24. Bölüm

2.3K 118 7
                                    

Medya: Çakır.

Bakışlarım dışarıda gezinirken çok değişik hissediyordum.

Uzun zamandır dışarı çıkmamış, o evde kalmıştım. Şimdi kışın ortasında bu günlerde Çakır'ı zor bela ikna edip peşine takılmıştım.

Elbette ki amacım dışarı çıkıp, gezmek değil onu yanlız göndermemekti. Hiçbir şekilde yanı başımdan ayrılmasını dahi istemiyordum.

Bakışlarım Çakır'a dönerken onun da yan bir şekilde bakışları bana döndü.

Çatık çatık kaşlarının altından bana bakarken "Arabadan inmiyorsun ve beni arabada bekliyorsun." Dedi.

"Hayır." Dediğim zaman bakışları bana döndü "Talas, şansını zorlama istersen. Ben hızlıca işimi halledeceğim." Dediği zaman kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Görüş alanından bile çıkmayacağım, arabanın yanındaki ağaçları keseceğim." Diye ardında eklediği zaman "Anca beraber kanca beraber." Dedim net bir sesle.

Derin bir nefes alırken "Yanımdan iki adım bile ayrılırmayacaksın." Dedi bu sefer daha keskin bir tonla.

Evet, sanırım artık şansımı daha fazla zorlamamam gerekiyordu.

Bir kaç saniye sonra arabayı yavaşça durdurdu.

Kemerini çıkarırırken arka koltuğa döndü ve oradaki önce tüfeği sonra da baltayı aldı.

Bakışları bana dönerken kafası ile dışarıyı işaret etti.

Ellerimi arabanın kapısının koluna atmam ile açtım.

Kendimi yüksek ve büyük arabadan aşağı doğru bıraktığım zaman ayaklarım karla buluştu ve karı biraz ezdim.

Bakışlarım hemen Çakır'a dönerken o ise dik duruşunu ile hemen ilerideki ağaçlara gidiyorum.

Yol biraz daha ormanlık alandan yüksek kaldığı için asfalt fazla etkilenmişti. Ve ben İnsan yapımı bir yola basmayalı uzun zaman olmuştu.

Çakır işine başlamadan önce bakışlarını bana çevirdi ve "Gel buraya." Dedi ona yaklaşmamı belirtirken.

Adımlarımı ona doğru yönelttiğim zaman bakışlarını çevreye doğru gezdirdi.

Buz mavisi gözleri en ufak bir tehlike ararken, beni kendine çekti ve bedenlerimizi birleştirdi.

"Yanımdan ayrılma." Dediği zaman ağzından çıkan sıcak hava buharı yukarı doğru yükledi.

İlerlemeye başladı ve hemen yolun kenarındaki ağacı kendine rota olarak seçti.

Üstünde siyah bir kazak, o kazağın üzerinde bir hırka vardı. Altında ise askeri desenli bir pantolon ve krem rengi bir bot vardı. Tam bir komutan gibiydi her zaman ki gibi..

Elindeki demir baltayı kuvvetlice ağaca vurması ile derin bir kesik açtı.

Hemen ardından kuvvetlice ardı ardına vurması ağaç sallanmaya başladı. Bir şeyleri vurup parçalama konusunda her zaman çok iyiydi ;).

O hiç zaman kaybetmeden, bir saniye bile durmadan vurmaya devam ediyor ve her vuruşunda ağaç biraz daha güçsüzleşiyordu.

Saniyeler sonra son darbeyi vurması ile 2 metre boyundaki ağaç yavaşça yer çekimi etkisi ile devrildi. O da elindeki baltayı yere doğru bıraktı.

"Kapıyı aç." Diye resmen emir verirken, kıkırdadım ve hızla dediğini yaptım.

O büyük ve kalın ağacı kuvvetlice kavradı ve hızla ilerleyip arabanın arka koltuğuna koydu.

Ağaç tam arka koltuğa sığmıştı, bu tür ince hesapları ile her zaman çekici oluyordu.

Bakışları bana dönerken ellerindeki kalaş tozlarını çırptı ve omzunda asılı olan tüfeği çıkarttı.

Tüfeği ellerime tutuştururken "Herhangi bir şeyi görürsen acıma, vur." Dedi kesin bir tonla.

