18. Bölüm

2.4K 140 9
                                    

Medya: Çakır.

"Hava çok karlı." Dediğim zaman elindeki çayla gözleri dışarı döndü.

Fırtınalı hava resmen camı çatlatacak kadar soğuktu.

"Bugün çalışma, yeter." Dediğim zaman bakışları bana döndü.

Mavi gözleri kısılırken elindeki çayı masaya koydu.

Kaşları mutlulukla eğilirken, dudakları kıvrıldı.

"Neden?" Diye keyifle sorduğu şeye karşın önündeki bardağı aldım ve tezgaha koydum.

Çayını yenilemek için arkamı döndüm ve utançla gözlerimi kapattım yanan yüzüme aldırış etmeden.

"Üşürsün.. hasta olursun..." Diye kendimle savaşarak kurduğum iki cümleye karşın arkamdaki bedenin keyifle yerinde kıpırdandığını hissettim.

Arkamı dönüp, bardağı önüne koyduğum zaman bileğimden tuttu ve beni kucağına çekti.

Neredeyse çayı dökmenin verdiği korku mu? Yoksa beni birden kucağına çekmenin verdiği korkudan mı bilmem ama kalbim çok hızlı atıyordu.

Bacakları üzerinde otururken, eli belime gitti ve mavi gözleri ile gözlerime bakmaya başladı.

Sıcak ve çay kokan nefesi yüzüme vururken kaşlarım istemsizce aşağı indi.

"Talas, iyi ki o gün karşıma çıkmışsın. Seni iyi tanımışım, iyi ki Max bahçene girmiş." Diye sayarken ellerim kaslı omuzuna gitti.

Onun boşta duran eli yanağıma gelip, yanağımı severken "Bu hayatta gördüğüm ve belki de görebileceğim en yakışlıklı adamsın." Diye ekledi.

"O kadar naif ve temizsin ki... Sanki senin güzelliğini ve temizliğini kirletiyormuşum gibi hissediyorum." Diye ekledi.

"Sen bana bu hayatın verdiği ve verebileceği en güzel şeysin, sana sahip olma fikri bile tüylerimi diken diken ediyor." Dedi alınlarımızı birleştirip.

"Sahi... benimsin değil mi canım? Başkasının erkeği değil... benim erkeğimsin." Diye konuşurken mayışmış gibiydi.

Omuzlarında olan ellerim yanaklarına giderken "Çakır, ölene kadar sana ait olacağıma ant içiyorum." Dedim.

Mavi gözlerindeki tanıdık ışıltı ile yüzü umutlu bir hâl aldı.

Kim bilir bu sert ve soğuk komutan kendi içerisinde nasıl yalnız ve masum bir çocuktu.

Belki de acı çeken ve her şeyini kaybetmiş masum küçük bir çocuk. Ve o çocuğun içerisindeki karanlık dünya.

O çocuğun içerisindeki karanlık dünyanın ışık kaynağı olmak o kadar güzel, o kadar temiz bir duyguydu ki belki de sahip olduğum tüm duyguları satsam onu bu duygunun bir anını bile satın alamazdım.

"Peki... Sen?" Diye sorduğum zaman kafası hafif eğildi.

Daha cümlemi bile tamamlayamazken, elini kalbine götürdü ve "Sen buradasın. asla çıkmayacağın içinde ben sürekli sana ait olacağım." Diye yanıtladı.

"Sadece sana." Diye nefesler içinde konuşurken daha fazla dayanamadım ve dudaklarına kapandım. Bunu yapar yapmaz gözlerim kapandı.

Anında karşılık verirken, beni kendine bastırdı.

Kollarımı boynuna atıp birbirine doladım. O ise kaslı kollarını birbirine dolayıp, beni kundaktaki bir bebek gibi sarıp sarmaladı.

Yapılı vücudundaki her bölme ve ayrıntı vücuduma değerken, istemsizce tüylerim diken diken oldu.

Bu öldürdü soğuk altında onun vücut sıcaklığını hissettmek ve onun bana olan aşk enerjisi ile ruhumu doyurmak anlatamayacağım kadar güzeldi.

