37. Bölüm

1.4K 116 12
                                    

Medya: Çakır.

Önümdeki kupaya kahveyi doldurmam ile derin bir nefes aldım.

Çakır sayesinde artık bende kahvekolik olmuştum.

Normalde de kahveyi severdim, şimdi her gün Çakır için yapınca bende içiyordum ve alışmıştım.

İki adet kupayı almam ile duruşumu dikleştirdim.

Derin bir nefes alırken evin kapısına doğru ilerledim.

Kapıdan geçmem ile az ileride odun kıran adamı gördüm.

Yanındaki köpekle yere yatmış bir şekilde odun kıran Çakır'a bakıyordu.

Belli ki o da anlamamıştı, gerçekten neden odun kırıyordu ki?

"Yaz daha yeni geldi, odun kırmak için erken değil mi?" Diye sormamla elindeki baltayı kuvvetli bir şekilde oduna geçirdi.

Odun ikiye ayrılırken bakışları beni buldu. Belli ki geldiğimi yeni fark ediyordu.

"Kışa hazırlık." Dediği zaman dudaklarımın kenarı kıvrıldı.

O elimdeki kahveleri görürken baltayı yana doğru hızla attı ve yanıma doğru ilerlemeye başladı.

Elindeki kalaş bulaşmış eldivenleri çıkarttı ve verendaya geldiği anda masaya koydu.

Heyecan ve biraz kiralıkla elimdeki kahve kupasını alırken önce kahveyi burnuna getirdi.

Kokusunu almaya çalışırken birden burnunun ucunun kahveye değmesi bir oldu.

Anında yüzünü çekerken ben gülmemek için kendimi zor tuttum.

Saniyeler sonra kahveye sarı kaşları çatık bir şekilde baktığını görünce gülmeme engel olamadım.

Çatık kaşları altındaki mavi gözleri beni bulurken bir kaç saniye gözlerimin içine baktı.

Benimde gözlerim onun gözlerinin içine giderken çatık kaşları yavaşça gevşedi ve mavi gözleri parladı.

Önce kahvesinden bir yudum alırken gözlerimin içine mutluluk ve aşkla baktı.

Hemen ardından bana doğru yavaşça eğildi ve dudaklarımın üzerine şefkatli bir öpücük kondurdu.

Dudaklarıma bulaşan kahve aroması, sıcak nefesini yüzüme vurması ile kokusunu da hissettirdi.

Ben kahve onun karışımı karşısında mayışırken o benim bu hâlime keyifle bir gülümsedi.

Hemen ardından tahta sandalyeyi çekmesi ile tahta veranda gıcırdadı.

Yavaşça sandalyeye otururken kahvesini yudumlamaya başladı.

Bende hemen önündeki sandalyeye otururken gözlerim ona döndü.

Onu baştan aşağı süzerken dudaklarımın kenarı kıvrıldı.

Açık ve dağınık sarı saçları, üstüne giydiği ince ve kaslarını belli eden siyah bir t-shirt ve altında da askeri bir short giymişti.

Ayakkabılarıda krem renginde bir bot idi. Giyinmesini kesinlikle bilirken, ne giyse yakışan bir adamdı.

Ben hayran bir şekilde ona bakarken kollarımı masaya yasladım ve kafamı da ellerime.

Ona aşkla bakarken o kahvesini masadan aldı ve kafasını hafif kaydırarak kahveyi yudumlamaya başladı.

Adem elması kasılırken gözlerini kapattı. Çok az kahve dudaklarının kenarından yavaşça akmaya başladı.

O biten kahve ile kupaya bir bakış attı. Bir kaç saniye daha kupaya bakarken bittiğini anladı ve kupayı yavaşça masaya koydu.

Bakışları bana dönerken bileği ile ağzının çevresindeki kahveyi sildi.

Gözünü kırparken kafasını 'Ne oldu?' Anlamında salladı.