Kafamı hızlıca sallamam ile yerde duran baltayı altı ve hemen kestiği ağacın yanındaki ağaca doğru ilerledi.

İkinci ağaca da aynı şeyi yaparken bende çevremize bakıyor ve herhangi bir tehdit arıyordum.

Normal zamanda bu ağaçları kesmemiz katiyen yasaktı. Devlet malı sayıldığı için hapis cezasına kadar yolu vardı.

Şimdi ise devlet daha doğrusu dünya diye bir şey kalmadığını için Çakır ikinci ağacı da devirmekle meşguldü.

İkinci ağacında alıp, arka koltuğa koyarken nefes nefesydi.

~~~~

6. Ağacı da arka koltuğa koyduğu zaman arka koltuk tamamen dolmuştu artık.

Çakır hafif terlemiş ve nefes nefese bir şekilde elindeki baltayı arka koltuğa doğru attı ve kapıyı kapattı.

Daha sonra arabanın arkasına doğru gitmesi ile peşine takıldım.

Evden getirildiği çuvallara da yerde bulduğu kozalakları doldurmuştu.

Bu ve önümüzdeki kış hem odun hemde bu kozalaklar ile ısınacaktık.

Önümüzdeki bu kışı bir şekilde geçirecek olmak güven veriyordu.

Arabası siyah renkli, şık bir Nissan Navaraydı.

Arabanın kasasını geliştirmiş ve adeta küçük bir oda yapmıştı.

Şimdi bu odaya da kozalak çuvallarını dizecekti.

Kasaya atlaması ile bakışları bana döndü.

Ben hızla yanı başımda duran çuvallardan birini aldım ve ona uzattım, o da alıp dizmeye başladı.

Bütün çuvalları bu şekilde dizdikten sonra son çuvala elimi attım.

Arabanın kasasına yaklaşıp çuvalı ona doğru uzatırken o çevik bir hareket ile bileğimi kavradı ve beni kendine doğru çekti.

Çuval ile birlikte kasaya girdiğim anda hızla korkuyla nefes aldım.

Kasa da oturan pozisyonda dururken elimdeki çuvalı alıp, umursamaz bir şekilde diğerlerinin yanına koydu.

Bakışları bana dönerken derinleşti ve yutkundu. Gözlerimin içine o kadar güzel bakıyordu ki şimdi.

Ben gözlerinin içine saf ve masum bir şekilde bakarken bakışlarını gözlerimden çekmek istemezcesine çekti ve çevrede dolandırdı.

Daha sonra yerinden doğrulup hızla bagajın kapısını kapattı.

Bagajın kapısında kalın ve büyük bir cam vardı. O camdan giren ışıkla şimdi içinde olduğumuz kabin aydınlanıyordu.

Bakışları bana dönerken biraz yaklaştı ve sıcak nefesi yüzüme vurdu.

Buz mavisi gözleri gözlerimin içindeyken "Ben sana kötü davranmak istemedim." Dedi sadece.

"Çakır, kötü davranmadın-" Diyordum ki baş parmağını dudaklarıma bastırdı ve 'şhh.' sesi çıkardı.

"Ben sadece sana bir şey olursa diye korkuyorum." Dediği zaman dudaklarımdaki parmağı çenemi kavradı.

Gözlerimin içine bakmaya devam ederken yutkundu.

"Bende sensiz ölürüm." Diye net bir ses ile konuşması ile bakışları derinleşti.

"Nefes dahi almam, sensiz hiçbir zerremin bir önemi yok." Demesiyle ellerimi ellerine attım.

Geniş ve kemikli ellerinin parmakları arasına kendi parmaklarımı soktum.

"Senin verdiğin huzur, güven hiçbir şeyde yok. Sen benim başıma gelen en güzel şeysin." Dediğim zaman gözlerim gözlerine döndü.

Buz mavisi gözleri dolmuştu, yüzünde aşkla dolu olan bir gülümseme vardı.

Daha fazla yaklaşması ile burunlarımız birbirine değdi. Hemen ardından dudaklarımız.

Üzerime doğru eğilip, beni kasaya yatırdı. Buz mavisi gözlerimin içindeyken dudaklarının kenarı yavaşça kıvrıldı ve elleri belimi buldu..

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin