Medya: Çakır.
Önümdeki yemeği incelerken, bana meraklı gözlerle bakan adamın gözlerine döndü gözlerim.
Bana heyecanla bakarken, yutkundum. Tepsideki kaşığı elime alırken, önündeki kaseden bir kaşık aldım.
Çorba ağzımda dağılırken, gözlerim yumuldu. Çok fazla eksiği olan bir çorba olsa da tadı kötü değildi.
Dirseğini yatağa yaslamış adam, çenesini koluna dayayıp meraklı gözlerle bana bakıyordu.
"Güzel olmuş." Dememle gözleri parladı. Bu parıltıyla dudaklarımın kenarı kıvrılırken kaşığı elimden aldı.
"Ben yedireceğim." Dediği zaman dudaklarımı birbirine bastırdım. Usulca kafa sallamamla heyecanlı bir şekilde kaseden bir kaşık aldı.
Kaşığı ağzıma götürüp, almamı sağlarken gözlerimin içine bakıyordu. Çorba gerçekten güzeldi ya da bana güzel geliyordu.
Nereden baksan tuz ve iç harç gibi çorbanın önemli malzemeleri yeterince kullanılmadan acemice hazırlanmış bir çorbaydı.
Ama yine de o tarafından yapıldığını bilmek bile insanın içini hoş eden bir duyguydu.
Heyecanlı bir şekilde bana yedirmeye devam ederken, "Akşama istediğin bir şey var mı?" Diye sordu heyecanla.
Bana bakmaya üşenmemsi nedense hoşuma gidiyordu. Üstelik dışardan sert ve soğuk görünen komutan şimdi yanımda bir ev hanımından farksızdı.
Sorduğu soruya karşın kafamı olumsuz anlamda salladım. O da o sırada çorbadan son kaşığı aldı ve ağzıma verdi.
"Afiyet olsun." Diye konuştuğu zaman gülümsememe engel olamadım.
"Çakır." Dememle mavi gözleri anında bana döndü. Gözlerimin içine merakla bakarken "Ayağı kalkabiliyorum, bırak artık ev işlerine ben bakayım." Diye ekledim.
"Olmaz." Dediği anda ellerim kemikli ellerine gitti. Elinin üzerindeki elime bir bakış atıp, mavi gözleri gözlerimde kitlendi.
"Tekrar bir şey olur diye korkuyorum." Dediği sırada "Olmaz." Diye konuştum.
"Hem ayağımın alışması lazım, yoksa sonsuza kadar yatalak kalırım." Dememle dudaklarının kenarı kıvrıldı.
"Hem seninde işlerin vardır, senin işlerin bizi hayatta tutuyor." Dediğim zaman başını ağır ağır salladı.
"Havalar iyice soğudu. Şömineyi onarmak lazım, şömine için odun ve kibrit depolamak lazım, kışlık kıyafetler ayarlamak lazım." Diye saydı kendi kendine konuşurken.
Daha uzun bir süre boyunca burada kalacağımız aşikardı. İlk başlarda bu bana korkunç gelse de şimdi herkesten uzakta onunla beraber huzurlu bir hayat yaşıyordum.
"Dünyadan bir haber var mı?" Diye sormamla kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Burası yüksek bir dağ ve herkesin bulabileceği bir yer değil. Aşkın bile zar zor buldu ki önceden geldiği için buldu. Dünyadan ayrı bir yer gibi, bu sebeple şebekeler zar zor çekiyor." Diye uzun bir açıklama yaptı.
"Ama son aldığım haberlere göre git gide artıyor. İnsanların büyük bir kısmı şuurunu yitirmiş. Hatta artık şuurunu yitirmiş insanlara zombi deniyor." Diye konuşunca gözlerinin içine korkuyla bakıyordum.
Bu korkuyu gördüğü anda elleri yanaklarımla buluştu. Mavi gözlerindeki korkusuzluk ile bana bakarken "Korkma." Dedi tok bir sesle.
Nasıl bu kadar emin olabiliyordu ki? İnsanların büyük bir kısmı ölmüştü ve sıra bize gelebilirdi.