Ve daha güzel olan şey ise ölüm bizi ayırana kadar beraber olmamızdı.

Şu saatten sonra beni bırakmayacağını biliyordum, bende onu bırakmadım.

~~~~

Odaya vuran ışık, odayı neredeyse zar zor aydınlatmaya yetiyordu.

Gözlerim saate dönerken sabah 8 olduğunu anladım.

Çakırın yünlü kazak ve altındaki siyah askeri eşofman ile uyumuştu.

Ve şimdi onun sıcak kolları arasında yünlü kazasına temas ediyordum.

Sarı kaşları çatık bir hâl alırken, beni daha fazla sıktı.

Hissettiğim kuvvetle yüzüm buruştu. O ise hiçbir şey söylememişti.

"Hayır..." Diye dudaklarının arasından zar zor sesini duyduğum zaman kaşlarım çatıldı.

Ondan ayrılmak için elimi göğüsüne attım ve uzaklaşmaya çalıştım.

O hızla beni geri çekerken "Onu kaybetmeyeceğim." Benzeri bir ses çıkarttı.

Kaşlarım çatılırken rüya gördüğünü anladım.

"Çakır... Rüya görüyorsun..." Diye uykulu çıkan sesimle konuştum.

Ama neredeyse ben bile kendi sesimi zor duymuştum.

Gözünden bir damla yaş düşerken, içimi çektim. "Beni de öldür." Diye dudakları arasından bir söz düşerken bu sefer sözü tam anlamıyla anladım.

"O olmadığı..." Diye duraksadığı zaman pür dikkat onu dinliyordum.

"Zaman yaşamanın..." Diye eklerken tekrar durdu. "Anlamı yok..." Diye son kez eklediği zaman gözlerinden tekrar yaşlar düştü.

Bu görüntüye daha fazla dayanamayarak
Elimi yanağına attım ve "Çakır kalk." Dedim üzgün sesimle.

Bir kaç dürtmenin arından hızla gözlerini açıp, kafasını oynattı.

Beni görür görmez daha fazla sararken, boynuma eğildi ve öptü.

Sarı sakalları boynuma değerken, sıcak göz yaşlarını boynumda hissettim.

Öptüğü yeri derin bir şekilde koklarken "Rüya gördün." Dedim ona üzüldüğüm için dehşet içimdeki sesimle.

"Kaybetmeyeceğim." Diye eklediği zaman bir kez daha öptü. Bacaklarını bedenime sardığı zaman kırmızı içerisindeki irislerini gözüme dikti.

"Çok kötüydü." Dedi iç çekerek. "Seni benden alıyorlardı." Diye masum küçük bir çocuk bir konuşurken gözlerinin içine bakıyordum.

"Beni kimse alamaz." Diye onu rahatlatmak için konuştuğum zaman birbirimize yakınlığımızdan dolayı zar zor kafa salladı.

"Seni burada kimse benden alamaz Talasım, sen burada güvendesin. Benimlesin ve benimle olacaksın." Diye konuşurken yaklaştı ve dudaklarını öptü.

Göz yaşları dudaklarıma değerken, elleri belime gitti ve okşadı.

Bende ellerimi yanaklarına götürdüm ve okşadım.

Öpme tutkusu artarken, keyifle mırıldandı.

Dudaklarımızı ayırdığı zaman gözleri gözlerimdeydi.

"Çakır.." Dediğim zaman kafasını 'Efendim?' anlamında salladı.

"Sen bu hayattaki en güzel şeysin." Dediğim zaman gözlerinin içi parladı.

"Güzel miyim gerçekten?" Diye hevesle sorduğu şeye karşın genişçe gülümsedim.

"O kadar güzelsin ki, bunu tarif bile edemem." Diye ekledim.

Alt dudağını mutlulukla ısırırken, gözlerinde mutlu ve masum bir ışıltı belirdi.

"Sen de güzelsin." Diye ekledi buna karşın. 'Güzel' kelimesini bastırırken.

Çakır en özel karakterlerimden biri galiba, soğuk ve sert görünüşü ardındaki masumluğu benim içimi titretiyor.

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin