman kafasını 'Ne?' anlamında salladı.
Sıkıntılı bir nefes verirken, elime ekmeği geri aldım.
"Kuru kuru yeme, peynir falan koy içine." Dediği zaman bakışlarım ona döndü.
Ne kadar sinirli olsa da kıyamaması içimi ısıttı.
"Evin çevresine bakacağım, şuan tehlikede olabiliriz." Diye ciddi bir tonla konuştuğu zaman elimdeki ekmek masaya düştü.
"Nasıl?" Diye sormamla "Burası normalde dağın tepesi. Öyle her önüne gelenin bulabileceği bir yer değil, etrafta başka birileri falan var mı diye bakıp ona göre önlem almalıyım." Diye uzun bir açıklama yaparken duruşumu dikleştirdim.
"Seni hayatta tek başına göndermem." Dememle "Talas." Dedi.
"Çakır, nereye gidiyorsan beraber gidiyoruz. Anca beraber kanca beraber." Dememle sıkıntılı bir nefes verdi.
"Başına bir şey gelsin istemiyorum." Dediği zaman "Bencil olma." Diye karşılık verdim.
"Bana bir şey olması istemiyorsun, çünkü beni kaybetmekten korkuyorsun. Ya ben seni kaybedersem?" Diye sorduğum şeye karşın gözleri bende kitlendi.
Boğazındaki lokmayı zor yutarken, yanda duran çayı üstüne içti mavi gözlerini benden çekmezken.
"Gerçekten beni kaybetmek istemiyor musun?" Diye sorduğu zaman yüzümde istemsizce bir gülümseme oluştu.
"Sen bana karşı ne besliyorsun bilmiyorum ama benim aşk." Dedim hızlıca.
Gözlerimin içine hayran kalmış bir şekilde bakarken, yüzünde sıcak bir gülümseme oluştu.
"Benimki de aşk." Diye eklerken dudaklarımı istemsizce birbirine bastırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
RomanceÇakır, zamanında komutanlıktan tecil edilen bir adamdır. Talas ise zamanının neredeyse tamamını evinde geçiren biridir. Nereden ve nasıl geldiği belli olmayan bir zombi virüsü dünyayı ele geçirince bu iki adam yollarına beraber devam edeceklerdi. Tü...