"Nasıl bu kadar eminsin?" Diye konuşmamla duruşunu dikleştirdi.
"Bize bir şey olmasına asla izin vermem." Diye tok bir sesle konuştuğunda gözlerinin içine bakıyordum.
"Komutanlıktan tecil edilmem bir şey bilemediğim anlamına gelmez. Burası gerçekten gizli bir yer gibi bir şey. İnsanlar hele ki aklını kullanamayan zombiler burayı bulamaz." Dediği zaman elleri omuzlarımla buluştu.
Mavi gözlerini ile bana bakarken "Burada benimle güvendesin." Dedi şimdi o tok sesine sanki bana olan hisleri karışmış gibi.
Gözlerimin içine bakmaya devam ederken "Arka bahçeye bir tarla yapmayı düşünüyorum. Zamanı geldiğinde inek ve koyun benzeri hayvanlarla bir çiftlik yapacağım." Diye konuşurken heyecanla nefes aldı.
"Bunlar için yeteri kadar bilgim var, bu kışı atlatırsak tarla ve çiftliği rahatça kurarım. Onlardan gelen besinler bizi uzun yıllar boyunca ayakta tutar. Sonuçta iki kişiyiz, sadece sen ve ben." Diye eklerken hâlâ gözlerinin içine bakıyordum ben.
"Ki merak etme, şuan elimde olan erzaklarla bu kışı rahat geçiririz. Ondan sonra da seninle sonsuza kadar burada beraber kalırız." Dediği zaman daha fazla dayanacak gibi değildim.
Kendimi ona doğru atarken, o bunu bekler gibi kollarını anında açtı ve sarıp sarmaladı.
Bugün hava biraz soğuktu, ama onun vücut ısısı hâlâ sıcacıktı.
Şimdi onun geniş kolları arasındaki sıcaklıkta mayışmış gibi hissediyordum.
"Evin etrafını güçlendireceğim. Şuanda da güçlü ama fazla hazırlık göz çıkarmaz." Diye konuştuğu zaman sıcaklıktan mayışmış bir şekilde kafamı salladım.
"Korktun mu?" Diye sorduğu zaman gözlerine baktım. O kafasını eğmiş bir şekilde bana bakarken dudaklarının kenarı kıvrıldı.
"Ben buradayken sana hiç bir olamaz. Ben seni her şeyden korurum." Dediği zaman kollarımı bedenine daha fazla sardım.
Kuvveti şefkatle arttırırken, o bu kuvvete karşın çok daha büyük kuvvet uyguladı.
Güçlü kolları arasında hissettiğim acı ile mayışırken, verdiği his ruhumu gıdıkladı.
Saçlarımı şefkatle öperken "Hadi, kalkalım." Dedi.
Zar zor kafam sallamamla benden hiç istemez gibi ayrıldı ve ayağı kalktı.
Ben yavaş yavaş yataktan kendimi atarken, bakışlarım ona döndü.
"Sen bana ne yaptın?" Diye sorduğu zaman alt dudağımı ısırdım.
"İyi ki seni görmüşüm, iyi ki o mahalleye taşınmışım." Dediği zaman elleri yanaklarıma gitti.
"Çok yakışıklısın." Diye hayran bir şekilde konuşurken, elim yüzümü seven eline gitti.
O elimi kavrarken, parmaklarıma kemikli elleri ile kuvvet uyguladı.
Kuvvete karşın öperken, nefesim kesildi. Öperken gözlerini kapatması ile oluşan görüntü yakışıklı suratına çok yakışmıştı.
Aslında bir zombi salgınında Çakır gibi biriyle böyle bir yerde sonsuza kadar kalmak.. güzel olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
RomanceÇakır, zamanında komutanlıktan tecil edilen bir adamdır. Talas ise zamanının neredeyse tamamını evinde geçiren biridir. Nereden ve nasıl geldiği belli olmayan bir zombi virüsü dünyayı ele geçirince bu iki adam yollarına beraber devam edeceklerdi. Tü...