Ben hemen kendimi toparlarken bu hâlime sırıttı ve ayağı kalkıp saçımı okşadı.

~~~~

Elimdeki sepet ile ilerlerken Çakır heyecanla ilerledi ve elindeki örtüyü masaya serdi.

Bakışlarım ondayken dudaklarımın kenarı kıvrıldı. Acıkmıştı ve sabırsızdı.

Aslında bu heyecanının nedeni sadece aç olduğu için değil, tekrardan benimle bu masada yemek yiyeceği içindi.

Bu masayı bahçeye yaptığı zaman 'Beraber yeriz.' Demişti. Demek ki doğaya yakın bir yerde yemek yemeyi çok seviyordu.

Şimdi aklıma gelen şeyle gülümsemem soldu. Acaba onu bulamasaydım, ya da Şule beni bulamasaydı ne yapardı?

"Acaba beni bulamasan ne yapardın?" Diye kendi kendime sormam ile sesim dışarıdan çıktı.

Ben sesli bir şekilde düşündüğüm için kendime kızarken bakışlarım önümdeki bedene döndü.

Onun bakışları çoktan beni bulmuş bir şekilde bakıyordu bana.

Yutkunmam ile "Yaşayamazdım." Diye bir yanıt aldım.

Duyduğum şeyle rahatsızca kıpırdanırken "Özür dilerim." Dedim.

"Dileme." Dediği zaman bakışlarım ona döndü.

"Hata yapmadın." Dediği zaman bakışlarım ondaydı.

"Soru sordun, cevabını aldın." Dediği zaman bakışlarını kaçırdı.

"Ben o gün ormana.." Dediği zaman yutkundu.

Demekte zorlanıyordu, belli ki her hatırladığında da zorlanacaktı.

"Seni bulamayınca kendimi öldürmeye gitmiştim." Diye hızlı hızlı konuşunca nefesim kesildi.

Kendini öldürmek mi!? Öldürmek mi!?

"Çakır." Dememle bakışları beni buldu.

Gözlerimin dolması ile derin bir nefes aldım. Ellerimi eline atmam ile anında ellerimi kavradı.

"Sen.." Dememle gözlerimin içine umutla bakıyordu.

Ağzımdan çıkacak olan en ufak bir şey sanki onun için hayati bir önem taşıyordu.

"Sen gerçek misin?" Diye sormamla yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Sana olan sevgim ve aşkım kadar gerçeğim Talasım." Dediği zaman ellerindeki elimi yüzüne yaklaştırdı.

Sıcak nefesi ve şefkatli nefesi ellerime vururken gözlerini kapattı ve öptü.

"Can." Dediği zaman ellerime bakıyordu.

"Sen benim canımsın." Diye konuşurken tekrar ellerime bir öpücük kondurdu.

"Benim kalbim, yaşama gerekçemsin." Diye konuşurken derin bir nefes aldı.

"Sen benim canımsın Talas, sen gidince ben zaten ölüyüm." Dedi düz bir tonla.

"İnsanın canı aslında sevdiğidir." Dediğim zaman bakışları anında beni buldu.

"İçimde taşıdığım bu can sensin. Nefes almamı sağlayan, kalbimin atmasını sağlayan sensin." Dememle gözlerinin içi parladı.

"Biz birbirimizin sebebiyiz." Dememle gözlerinin içine içindeki bütün aşkla bakıyordu.

"Canım ne kadar güzelmiş benim böyle, ne kadar güzel bir şey sayesinde ben nefes alıyormuşum?" Dedi aşkla dolan gözleriyle.

Aşk candı.. nefesti.. kalp atışıydı.. kısaca yaşamak buydu, seni seveni ölümüne sevmek ve ona 'canım' diyebilmekti.

Canlarım benim, Aşk sevdiğin için nefes almak demektir ama o nefesin sebebi de aşktır.

Aşkın alıp başını gitse de sen içine koyduğu aşkla nefes almaya devam edersin. Ta ki o nefes sana ağır gelip daha fazla taşımak istemeyinceye kadar.

Kendi kitabımın reklamını yapmamda bir sakınca yok, bu konuyu anlattığım bir diğer kitabım olan Nefes kitabını öneririm, profilimden bulabilirsiniz.

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin